15 Nisan 2023 Cumartesi

LUCA GUADAGNINO SİNEMASI VE “KEMİKLER VE HER ŞEY” FİLMİ

 



10 Ağustos 1971 doğumlu Cezayir asıllı İtalyan film yönetmeni Luca Guadagnino, Palermo'da doğdu ve çocukluğunun bir bölümünü Etiyopya'da geçirdi. Etiyopya İç Savaşı'ndan kaçmak için ailesiyle birlikte İtalya'ya göç etmek zorunda kaldı. Kariyerine kısa filmler ve belgeseller çekerek başlayan sinemacı, ilk uzun metrajlı filmini, Oscar ve BAFTA ödüllü oyuncu Tilda Swinton'la yaptığı birçok ortak çalışmanın ilki olan 1999 yapımı The Protagonists ile yaptı. İtalyan yazar Melissa Panarello'nun kitabına dayanan 2005 yapımı filmi ‘’Melissa P.’’ İtalya'da ticari bir başarı yakaladı, ancak karışık eleştiriler topladı. Guadagnino, Arzu Üçlemesi olarak bilinen;  I Am Love (2009), A Bigger Splash (2015) ve Call Me by Your Name (2017) filmlerinden oluşan serisiyle büyük beğeni topladı. Filmleri genellikle duygusal karmaşıklıkları ve gösterişli görselleriyle karakterize edilen Guadagnino, kariyeri boyunca bir Akademi Ödülü adaylığı ve üç BAFTA Ödülü adaylığının yanı sıra uluslararası çapta çok sayıda ödül aldı.



 

KEMİKLER VE HER ŞEY

Metro Goldwyn Mayer Pictures yapımı Kemikler ve Her Şey, İtalyan yönetmen Luca Guadagnino’nun, 79. Venedik Film Festivali’nde En İyi Yönetmen dalında Gümüş Aslan ödülüne layık görüldüğü aşka dair sıra dışı bir filmi. Film bizlere; toplumun kıyılarında hayatta kalmayı öğrenen genç bir kadın olan Maren (Taylor Russell) ile dışlanmış ve hakları elinden alınmış bir serseri olan Lee (Timothée Chalamet) arasındaki ilk aşkın hikayesini anlatıyor. Amerikalı yazar Camille DeAngelis’in romanına dayanan senaryosunu David Kajganich (“Suspiria”, “A Bigger Splash”) kaleme aldığı yapım; iki aşığın tanışmalarının ardından Ronald Reagan dönemi Amerika'sının ıssız arka yollarından, gizli geçitlerinden ve tuzak kapılarından geçerek bin beş yüz kilometrelik bir serüvene çıkışını konu alıyor. Genç aşıkların bütün çabalarına rağmen, tüm yollar onları korkunç geçmişlerine, ötekiliklerine rağmen aşklarının sürüp sürmeyeceğini belirleyecek son bir hesaplaşmaya götürüyor. Yapımcılığını; Luca Guadagnino, Theresa Park, Marco Morabito, David Kajganich, Francesco Melzi d’Eril, Lorenzo Mieli, Gabriele Moratti, Peter Spears ve Timothée Chalamet ve yönetici yapımcılığını ise Giovanni Corrado, Raffaella Viscardi, Moreno Zani, Marco Colombo ve Jonathan Montepare üstleniyor. Kamera arkası ekibi; görüntü yönetiminde Arseni Khachaturan (“Eyimofe (This Is My Desire)”, “The Idol”), yapım tasarımında Elliot Hostetter (“Beckett”, “Waves”), kurguda Marco Costa (“We Are Who We Are”, “Suspiria”) ve kostüm tasarımında Giulia Piersanti’den (“Suspiria”, “Call Me by Your Name”) oluşuyor. Filmin müziği ise besteciler Trent Reznor ve Atticus Ross’un (“Soul”, “Mank”) imzasını taşıyor. Bir Frenesy Film Company ve Per Capita Productions yapımı olan film, The Apartment Pictures, A Freemantle Company, Memo Films, 3 Marys Entertainment, Elafilm, Tenderstories işbirliğiyle gerçekleştirildi.



HİKAYE HAKKINDA NOTLAR

Usta yönetmen Luca Guadagnino Sinemaseverlere karanlık ve tekinsiz olduğu kadar olağanüstü şefkatli de olan bir aşk hikâyesi sunuyor; bu aşk hikayesinin iki Amerikalı aykırı kahramanı ait olabilecekleri bir yuva bulmayı arzularken, onları başkalarından farklı kılan ve kaçmak için yollara düşüren, şiddetli, her şeyi tüketen bir iştahı paylaştıkları bir kendini keşif yolculuğuna beraberce çıkarlar. Bir kanundan kaçış serüveni olan bu yolculuk, 1980'lerde, bir sırla doğan ve tüm normal insan sınırlarının dışında açıklanamaz bir açlıkla hareket eden genç Maren ile başlar. Diğerlerinden farklı olan, kasabadan kasabaya taşınan Maren, uzun zamandır kendini iflah olmaz bir dışlanmış gibi hissetmektedir. Kalbi kırık babası artık ona yardım edemeyeceğine karar verdiğinde, Maren'in kendi başına yola çıkmaktan başka çaresi kalmaz. Sonra yalnız olmadığını keşfeder. Onun gibi başkaları da vardır. Aynı ezici ihtiyacı bilen başkaları. Maren'in hayatta kalmasına yardım eden, ona giderek daha da yakınlaşan, birbirlerine karşı tehlikeli bir şekilde savunmasız hâle geldiklerinde bile yasak arzularının ötesini gören küçük kasaba asisi Lee gibi diğerleri. İçinde bulundukları durum tüyler ürpertici bir korku olsa da, Guadagnino, filmde, Maren ve Lee'nin hikayesini türün sınırlarının çok ötesine taşıyor. Arzuları ne canavarca ne de gotik olarak ele alınıyor, sadece kaçınılmaz kaderleri olarak görülüyor. Ve macera ilerledikçe, süperstar Timothée Chalamet ve yükselen yıldız Taylor Russell'ın etkileyici duygusal performanslarıyla hayat bulan hikayeleri başka bir şeye dönüşüyor: Onların yaradılışlarına tahammül edemeyen tehlikeli bir dünyada kimliklerini arayan ve güzelliğin peşinde iki gencin özgürleştirici yol macerası. Guadagnino'ya göre, karakterlerin ete olan açlığı ani ve tehditkâr olsa da, asla çarpıcılık uğruna tabuları yıkmakla ilgili değil; hatta tam tersiydi: Kaybolanlara, uyum sağlayamayanlara ve sınırlarda dolaşmak zorunda kalanlara, toplum tarafından tamamen reddedilen ama birbirleri tarafından kabul görenlerle empati kurmakla ilgiliydi. "Bones and All/Kemikler ve Her Şey", yönetmenin ifadesiyle; "İmkansız aşkı, hakları ellerinden alınanları ve bir yuva bulma hayalini’’ konu alıyor. Yönetmen ayrıca şunu da ekliyor: "Bu, iki gencin kendileri için yuva diye bir şey olmadığını fark etmelerinin ve bu yüzden yuvayı yeniden keşfetmelerinin hikayesi. Maren ve Lee kimliklerini olağanüstü koşullar altında arıyorlar ama sordukları sorular evrensel: ‘Ben kimim, ne istiyorum?’ Taşıdığım bu kader duygusundan nasıl kaçabilirim? Başka biriyle nasıl bağlantı kurabilirim?”




FİLMİN KÖKENLERİ

İtalyan yönetmen Luca Guadagnino'nun en içgüdüsel, tarif edilemez duyguları yakalayabilen, son derece hümanist filmleri birçok konuyu ele aldı. Fakat belki de yönetmenin en çok sevilen filmi, yaz aşkının güneşli hikayesi "Call Me By Your Name"dir. "Bones and All/Kemikler ve Her Şey" de sürükleyici bir gençlik aşkını konu alsa da, bu aşk neredeyse zıt bir dünyada şekilleniyor. Bu, Guadagnino'nun Amerika'da çektiği ilk film ve Amerikan geleneği olan dönüştürücü yolculuğa bir gönderme. Öte yandan, söylencedeki bir dönüşümle, bu Amerika'da, "Öteki" olmakla lanetlenmiş ve belli bir geleceği olmayan bu iki insan, kaçış ve kabul görmeye dair ışıltılı bir hayalin peşine düşüyorlar.

Guadagnino'nun bu öyküyle ilk karşılaşması en sevdiği yazarlardan birinin senaryo uyarlamasıyla oldu: David Kajganich, daha önce de, Guadagnino imzalı romantik komedi "A Bigger Splash"i ve korku klasiği "Suspiria"nın yeni uyarlamasının senaryosunu yazmıştı. Yönetmen, birden fazla yoruma yer bırakan bu çok farklı öykünün kendisini mıknatıs gibi çektiğini fark etti. David'in senaryoları kalıpların o kadar dışında ve insan davranışlarına o kadar uyumlu ki, her zaman bir hazine değerinde. Seyirciyi asla ikinci plana atmıyor. ‘’Çok hızlı bir şekilde, kendimi bilinçsizce bu dünyanın içine çekilmiş hissettim." diyor Guadagnino.

Bu dünya, Camille DeAngelis'in 2015 tarihli aynı adlı genç yetişkinlere yönelik romanından farklı olsa da ondan esinlendi; Bu romanda, genetik bir ihtiyaçla doğan bir gencin diğer insanları tüketmesi konsepti, bir ergenliğe giriş hikayesini tamamen altüst etmek için kullanılmıştı. 




KIRSAL KESİMDE AŞK

Kajganich şöyle diyor: "1980'lerin Ortabatı'sında kapalı bir kırsal kesim ergenliği yaşamış biri olarak, Camille'in romanını ilk kez okumak bana beklenmedik ve canlandırıcı bir şekilde dokundu. Başkalarının gözünde 'Öteki' olarak görülmenin ne demek olduğunu çok fazla insan bilir ve ergenlik dönemi bu 'ötekileştirmenin' çokça yaşandığı bir dönemdir. Dolayısıyla, kitabın bir şeyleri aktarmaya çalışırken bende bu deneyime dair uyandırdığı his asillikti, ancak tamamen yeni bir pencereden." Kajganich, Maren'in gücünü bulan her kızın son derece özdeşleşilesi endişeleriyle nasıl mücadele ettiğine odaklandı: Aşk ve ahlakın belirsizlikleri; bedenin gizemleri ve yükleri; isyanın cazibesi ve bedelleri; ve sadece bir benlik duygusu oluşturmanın değil, ne kadar karmaşık olursa olsun kimliğinize sahip çıkma cesaretinin zorlukları. Ancak Maren'in durumunda, tüm bunlar tek bir kapsayıcı soruna bağlıydı: Sevdiklerini, iliklerine kemiklerine varana kadar yutmaya yönelik ürpertici içgüdülerine rağmen herhangi biriyle yakınlaşıp yakınlaşamayacağı.




BEDEN MODİFİKASYONU

Kajganich senaryoyu yazarken nelere zaman harcadığını şu şekilde açıklıyor: "İster yeme bozukluğu, ister beden modifikasyonu ve benzeri olsun, genç kadınların bedenleriyle yaşadıkları uyumsuzlukları okudum. Pek çok kadın arkadaşımla ergenlik dönemleri hakkında konuştum. Ama aynı zamanda arkadaşlarımla ilk aşkın her birimiz için nasıl bir his olduğu üzerine kafa yorarak da epey zaman geçirdim. Senaryoya yön veren içgörülerin çoğu arkadaşlarımdan geldiği için ki onları yargılamaktan kaçınmak benim için bir onur ve görevdir. Maren'e bir tür arkadaş olarak yaklaşmama da yardımcı oldu. Senaryoyu yazarken bu karaktere kendimi çok yakın hissettim ve umarım filmi izleyen genç kadınların onda kendilerinden anlamlı parçalar bulacakları kadar iyi bir iş çıkarmışımdır." Guadagnino'ya göre, senaryonun en ilham verici yanı, karakterlerin güçlü arzuları değil, Kajganich'in çizdiği tüm o karakter portreleriydi: Derbederler, serseriler ve alışılmışın dışında, görünmez hayatlar süren yalnız ruhlar. Bu filmde farklılığın, yalnızlığın, görünmeyen Amerika'nın irdelenişini gördü, ama özellikle de bizi birbirimizden ayırmakla tehdit eden onca şey varken insanoğlunu birbirine bağlayan şeyin geniş kapsamlı şekilde irdelenişini. "Beni, belki de isteyerek, olayların merkezinde olmayanlar çekiyor. Benim için 'Bones and All/Kemikler ve Her Şey' sosyal dünyanın kıyılarında yaşamak zorunda olan iki insanın hikayesi" diyor Guadagnino ve ekliyor: "Bunu asla korkutucu olarak görmedim. İnsanların bu karakterleri sevmelerini, anlamalarını, onlara destek olmalarını ve onları yargılamamalarını istedim. Maren ve Lee'de insan olarak bizi oluşturan tüm olasılıkların sinematik bir yansımasını görmelerini istedim."




FANTASTİK KORKU TEMASI

Kajganich senaryosunun temalarıyla Guadagnino'nun bu kadar uyumlu olmasına şaşırmadığını ve onun senaryoyu beyaz perdede nereye götüreceğini görmek için sabırsızlandığını şu sözlerle aktarıyor: "Bu hikayenin Luca'nın arzu ve kimlik konusundaki gözü kara tutumuyla gerçekten daha da cesur olabileceğini düşündüm ve kesinlikle öyle de oldu. Senaryonun, izleyicileri, Maren ve Lee'yle ilişkilerine önce zorlu, hatta dehşet verici bağlamlarda başlamaya, sonraysa genç bir aşk hikayesinin beklenmedik zemininde onlara gitgide daha yakınlaşmaya davet etme ısrarının Luca'yı korkutmayacağını biliyordum. Luca sayfa üzerindeki hiçbir şeyden korkmuyor, belki asılsız olanlar hariç." Tüm bu yamyamlık Guadagnino'ya bir provokasyon olarak değil, daha çok bir atmosfer olarak göründü. Yönetmen, et yiyip kan içmenin uzun zamandır dini ve edebi bir metafor olduğunu belirtiyor. Öte yandan, karakterlerin rahatsız edici iştahlarına hayatlarının bir gerçeği, uyku kadar hakiki ve zaruri bir gereksinim olarak yaklaşmaya karar verdiğini ifade ediyor. Daha da önemlisi, onların bu gerçeği aslında bir hastalık: Korku, utanç, zorlama ve önyargıyı dayatan, onları dışlayan ve insan doğasının ilkel yanıyla, hepimizin verebileceği zararla sürekli ve elle tutulur bir şekilde yüzleşmeye zorlayan bir hastalık. Guadagnino, beslendiklerinde bunun "onlar için zor ve üzücü" olduğunu, gerekli ve doyurucu olsa da her zaman pişmanlığa yol açtığını vurguluyor. Bu da gerçekçiliğe katkıda bulunuyor. Guadagnino, "Bu, kontrol edemedikleri belli bir koşula maruz kalan insanların hikayesi ve başka pek çok koşulu da akla getirebilecek bir şey. Ama en başından itibaren bu insanların varlığına inandım. Ve seyircinin de fantastik unsurları işin içine katmadan onların varlığına inanmasını istedim" diyor. Kajganich hikayenin sinemada tam da bu şekilde hayat bulmasını umuyordu; puslu bir peri masalı olarak değil, tamamen gündelik dünyamızdan bir kesit olarak. "Sinema bir empati dilidir, bu yüzden her zaman seyircinin duygusal zekasına güvenirim. Her ne kadar bunu bir korku filmi olarak düşünmesem de, bu karakterlerin ilk başta 'ötekileştirebileceği' zemin konusunda görsel olarak samimi olmasaydık, seyirci için empati eğrisi çok daha az olurdu." diyor Kajganich ve ekliyor: "Seyircilerin bu karakterlere karşı geliştireceklerini umduğum gerçek sevginin yanı sıra gerçek bir tiksinti hissetme fırsatına da sahip olmalarını istedim.”  Her zaman güçlü kadın karakterlere ilgi duyan Guadagnino, tam anlamıyla bir yetişkin olmayan Maren'in, arzu etmediği kaderine yaklaşımındaki zengin giriftliği ortaya çıkarmaya gayret etti. Maren dürtülerini asla kabullenmez, her fırsatta, başkalarına zarar vermeden bu hayattan çıkamamanın etik açmazıyla boğuşur.



 

BONES AND ALL

ABD'nin daha önce hiç görmediği bölgelerinde bir yabancı olarak çekim yapma ve 80'lerin Amerika'sını yeniden yaratma fikrinin de kendini heyecanlandırdığını belirten yönetmen, şunları aktarıyor: "80'ler büyük çelişkilerin yaşandığı bir dönemdi. Amerikan ekonomisinin bir kısmı büyürken diğer bir kısmı yoksullaşıyordu, iyimserlik yükselirken bazıları resmin dışında kalıyordu. Dönemin bu karakterlerin iç çelişkileriyle, uzlaşma arayışlarıyla ve bunun imkansızlığıyla paralel olduğunu hissettim." 

Çekimleri ABD’nin Kentucky ve Ohio eyaletlerinde gerçekleşen Bones and All, korku, dram ve romantik türünde sıra dışı bir yapım.

 

İyi Seyirler Dilerim

 

EFE TEKSOY


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder