26 Ekim 2021 Salı

MARVEL’DEN MACERA DOLU BİR ÇOKLU EVREN ANİMASYONU “WHAT IF…?”




PEKİ YA…?

Marvel sinematik evrenine ve kahramanlarına, farklı bir bakış açısıyla yaklaşan What If…? dizisi, Disney + platformunun en sevilen yapımları arasındaki yerini aldı. Avengers yani İntikamcılar adlı birliğe ait kahramanlık hikâyelerini, farklı öyküler üzerinden yeniden ele alan yapım, yeniden farklı bir sinematik evren yaratıyor ve Multiverse yani Çoklu Evren hipotezini merkezine alıyor. Yaratılan bu yeni paralel dünyada ise; Kaptan Amerika yerine dönüşüm geçiren Peggy Carter karakterinin, Kaptan Carter kimliğiyle yeni bir feminist kahraman profili çizdiğini görüyoruz. Bu anlamda dizi; modern kahraman mitini, cinsiyet ayrımcılığı kavramı üzerinden bir kez daha irdeleyerek yeni bir perspektifle izleyiciye sunuyor. Dizi; Feminizm kavramını ve Fatalizm/Kadercilik Felsefesini odağına almasının yanı sıra, The Watcher yani Gözcü adlı karakteri üzerinden Yunan felsefesindeki Faal Akıl kavramına değiniyor. Hikâyelere gözetmenlik eden ancak hiçbir şekilde müdahalede bulunmayan Gözcü karakteri, Platon felsefesine göre evrenin yaratıcısı değil ancak mimarı olan Akl-ı Faal yani Demiurgos’u sembolize etmektedir.



 

DİZİNİN KONUSU

Dizi; Marvel evrenindeki kahramanların hikâyelerini, olayların farklı bir şekilde geliştiği biçimde yeniden anlatıyor.

Yaratıcılığını Jeffrey Wright, Terri Douglas ve Matthew Wood’un üstlendiği yapımın orijinal seslendirme kadrosunda; Jeffrey Wright, Samuel L. Jackson, Chadwick Boseman, Jeremy Renner, Benedict Cumberbatch, Tom Hiddleston, Alexandra Daniels, Terri Douglas, Lake Bell, Mark Ruffalo, Jon Favreau, Michael B. Jordan, Karen Gillan, Chris Hemsworth, Kurt Russell ve Michael Douglas gibi yıldız isimler yer alıyor.



ALTERNATİF EVREN

Alternatif evrenlerin hikayeler üzerinden işlendiği bilim kurgu dizisi Peki Ya…?, macera ve aksiyon sever Marvel hayranlarının beğeniyle izleyecekleri heyecan dolu bir Disney yapımı.

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY


DESTANSI BİR SEKSENLER BAŞYAPITI “SCARFACE’’

 




YARALI YÜZ

Usta yönetmen Brian De Palma imzasını taşıyan 1983 yapımı Scarface, tüm zamanların en iyi mafya filmleri arasında gösterilen başyapıtlardan biri olma özelliğini taşıyor. Senaryosunu Oliver Stone’un, Amerikalı yazar Armitage Trail’in 1929 tarihli aynı adlı romanından uyarladığı film, Fidel Castro dönemi’nde Küba’dan Miami’ye göç ederek suç imparatorluğunun başına geçen sinemanın mihenk taşı karakterlerinden Tony Montana’nın ihtiras dolu hikâyesini konu alıyor. Yirminci yüzyılın önemli düşünürlerinden olan postmodern felsefenin öne çıkan isimleri Gilles Deleuze ve Félix Guattari‘nin “Yersiz-Yurtsuzlaşma” kavramını merkezine alan yapımda, Tony Montana üzerinden görüyoruz ki; kapitalist sistemin belli bir paradigması ya da merkezi tarafından yönlendirilemeyen karakterin, hedeflediği suç iktidarına doğrudan bu minvalde ilerler. Ayrıca Tony Montana, zirveye ulaşmak için istek güdüsüyle dolu olan bir karakterdir ve bu istenç onun tüm yapısına nüfuz etmiştir. Güç arzusunun beraberinde güç istencini de getirdiği karakter üzerinden görülmektedir. Alman felsefesinin en büyük filozoflarından Friedrich Nietzsche, yaşamın en temel gerçeği olarak adlandırdığı bir düşünce öğretisi olan ‘’Güç İstenci’’nde, mikro ve makro kozmosu kaplayan bu kavramın, canlıların daha fazlası olmak ve hâkimiyeti elinde bulundurmak için arzuladığını eserinde her yönüyle derinlemesine işler.



FİLMİN KONUSU

Yaralı Yüz filmi; 1980’li yıllarda Miami’de Kübalı bir mülteci olan Tony Montana’nın, suç dünyasındaki hızlı yükselişini, hırs ve açgözlülüğe nasıl yenik düşüşünü anlatmaktadır.

Yönetmen koltuğunda Brian De Palma’nın oturduğu yapımın oyuncu kadrosunda; Al Pacino, Michelle Pfeiffer, Steven Bauer, Mary Elizabeth Mastrantonio, Robert Loggia, Miriam Colon, F. Murray Abraham, Paul Shenar, Harris Yulin, Ángel Salazar, Arnaldo Santana, Pepe Serna, Al Israel, Dennis Holahan, Mark Margolis, Michael Alldredge, Ted Beniades ve Michael P. Moran yer alıyor.



ŞEYTANİ KÖTÜLÜĞÜN SIRADANLIĞI

Acımasız Tony Montana, suç dünyasında yükselebilmek için her tür tehlikeye karşı gözü kapalı dalarak, hiç çekinmeden onlarca kötülüğü ve gaddarlığı adeta bir canavarmışçasına gözler önüne seriyor. Yirminci yüzyılın önde gelen filozoflarından Almanya doğumlu Yahudi kökenli Amerikalı siyaset bilimci Hannah Arendt, düşünme ve muhakeme yeteneğinin yok olmasıyla beraber kötülüğün nasıl sıradan hale geldiğini irdelediği eseri “Kötülüğün Sıradanlığı”nda, Nazi Almanyası’nda Yahudileri toplama kamplarına ve gettolara nakil işlemlerinden sorumlu ve Yahudi soykırmının mimarı olarak anılan SS yetkilisi Adolf Otto Eichmann ı ele alır. Aslında Eichmann’ın duygusuz ve bilinçsiz bir şekilde sadece verilen emirleri hiç çekinmeden yerine getiren bir görevli olduğunu; “Davalının kendisini bir insan olarak değil de sadece bir görevli olarak hareket etmesine, bu görevde kendisinin yerine kuşkusuz başka birisinin de olabileceğine dayanak savunması… Sadece istatiksel olarak bekleneni yaptığını.” Sözleriyle açıklar. Filmdeki Tony Montana karakterinin de, (tıpkı Arendt’in eserinde belirttiği gibi) büyük bir soğukkanlılıkla ve acımasız bir biçimde sadece ‘’Suç imparatorluğu’’na hâkim olabilmek için tüm kötülükleri yaptığını ve bu doymak bilmez hırsın sonunda onu yıkıma götürdüğünü görüyoruz.




KUSURSUZ DÜNYA

Usta oyuncu Al Pacino’nun inanılmaz bir performans sergilediği filmde Tony Montana karakterinin girdiği dünya, acımasızlığın ve kötülüğün adeta şekil bulmuş bir hali olarak karşımıza çıkıyor. İktidarı elde edebilmek için geçilmesi gereken çetrefilli ve tehlikeli yollarla bezeli olan filmdeki bu kötülük evreni, adeta içerisine giren her bireyi tutsağı haline getiriyor. Fransız sosyolog ve filozof Jean Baudrillard; gerçekliğin katlinin öyküsü olarak yorumladığı “Kusursuz Cinayet” adlı eserinde, kötülüğün şeffaflığını ve cinayetin öğelerini sergilemektedir. Baudrillard; “Eğer her şey kusursuz olsaydı, açıkçası dünya var olmazdı ve kötü bir rastlantıyla kusursuzluk niteliğine yeniden kavuşsaydı, varlığı açıkça son bulurdu.” diyerek eksiksiz bir dünyanın imkânsızlığını belirtir. Filmde de aynı şekilde doğruluk ve dürüstlükten uzak olan Scarface evreninin, Baudrillard’ın bahsettiği kusursuzluk olgusunu yansıttığı görülüyor.




AMERİKAN RÜYASININ ÇÖKÜŞÜ

Sinema tarihinin unutulmaz klasik yapımları arasındaki anıtsal yerini almış olan dram ve suç türündeki epik film Scarface, güçlü oyuncu kadrosu ve Amerikan rüyasının hazin sonuna abidevi bir örnek teşkil eden finaliyle hafızalardaki yerini almış durumda.

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY


KAYNAKÇA:

1.Hannah Arendt, Kötülüğün Sıradanlığı-Adolf Eichmann Kudüs’te, çev. Özge Çelik, İstanbul: Metis Yayınları, 2017.

2. Jean Baudrillard, Kusursuz Cinayet, çev. Nevmettin Sevil, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2012.


23 Ekim 2021 Cumartesi

İHTİRASIN GÖLGESİNDE ZİRVEYE GİDEN YOL “THE QUEENS GAMBIT”

 



SİCİLYA SAVUNMASI

Amerikalı yazar Walter Tevis'in 1983 tarihli aynı adlı romanından uyarlanan The Queen's Gambit mini dizisi, Netflix platformunun en sevilen yapımları arasındaki yerini aldı. Başrolünü genç yaşta büyük yapımlarda sergilediği olağanüstü performansıyla yıldızı parlayan Amerikalı oyuncu Anya Taylor-Joy üstleniyor. Amerikan rüyası temasını muhteşem şekilde işleyen dönem dizisi The Queen's Gambit; 1950'lerde annesini trafik kazasında kaybettikten sonra yetimhanede büyüyen küçük yaştaki bir kızın, keşfettiği müthiş satranç yeteneği sayesinde bir anda ülkenin gündemine oturmasını ve aynı zamanda bu uğurda ödediği bedelleri kusursuz bir şekilde işliyor. Dizi süresince, erkek egemen toplumda mücadele veren bir genç kızın, başkaldırı mücadelesini görüyoruz. Søren Kierkegaard ve Fyodor Dostoyevski gibi öncüllerin izinden giden Fransız filozof ve aynı zamanda 1957 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi olan yazar Albert Camus, “Başkaldırı Arzusu”nun insan doğasının özünde yer aldığını belirttiği ‘Başkaldıran İnsan’ adlı yapıtında; “İnsan var olmak için başkaldırmak zorundadır.” der ve ayrıca başkaldırının, haklarının bilincine varmış bilinçli kişinin işi olduğunu da belirtir. Hikâyenin ana karakteri olan Beth Harmon’ın da, bu bilinci kavramış ve özümsemiş bir başkaldıran olduğunu görmekteyiz. Ayrıca Beth Harmon karakteri, zirveye ulaşmak için istek güdüsüyle dolu bir gençtir. Bu arzunun güç istencini de beraberinde getirdiği karakter üzerinden görülmektedir. Alman felsefesinin en büyük filozoflarından Friedrich Nietzsche, yaşamın en temel gerçeği olarak adlandırdığı bir düşünce öğretisi olan ‘Güç İstenci‘nde, canlıların daha fazlası olmak ve hâkimiyeti elinde bulundurmak için arzuladığı güdüyü işler.




DİZİNİN KONUSU

1950'lerde Elizabeth “Beth” Harmon adlı kız, Kentucky'deki bir yetimhanede büyüdüğü sırada okulun hademesi olan William Shaibel, kıza satranç oyununu öğretir. Bir satranç dehası olduğunu keşfeden küçük kız, dünyanın en büyük satranç oyuncularına adeta kafa tutar. Ancak yıldızlığa uzanan bu yolculuğun ağır bedelleri olacaktır.

Yaratıcıları Scott Frank, Scott Allan ve Allan Scott'ın olduğu dizinin oyuncuları arasında; Anya Taylor-Joy, Bill Camp, Harry Melling, Marielle Heller, Chloe Pirrie, Dolores Carbonari, Matthew Dennis Lewis ve Thomas Brodie-Sangster gibi isimler yer alıyor.




LUJIN SAVUNMASI

Annesini trafik kazasında kaybetmesi, yetimhane hayatı, üvey ailesiyle yaşadığı trajik olaylar ve satranç dünyasındaki ağır rekabet, delilik ve dâhilik arasında gidip gelen Beth Harmon'ı madde ve alkol bağımlısı haline getiriyor. Burada hikâye; izleyiciye aslında büyük yeteneğin ve dehanın getirdiği hayatın, aslında çok ince bir çizgide gittiğini ve büyük bir sorumluluk gerektirdiğini gösteriyor. Dahi-deli temasının işlendiği en güçlü hikâyelerden birisi de; 20. yüzyılın en büyük isimlerinden birisi olan Rus asıllı Amerikalı yazar Vladimir Nabokov'un 1930'da yayınlanan romanı ‘Lujin Savunması'dır. Bu roman müthiş bir satranç dehası olan Aleksandır İvanoviç Lujin adlı karakterin trajik hayatını işler. Deha ve delilik arasında kalan bu karakter, yeteneğin getirdiği büyük sorumluluğu taşıyamaz ve sonu hüsran olur. Nabokov, bu temayı romanında muazzam bir üslupla işlemişti. The Queen's Gambit'teki Beth Harmon karakterinin de, bu ince çizgide gidip gelerek sürüklendiğini görüyoruz.


 

LEVENFISH VARYANTI


Kentucky, Lexington'daki Fairfield Lisesi'nde okuyan Beth Harmon adlı genç kız, ülkedeki üst düzey satranç turnuvalarında ustaları peşi sıra ezip geçiyor ve bir anda zirveye yerleşiyor. Ancak bu hızlı ve büyük yükselişin aynı zamanda çok ağır bedelleri oluyor. Bu bedellerden bir tanesi de erkek egemen satranç ustalarına karşı verdiği mücadele. Büyük satranç turnuvalarına katılan ve onların arasında yükselebilen tek kız Beth Harmon, aslında hikâyede açık olarak verilmese de cinsiyetçilikle büyük bir mücadele veriyor. Örneğin Rusya'da düzenlenen turnuvada Rus erkek oyuncuların birleşip genç kızı yenmek için fikir alış verişi ve planlar yapmaları, Beth Harmon'ı en çok zorlayan mücadelelerden birisi oluyor. Fransız feminist filozof Simone de Beauvoir, 1949’da yayınlanan başyapıtı İkinci Cinsiyet (Le Deuxième Sexe) adlı eserinde kadınların gördüğü baskıların bilimsel incelemesini yapar ve modern feminizmin temellerini attığı eserinde; varoluşçuluk, fenomenoloji ve yapısalcı antropoloji gibi kendi çağdaşı olan düşünceleri hem de Hegel ve Marx gibi felsefe klasiklerini cinsiyet düzleminde tekrardan ele alır. Beauvoir eserinde; “Varolanın daha kökensel bir ‘varlık arayışı’ vardır, cinsellik bunun farklı çehrelerinden sadece biridir. Sartre’ın Varlık ve Hiçlik’te söylediği budur; ayrıca Bachelard’ın Toprak, Hava, Su üzerine yapıtlarında söylediği de budur.” Şeklinde yorumlar. Filmde feminist bir duruş sergileyen genç satranç oyuncusunun, Beauvoir’in belirttiği gibi aslında kökensel bir varlık arayışında olduğu ve varoluşsal bir anlam sürecinde yer aldığı görülüyor.



 

NAJDORF VARYANTI

7 bölümlük mini dönem dizisi olan The Queen's Gambit, üvey annesiyle çıktığı yolculuklarda kendisini keşfeden ve bu uğurda ağır bedeller ödenen bir hayatın anlatıldığı azim dolu bir yol hikâyesini konu alıyor. Amerikan Rüyası temasını eğlenceli ve zaman zaman da dramla işleyen yapım, anlatımındaki ustalık sayesinde satranç oyununu bilmeyen izleyicilerin bile beğenerek seyredeceği türde bir mini dizi.

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY

 

Kaynakça:

1. Simone de Beauvoir, İkinci Cinsiyet, çev. Gülnur Acar Savran, İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları, 2020

2.Albert Camus, Başkaldıran İnsan, çev. Tahsin Yücel, İstanbul: Can Yayınları, 2017


MASKENİN ARDINDAKİ DEHŞET(!) KASABANIN KÂBUSU GERİ DÖNDÜ: “HALLOWEEN KILLS“

 


 

CADILAR BAYRAMI ÖLDÜRÜR

Korku filmlerinin efsane yönetmeni John Carpenter’ın, klasik haline gelen Halloween serisi, Halloween Kills adlı devam halkasıyla beyazperdedeki yerini almaya devam ediyor. ABD’de vizyona girdiği ilk üç günde 50,4 milyon dolarlık gişeyle rekor bir açılış yapan ‘’Cadılar Bayramı Öldürür’’ filmi, düşük bütçeli olmasına rağmen başarılı korku-gerilim yapımlarını sinemaya kazandıran Blumhouse Productions şirketinin imzasını taşıyor. Başrolünü Laurice Strode karakterini altıncı kez canlandıran “Çığlık Kraliçesi” lakaplı usta oyuncu Jamie Lee Curtis üstleniyor. Korku filmlerinin bir alt türü olan Slasher’in önemli örneklerinden birisi olan Halloween serisi ve serinin efsaneleşmiş ikonik kötü karakteri Michael Myers, her Cadılar Bayramında olduğu gibi yine kasabaya dehşet salmaya ve insanların korkulu kâbusu olmaya devam ediyor. Korku janrının yükselişe geçtiği günümüz sinemasına klasik bir dokunuş yapan film, korkunç katil mitini tekrardan gün yüzüne çıkartıyor. Her ne kadar bütçesine göre iyi bir iş olsa da, çağımızın korku-gerilim yapımlarıyla kıyaslandığında ürkütme anlamında biraz dönemin gerisinde kalıyor.




FİLMİN KONUSU

Serinin tekrardan çevrilen ikinci filminde; Laurie Strode, Michael Myers’ı evinin bodrumuna kapatıp ateşe vererek kâbusu sona erdirdiğini ve ezeli düşmanını ebediyen alt ettiğini düşünerek huzura kavuşmuştur. Ancak maskeli canavar Michael, hayatta kalmayı başarmış ve Haddonfield kasabasına her Cadılar Bayramında olduğu gibi yine dehşet salmak için geri dönmüştür.

Yönetmen koltuğunda David Gordon Green’in oturduğu filmin oyuncuları arasında; Jamie Lee Curtis, Judy Greer, Andi Matichak, James Jude Courtney, Nick Castle, Airon Armstrong, Will Patton, Thomas Mann, Jim Cummings, Dylan Arnold, Robert Longstreet ve Anthony Michael Hall yer alıyor.




MASKENİN ARDINDAKİ DEHŞET

Filmde Michael Myers’ın yıllar sonra tekrar ortaya çıkmasıyla, Haddonfield kasabasına bir anda kaos hakim oluyor. Yaşanan panik, insanların daha da çok hata yapmalarına neden oluyor. Michael, insanüstü bir güç ve kuvvettedir. Girdiği her savaştan galip olarak ayrılan Myers, aldığı darbelere rağmen hiç etkilenmiyor. Fransız tarihçi ve filozof Michel Foucault, ‘’Deliliğin Tarihi’’ adlı eserinde delilerin; sıcak, soğuk ve acı gibi doğanın en beter sertliklerine karşı dayanma becerileri olduğunu söyler. Yapımda da bu olguyu Michael Myers karakteri üzerinden görüyoruz. Ayrıca seride Myers’ın ikonik maskesinin büyük bir öneme sahip olduğu gösteriliyor. Michael karakteri maskesi çıkartıldığında tüm güç odağını kaybediyor ve dikkatini sadece artık vücudunun bir parçası haline gelmiş olan maskesine veriyor. Fransız göstergebilimci ve filozof Roland Barthes, ‘’Görüntünün Retoriği, Sanat ve Müzik’’ adlı denemelerinden oluşan yapıtında; maskenin dönemlere göre değişime uğramış olan işlevsel tarihinde, psikolojik özlerin bir metafiziği olarak kullanıldığını ve fiziksel nüansları abartılı bir biçimde sergileyerek açığa vurduğunu belirtir. Halloween Kills’te de, maskenin bu işlevi üstlendiğini ve saf kötülüğün somutlaşmış bir halini ifade ettiğini görüyoruz. Korku ve gerilim türündeki yapım, sizleri dehşetin kalbine doğru ürkütücü bir yolculuğa çıkartacak olan kâbus dolu bir devam filmi.

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY


19 Ekim 2021 Salı

DUYGUSAL BİR SERÜVEN VE MACERA DOLU BİR YAPIM “THE MYSTERIOUS BENEDICT SOCIETY"

 



GİZEMLİ BENEDICT DERNEĞİ

Amerikalı çocuk kitabı yazarı Trenton Lee Stewart’ın aynı adlı roman serisinden uyarlanan The Mysterious Benedict Society, gizem ve macera sever gençlerin beğeniyle izleyeceği bir Disney Plus dizisi. Özellikle dostluk ve güven duygularını merkezine alan yapım, seyirciyi her sahnesinde heyecan ve sırlarla baş başa bırakıyor. Dizide anlatılan hikâye; Galli ünlü çocuk romanları yazarı Roald Dahl’ın ve Harry Potter serisinin dünyaca ünlü İngiliz yazarı J. K. Rowling’in izinden giderek ebeveyn özlemi ve sıla hasreti kavramlarına değiniyor. Disney’in büyüleyici dünyasına açılan yeni bir macera kapısı olarak adlandırabileceğimiz Gizemli Benedict Derneği, bizlere komedi ve dram türlerinin harmanlandığı eğlenceli bir dedektiflik macerası sunuyor.




DİZİNİN KONUSU

Tuhaf bir gazete ilanıyla karşılaşan üstün yeteneklere sahip bir grup yetim çocuk, özel olanaklardan yararlanabilecekleri esrarengiz bir okula girmek için başvurur. Ancak burada onları, gizemli bir göreve göndermek için bekleyen eksantrik bir hayırsever bulunmaktadır.

Yaratıcılığını Matt Manfredi ve Phil Hay’in üstlendiği dizinin oyuncuları arasında; Tony Hale, Kristen Schaal, MaameYaa Boafo, Ryan Hurst, Gia Sandhu, Mystic Inscho, Seth Carr, Emmy DeOliveira, Marta Kessler, Saara Chaudry, Katherine Evans ve Ben Cockell yer alıyor.




GİZEMLİ BİR YOLCULUK HİKAYESİ

The Mysterious Benedict Society’de; (Disney’in benzer çocuk yapımlarında da olduğu gibi) karakterlerin özlem duyduğu hedefe ilerlerken arkadaşlarının yardımını alarak dostluk kavramını pekiştirdiklerini ve dünyaya açıldıkları bu yeni yolculuk sırasında sevdiklerini takdir etmeyi öğrendiklerini görüyoruz. Bu anlamda Gizemli Benedict Derneği dizisi, izleyicilerin kalplerine dokunan duygusal bir serüven yapımı olarak hafızalardaki yerini alıyor.

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY

18 Ekim 2021 Pazartesi

YENİ NESİL SANAL SÜPER KAHRAMAN “FREE GUY”

 



SANAL GERÇEKLİK EVRENİ

Başrolünü aksiyon ve komedi filmlerinin sevilen oyuncusu Ryan Reynolds’ın üstlendiği film, sanal dünyada yaşamasına rağmen halkın gözünde kahramana dönüşen bir karakterin, komik olduğu kadar aynı zamanda dramatik ve aksiyonla yüklü hikâyesini bizlere anlatıyor. Free Guy filmi özellikle, günümüz teknolojisinin getirdiği imkânların, insanların hayatına kolaylıklar katmasının yanı sıra, gerçek hayattan kopmasına da neden olduğunu mizahi bir dille ele alıyor ve kapitalist sisteme de eleştirel bir tutumla yaklaşıyor. Fransız filozof ve Nobel Edebiyat Ödülü sahibi olan yazar Albert Camus, başkaldırı arzusunun insan doğasının özünde yer aldığını belirttiği ‘’Başkaldıran İnsan’’ adlı yapıtında; Genelde bir başkaldırının, haklarının bilincine varmış bilinçli kişinin işi olduğunu belirtir. Filmin Guy adlı ana karakterinde de, bu bilinci kavramış bir başkaldıran olduğunu görüyoruz. Bilgisayar ve video oyunu severlerin beğeniyle karşılayacağı “Gerçek Kahraman”, izleyicilere eğlenceli bir simülasyon evreni sunuyor. Gerçek ve fantastik dünyanın iç içe geçtiği Free Guy; 2009 yapımı Gamer, 2015 tarihli Pixels, Tron film serisi ve yönetmen koltuğunda usta sinema yapımcısı Steve Spielberg’in oturduğu 2018 yapımı Ready Player One gibi yapımların izinden giden macera dolu bir bilim kurgu filmi.



FİLMİN KONUSU

Hayata hep pozitif gözle bakan banka memuru Guy, gerçekleşen bir banka soygunu esnasında, aslında bir video oyunundaki karakter olduğunu öğrenir.

Yönetmenliğini Shawn Levy’nin yaptığı filmin oyuncu kadrosunda; Ryan Reynolds, Jodie Comer, Taika Waititi, Lil Rel Howery, Joe Keery, Utkarsh Ambudkar, Britne Oldford, Camille Kostek ve Mark Lainer yer alıyor.



GERÇEK KAHRAMAN

Günümüz sosyal medyasının etkisiyle gelişen yeni popüler kültüre ve teknolojik gelişmelere dair göndermeler içeren aksiyon ve macera türündeki Free Guy, sizleri olağanüstü bir dünyaya doğru yolculuğa çıkartacak mizah dolu bir bilim kurgu filmi.

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY


M. NIGHT SHYAMALAN’DAN GERİLİM DOLU BİR YAPIM “OLD”

 



ZAMANDA TUTSAK

Oscar, Altın Küre ve BAFTA ödüllerine aday gösterilen usta yönetmen M. Night Shyamalan, yazıp yönettiği Old adlı yapımıyla izleyicilere gerilim dolu anlar yaşatmaya devam ediyor. The Sixth Sense, Unbreakable ve The Signs gibi korku-gerilim türünün kültleşmiş filmlerine imza atan yönetmen, bu defa bizleri ütopik görünümlü ancak distopik bir adada gerçekleşen doğaüstü bir dehşetle baş başa bırakıyor. Türkçeye ‘Zamanda Tutsak’ olarak çevrilen filmde, teknoloji tapınmacılığına karşı çıkan Yeni Dalga (New Age) akımının en önemli temsilcilerinden İngiliz yazar J.G. Ballard’ın etkisi olduğunu görüyoruz. “Asıl yabancı gezegen dünyamızdır.” diyen Ballard, yabancı gezegenlerde geçen bilimkurgu öyküleri yerine dünyamızdaki hikâyelere odaklanır. Zamanda Tutsak filminde de, Shyamalan’ın bu izden gittiği ve dünyamızda gerçekleşen doğaüstü olaylardan meydana gelen korku unsurlarını işlediği görülüyor. Alt metninde insanoğlunun ne kadar tehlikeli ve acımasız olduğunun belirli bir zamansallık dahilindeki kesitini gözler önüne seren yapım, distopik bir zaman-mekan örgüsünün içinde bireyin salt yaşamsal varoluş serzenişlerini izleyiciye sunuyor.



FİLMİN KONUSU

Zamanda Tutsak filmi; tropik bir tatil yapmak için huzurlu bir adaya giden ailenin, dinlenmek için seçtikleri sakin kumsalın bir şekilde hızla yaşlanmalarına neden olduğunu ve tüm hayatlarını bir güne indirgediğini keşfetmelerini konu alıyor.

Filmin oyuncuları arasında; Gael García Bernal, Vicky Krieps, The Man In the High Castle dizisiyle yıldızı parlayan İngiliz aktör Rufus Sewell, Alex Wolff, Thomasin McKenzie, Abbey Lee, Nikki Amuka-Bird ve Ken Leung yer alıyor.



KORKUTUCU BİR CENNET ERİNCİ

Usta yönetmen M. Night Shyamalan, filmin sonunda her zamanki gibi izleyiciyi ters köşeye yatırıyor ve sürpriz bir finalle sonlandırıyor. Bu finalde, teknolojik gelişme konusu üzerine kurulmuş tüm distopyalarda etkisi görülen İngiliz filozof Francis Bacon’ın ‘Yeni Atlantis’ adlı eserinin tesiri görülmektedir. Ayrıca Britanya mitolojisinin efsanevi Camelot hükümdarı Kral Arthur’un son savaşında ağır yaralanması sonucunda götürüldüğü (bir yeryüzü Cenneti olarak adlandırılan) ölümsüzlük adası Avalon’un, ters yüz edilmiş şekli olarakta yorumlayabiliriz. Pierre Oscar Lévy ve Frederik Peeters’ın 2010 tarihli ‘Sandcastle’ adlı çizgi romanından uyarlanan korku, psikolojik-gerilim ve mistik türündeki Old filmi, sizlere gizemli ve kaotik bir dünyanın kapılarını aralatacak dehşet dolu bir yapım.

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY