29 Haziran 2017 Perşembe

Transformers 5: Son Şövalye


”FEDAKARLIK OLMADAN, ZAFER KAZANILAMAZ”


260 milyon dolarla bugüne kadarki en yüksek bütçeye sahip Transformers filmi ‘Transformers 5: Son Şövalye’ vizyonda. Otobotlar ve Deseptikonların savaşına bir kez daha tanık olduğumuz serinin beşinci filmi, Transformer’ların dünyadaki gizli geçmişine odaklanıyor. Yönetmen Michael Bay, bu yapımda filmin bilim kurguya ait alt yapısını fantastik unsurlarla birleştirerek Transformers serisine yeni bir soluk getirmiş. Britanya mitolojisinde bulunan; Kral Arthur, efsanevi büyücü Merlin ve yuvarlak masa şövalyelerinin anlatıldığı filmde, izleyici kendisini bir anda Ortaçağ’dan, günümüz ABD’sine oradan Küba sokaklarına ve sonrasında İngiltere’nin Salisbury Ovası’nda bulunan Neolitik Taş Devri ve Bronz Çağ arasında inşa edilen ‘Stonehenge’ adlı anıt yapıtta buluyor. 


‘Transformers 5: Son Şövalye’ seriye aşina olan aksiyon ve heyecan sever izleyicinin beklentilerini karşılayacak bir film. Görsel bir şölenin sunulduğu yapım seyirciyi adeta koltuğa çiviliyor. Deyim yerindeyse film bittikten uzun süre sonra bile etkisinden çıkamıyorsunuz. Yönetmen koltuğunda Michael Bay’in oturduğu filmin oyuncuları arasında; Mark Wahlberg, Anthony Hopkins, Josh Duhamel, Laura Haddock, Stanley Tucci, Santiago Cabrera ve Isabela Moner bulunuyor.


GEÇMİŞTEKİ SIR

‘Optimus Prime’ın tutsak edildiği gezegen, bir yandan yaşamın bittiği ve tanrının olmadığı ‘Karanlık Çağ’ı sembolize ederken, gezegende hüküm süren Yunan mitolojisindeki Medusa’dan esinlenilen ‘Quintessa’ adlı karakter, tanrıların var olduğunu vurgulayarak ‘Yin-Yang’ adlı iki zıt kutbu işliyor. Optimus Prime karakterinin geri dönüşünde Nemesis olarak anılması ve intikam almak için dünyaya gönderilişi ise bu serinin mitolojiden ne kadar fazla yararlandığının göstergesi. Antik Yunan mitolojisinde Nemesis, İntikam Tanrıçasıdır. Yapılan kötülüklerin bedelini ödetir ve adalet arayışında bulunur. Tıpkı bu filmde Optimus’un (kandırıldığı halde) adalet arayışında bulunduğu gibi. 


KAMERA ARKASI

- Deseptikon Nitro karakteri, adını ABD saldırı planının kod adı olan Nitro Zeus’dan sonra aldı.

- Megatron karakterinin yeni kask dizaynı, 1984-1987 yılları arasında yayınlanan ‘The Transformers’ çizgi dizide bulunan Megatron’un kaskından esinlenildi.

- Filmde Quintessa karakterinin ismi, 1984-1987 yılları arasındaki ‘The Transformers’ çizgi dizisinde yaratıcıların ana dünyasının adıydı.


İyi Seyirler Dilerim
EFE TEKSOY

21 Haziran 2017 Çarşamba

BERLİN SENDROMU


Berlin Saplantısı


‘Berlin Sendromu’ filmi tutsaklık/saplantı teması üzerine kurulu bir senaryo üzerinden ilerliyor. Film, psikolojide ‘Stockholm Sendromu’ olarak bilinen; rehinelerin kendisini esir alanları anlama noktasına gelmesinden oluşan psikolojik durumdan esinlenilmiş. Başta romantik bir gece ile başlayan filmin konusu bir anda çocukluktan başlayan cinsel/psikolojik takıntıların esiri olan bir kadının maruz kaldığı eziyetlere tanık olmamıza varıyor. Bu süreçte yönetmen muhteşem bir görsel ve derin bir psikolojik altyapı üzerine kurduğu filmi dikkatli izleyiciye yönelik bir şekilde aktarıyor. 



Yönetmen psikolojik hasta Andi karakterinin zihninde gördüklerini, flashbackler eşliğinde izleyiciye anlatıyor. Andi, yılbaşında yapılan geri sayımı duyduğunda, zihninde tutsak ettiği kızların çığlıkları ile birleştiğini görüyoruz. Andi’nin hapsettiği kadınların saçlarını ve tırnaklarını kesip oje sürmesi psikolojik hasta olduğunun en büyük göstergesi. Bu tip hastalarda bulunan titizlik ve takıntının filmde yer bulması dikkatli izleyiciye hitap etmesi açısından güzel bir detay.


Filmin Konusu

Avusturyalı fotoğrafçı Clare, Avrupa mimarisi üzerine gözlem yapmak için Almanya’ya gelir. Berlin sokaklarında dolaşırken İngilizce öğretmeni Andi ile tanışır. Genç fotoğrafçı, Andi’nin karizmasından etkilenir ve kısa süre içerisinde bağlanır. Clare, Andi’nin kaldığı apartmanda romantik bir gece geçirmesinin ardından sabah olduğunda daireden çıkamaz. Başta bunun bir hata olduğunu düşünen Clare, sonradan evde kilitli bir şekilde tutsak olduğunun farkına varır. Ancak iş işten geçmiştir. Cate Shortland’ın yönetmen koltuğunda oturduğu filmin başrollerini Teresa Palmer ve Max Riemelt paylaşıyor.


 Sadist

Avustralya’lı yazar Melanie Joosten’in, ‘Kathleen Mitchell Ödülü’ aldığı romanından uyarlanan ‘Berlin Sendromu’, korku edebiyatının etkilerinden yararlanmış bir konuya sahip. Korku ve gerilim türünün günümüzdeki tartışmasız en büyük kalemi Stephen King, 1987’de yayınlanan ‘Sadist (Misery)’ adlı romanında tutsaklık temasını derin bir şekilde işlemişti. ‘Berlin Sendromu’nda Clare karakterinin yaşadıkları, ‘Sadist’te bulunan Paul Sheldon adlı meşhur tutsak alınan karakterin yaşadıklarını anımsatıyor. Tutsaklık temasında yakın zamanda (2015) çekilen bir diğer önemli yapım ise gerçek bir olaya dayanan ‘Gizli Dünya (Room)’ filmi. ‘Gizli Dünya’, 5 yaşındaki çocuğu ile 7 yıl boyunca küçük bir odaya hapis edilen kadının hikâyesini konu alıyor. 

Bir festival filmi olan ‘Berlin Sendromu’ psikolojik gerilim filmleri severler için güzel bir tercih. Ancak seyirci, filmin anlatımının yoğun ve ağır olduğunu göz önünde bulundurmalı.

İyi Seyirler Dilerim
Efe TEKSOY

6 Haziran 2017 Salı

Karayip Korsanları 5: Salazar'ın intikamı


İntikamın Yemini


230 milyon dolar bütçeye çekilen ‘Karayip Korsanları 5 Salazar’ın İntikamı’ vizyondaki yerini aldı. Johnny Depp’i tekrardan çılgın korsan Jack Sparrow olarak görmek isteyen serinin fanları uzun zamandır beklemekteydi. Serinin önceki filmlerinden heyecan ve macera konusunda hiçbir eksiği yok. Ancak ana tema yine aynı… Yani; lanetli korsanlar ve intikam(!). Bu süreçte de Jack Sparrow’un yaptığı haşarılıklar işin kurtarıcısı oluyor. Görsel olarak muazzam bir şölen olduğunu belirtmek isterim. Kaptan Salazar rolünde Javier Bardem muhteşem bir oyunculuk çıkartmış. 


Konusu

İkonik korsan Jack Sparrow, mistik, ezoterik bir ortamda yaşadığı tehlikeli ve zorlu maceraların sonunda zor duruma düşmüştür. İntikam yemini etmiş olan kaptan Salazar, hayalet gemisi ve mürettebatıyla beraber hapis olduğu şeytan üçgeninden kurtulur ardından Jack Sparrow’un peşine düşer. Artık onun tek şansı; sahibine denizlerin hâkimiyetini ve gücünü sağlayan Poseidon’un asasına ulaşmaktır. Dünya çapında 4 milyar 237 milyon dolar gişe başarısı elde eden Karayip Korsanları serisinin 5. filminde Johnny Depp, Geoffrey Rush, Javier Bardem, Brendon Thwaites, Kaya Scodelario başrolleri paylaşıyor. Filmin yönetmen koltuğunda Joachim Ronning ve Espen Sandberg oturuyor.



Gizemli Denizlerde Gizemli İlimler

Karayip Korsanları serisi izleyiciye sunduğu eğlenceli ve mizahi görsel şölenin aksine aslında alt yapısında gizemli ve eski mitolojik hikâyelerden besleniyor. Bu seride bir kez daha doğunun eski denizci efsanesi Uçan Hollandalıya değinildiğini ve Alman Gotik edebiyatının hayalet hikâyelerinden esinlenilen lanetli hayalet korsanlara bir kez daha tanık oluyoruz. Yunan mitolojisinde bulunan denizler tanrısı Poseidon’un asası filmin ana temalarından birisini oluşturuyor. Ortaçağda bulunan cadı avı yani kadınların şeytanla anlaştığına inanılarak yapılan vahşet bu filmde karşımıza çıkıyor. 


Ayrıca serinin önceki filmlerine aşina olanların hatırlayacağı Siyah İnci/Black Pearl adlı gemi, büyüyle konulduğu küçük bir şişe içerisinde beyazperde de göründüğünde izleyicilerin heyecanı doruk noktasına ulaşıyor.

İyi Seyirler Dilerim
Efe TEKSOY