24 Kasım 2021 Çarşamba

GALAKTİK İMPARATORLUĞUN ÇÖKÜŞÜ “THE FOUNDATION”

 



 

GENETİK HANEDANLIĞIN SONU

Bilim kurgunun “Üç Büyük” yazarından birisi olarak anılan Isaac Asimov’un ödüllü roman serisinden uyarlanan The Foundation, Apple Tv+ platformunda gösterime girdi. Asimov’un; İngiliz tarihçi Edward Gibbon’ın ‘’Roma İmparatorluğu'nun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi’’ adlı abidevi eserinden etkilenerek yazdığı Vakıf serisi, Galaktik bir İmparatorluğun çöküşünü ve feodalizmin geri dönüşünü destansı bir dille ve fütüristik bir bakış açısıyla anlatıyor. Ancak yapım her ne kadar temelde Asimov’un hikâyesinin ana hatlarına bağlı kalmış olsa da, büyük çoğunluğunun değiştirildiğini baştan belirtmek gerekiyor. Örneğin romanlardaki üç ana erkek karakter (Salvor Hardin, Gaal Dornick ve Eto Demerzel), dizide kadınlar tarafından canlandırılıyor. Bunun yanı sıra, romanda tarihsel bir anlatıyla oluşturulan hikâyenin ise, dizide karakterler üzerinden daha derinlemesine ve ayrıntılı bir şekilde işlendiğini görüyoruz. Son dönemde rekabetin hızla arttığı Blockbuster filmler ve dev yapım şirketleri arasındaki bu gişe yarışında, The Foundation zirveye adını yazdıran yapımlar arasındaki yerini alacak gibi görünüyor.



DİZİNİN KONUSU

On milyonlarca gezegeni kapsayan bir Galaktik İmparatorluğun çöküşünü konu alan dizide, imparatorluğun yüzyıllarca sürecek bir savaş ve cehalet dönemine yaklaştığını fark eden psikotarih uzmanı Hari Seldon’ı merkezine alıyor.

Yaratıcılığını David S. Goyer’in üstlendiği yapımın oyuncuları arasında; Lou Llobell, Jared Harris, Lee Pace, Leah Harvey, Laura Birn, Terrence Mann, Elliot Cowan, Sasha Behar, Daniel MacPherson, Pravessh Rana, Kubbra Sait, Nikhil Parmar ve Clarke Peters bulunuyor.



FÜTÜRİSTİK BİR ISAAC ASIMOV UYARLAMASI

Bilim kurgu, macera ve dram türündeki dizi; bilim ve ilimin, cehalet ve aymazlığa karşı savaşını destansı bir anlatıyla seyirciye sunuyor. Heyecan dolu hikâyesi ve olağanüstü görsel atmosferiyle izleyicileri büyüleyen The Foundation, Dune ve Star Wars gibi fantastik seri hayranlarının beğeniyle izleyeceği bir Apple Tv+ yapımı.

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY


MODA DÜNYASININ DORUKLARINA SOFİSTİKE BİR YOLCULUK “HALSTON



MODANIN SÜPERSTARI HALSTON

Yetmişli yılların ünlü Amerikalı tasarımcısı Roy Halston, moda dünyasına getirdiği avangart ve elegant tasarımlarıyla bir dönemin geleneksel stil anlayışını derinden etkileyerek çığır açmış ve ikonlaşmış bir moda imparatorudur. Ryan Murphy imzalı Netflix yapımı mini dizide, Halston rolüne Emmy Ödüllü ünlü İskoç oyuncu Ewan McGregor hayat veriyor. Dizi bizlere; Amerikan rüyasının hırs ve ihtirasla birleştiği dizginlenemez bir hayatın, kontrolden çıkışını ve alt üst oluşunu varoluşsal bir yolculuk sürecinde anlatıyor. Öte yandan Halston izleyiciye; tüketim toplumu ve kapitalizm sisteminde güç kazanan moda endüstrinin, sahte Cennetler yaratarak tüketim çılgınlığını teşvik eden bir sektör olduğunu vurguluyor. Roy Halston’un markalaşma yolunda giderken bu ivmedeki en önemli destekçisi Amerikalı iş adamı David Mahoney oluyor. Dönemin en büyük iş liderlerinden Mahoney’in, maddi gücü ve tüketim piyasasındaki kudretiyle aslında Roy Halston’u (her ne kadar başına buyruk görünse de) aslında kontrolünde tuttuğunu ve isteklerini yaptırdığını görüyoruz. Güney Koreli kültür kuramcısı ve filozof Byung Chul Han; Şeffaflık Toplumu adlı eserinde, günümüz toplumunda gelişen teknoloji ve sosyal medya sayesinde dönüşüme uğrayıp teşhir ve gösteri toplumunun transformasyonunu anlatır. Enformasyon Toplumunu anlattığı bölümde; “Güç sahibi olan Öteki’ni elinde tutar.” diyerek hükmetme ve iktidar kavramlarını varoluşçu felsefenin büyük düşünürü Alman filozof Martin Heidegger çerçevesinde ele alır. Tıpkı dizide, Mahoney ve Halston karakterleri üzerinden gördüğümüz güç iktidar ilişkisinde olduğu gibi.




DİZİNİN KONUSU 

Yetmiş ve seksenli yılların New York’unda şöhret basamaklarını hızla tırmanan modanın Süperstarı Roy Halston’un, ihtiraslı ve kontrolsüz hayat hikâyesini konu alıyor.

Oyuncuları arasında; Ewan McGregor, Rebecca Dayan, David Pittu, Krysta Rodriguez, Gian Franco Rodriguez, Sietzka Rose, Megan Gerald, Molly Jobe, Sullivan Jones, Jason Kravits ve Bill Pullman bulunuyor.



KADIN MODASINA YENİ BİR SES “HALSTON RÜZGARI”

Dönem dizisi Halston izleyiciye, tüketim kültürü ve modern benlik arzularının giderek yozlaştığı ve moda dizgeleri üzerinden dejenere olduğu bir kitle kültürü sunuyor. Bu anlamda ticarete evrilmiş olan moda sektöründeki manken ve model algısının da, talepler doğrultusunda metalaştığını ve nesneleşerek moda endüstrisindeki sembolik yerini aldığını görüyoruz. Fransız filozof ve göstergebilimci Roland Barthes; artık bir klasik haline gelmiş olan ‘’Moda Sistemi’’ kitabında, kadın giyimini günümüz moda ve stil dergileri üzerinden göstergebilimsel ve yapısal açıdan çözümlemiştir. Barthes moda dizgesinde, modanın kapak kızı adı altında “deforme olmuş” bir ideal kadın bedenini dayattığını ve metalaşmış soyut bir beden sunduğunu belirtir. Barthes, Moda Kadını başlığı altında kitle kültürü tarafından talep edilen kadın figürünü şu kelimelerle ifade eder; “Moda retoriğinin genelde anlamlandırdığı kadın böyledir: kaçınılmaz olarak kadınsıdır, mutlaka gençtir, güçlü bir kimliğe ama aynı zamanda çelişkili bir kişiliğe sahiptir.” Burada Netflix dizisindeki Roy Halston’un, çalıştığı mankenlerle arasındaki ideal beden diyaloglarının ve iğnelemelerinin, aslında büyük bir endüstriyi temsil ettiğini görüyoruz.



BİR MODA İMPARATORU

Kendine has üslubuyla bir moda ikonu haline gelen Halston, her ne kadar markalaşma yolunda bir dev haline gelse de, küresel pazarda yerini alabilmek için J. C. Penney şirketiyle anlaşmaya varıp zincir market sektörüne giriyor ve daha geniş bir tüketiciye ulaşıyor. Bu şekilde geçmişteki lüks marka değerinden ödün vererek, halkın ulaşabileceği bir piyasa değerine inerek büyük kitlelere yayılıyor. Kanadalı gazeteci Naomi Klein’ın Global marka dünyasının iç yüzünü anlattığı eseri ‘’No Logo’’, tüm dünyayı saran küreselleşme hareketinin en önemli eserlerinden birisi olarak anılır. Naomi Klein, Franchise pazarlama sistemini ele aldığı “Marka Bombardımanı” bölümünde; “Marka adı yapmış çok uluslu şirketler istedikleri kadar ‘çok çeşitlilik’ diye konuşsunlar; eylemlerinin somut sonucu aynı kalıptan çıkmışçasına tekdüze gençlerden oluşan bir ordu ve onun küresel AVM’ye yürüyüşü oldu.” diyerek tekelleşen marka piyasasını ele alır. Dizide de, Halston markasının Klein’ın bahsettiği tekelleşme sürecine bağlı olduğunu görmekteyiz. Fransız felsefeci ve sosyolog Jean Baudrillard, geleneksel toplumların tüketim alışkanlıklarını ve teknokratik şirketlerin bastırılamaz arzulara yol açmasını ele aldığı Tüketim Toplumu’nda, zengin kitlenin har vurup harman savurmasını şu sözlerle ele alarak; “Zengin toplumların bolluğunun savurganlığa ne kadar bağlı olduğu biliniyor.” müsriflik kavramını irdeler. Dizide de, Aristokrat ve Burjuva sınıfını hedefleyen Halston kullanıcılarının Baudrillard’ın bahsettiği tüketim çılgınlığına kendisini kaptırdığını görüyoruz.

Başroldeki Ewan McGregor’un hırslı modacı rolüyle Emmy ödülü kazandığı biyografi ve dram türündeki mini dizi Halston, Netflix’in Amerikan rüyası temasını başarıyla işlediği dönem yapımlarından birisi.

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY



KAYNAKÇA

1. Byung-Chul Han, Şeffaflık Toplumu, çev. Haluk Barışcan, İstanbul: Metis Yayınları, 2017

2. Roland Brathes, Moda Sistemi, çev. Ayşe Meral, İstanbul: Hayalperest Yayınevi, 2021

3. Naomi Klein, No Logo, çev. Serap Güneş, İstanbul: Ayrıksı Kitap, 2021

4. Jean Baudrillard, Tüketim Toplumu, çev. Hazal Deliceçaylı-Ferda keskin, İstanbul: Metis Yayınları, 2015


18 Kasım 2021 Perşembe

DENIS VILLENEUVE’DEN DESTANSI BİR BAŞYAPIT “DUNE: ÇÖL GEZEGENİ”

 


KARANLIKTAKİ UMUT

Amerikalı yazar Frank Herbert’ın aynı adlı efsane romanından 165 milyon dolarlık bütçeyle uyarlanan Dune, 40 milyon dolarlık rekor bir açılış yaparak Warner Bros.’un hafta sonunda en çok gişe hasılatı elde eden filmi oldu. Modern bilim kurgunun mihenk taşlarından birisi olarak anılan Dune Serisi, İngiliz yazar Arthur C. Clarke’a göre Yüzüklerin Efendisi ile kıyaslanabilecek yegâne eserdir. Yönetmen koltuğunda Oscar adayı film yapımcısı Denis Villeneuve’ün oturduğu film; izleyiciyi güç savaşları, ihtiras ve ihanetlerle dolu bir entrikanın içerisine sürüklüyor. “Seçilmiş Kişi” ve “Kurtarıcı Mesih” kavramlarını merkezine alan yapımda, taht oyunları ve din savaşları üzerinden felsefedeki güç istenci olgusu işleniyor. Serüvenin başlangıcı özellikle Carl Gustav Jung’un “Kahraman Arketipi” minvalinde ilerliyor ve ana karakterin yolculuğu süresince aydınlanma dizgesiyle birlikte gelişim katettiğini gösteriyor. Alman filozof Max Horkheimer ve Alman felsefeci Theodor W. Adorno'nun yazdığı yirminci yüzyılın en önemli felsefi eserlerinden ve Frankfurt Okulu’nun en etkili yayını olarak adlandırılan “Aydınlanmanın Diyalektiği”nde, aydınlanmayı Odysseus ve mitler aracılığıyla işleyerek tekrardan ele alır ve insanın özüne açılan kapı olduğunu belirtir. Tıpkı filmin protagonisti olan Paul Atreides’in varoluşsal yolculuğunda olduğu gibi.



FİLMİN KONUSU

Konusu Uzak bir gelecekte geçen film; galaksideki en değerli çöl gezegeni Arrakis’in korunmasıyla görevlendirilen asil ailenin oğlu Paul Atreides’in hikâyesini anlatıyor.

Filmin oyuncuları arasında; Timothée Chalamet, Rebecca Ferguson, Zendaya, Oscar Isaac, Jason Momoa, Stellan Skarsgård, Stephen McKinley Henderson, Josh Brolin, Dave Bautista, Chang Chen ve Javier Bardem yer alıyor.





GÖLGELER ARASINDAKİ İMPARATORLUK

Son dönemde fazlasıyla fantastik roman uyarlamaları görüyoruz, bunun sebebi yapım şirketlerinin gişe savaşında Yüzüklerin Efendisi ve Taht Oyunları’ndan kalan kitlesel boşluğu doldurma çabası. Bu rekabette de başı çeken; Foudation, The Witcher, yakında gelecek olan The Wheel of Time ve House of the Dragon yapımları çekişmenin daha da kızışacağının habercisi olarak görünüyor. Seriye dönüşecek olan yapımın ilk halkası Dune: Part One filmi de, bu yarışın güçlü adaylarından birisi.

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY


BİLİNÇALTININ DEHLİZLERİNE ÜRKÜTÜCÜ BİR YOLCULUK: “VENOM: ZEHİRLİ ÖFKE 2”

 



ÖFKENİN DEHŞET DOLU SESİ VENOM

Yönetmen koltuğunda Andy Serkis’in oturduğu Venom: Let There Be Carnage, vizyona girdiği hafta sonunda rekor bir açılış yaparak pandemi döneminin en çok izlenen yapımları arasındaki yerini aldı. Marvel Comics’in aynı adlı karakterinden uyarlanan yapımın başrolünü, BAFTA ödüllü İngiliz aktör Tom Hardy üstleniyor. Uzaydan gelen simbiyotik yaşam formu Venom’un; Eddie Brock ile birleşerek maceradan maceraya atıldığı seri, kaldığı yerden devam ediyor. Anti-Kahraman temasını merkezine alan filmde; aykırı bir süper kahraman haline bürünen genç gazetecinin, zor durumdakilere yardım elini uzatmak için inisiyatifi ele aldığını görüyoruz. Ayrıca yapımda her ne kadar Mutualizm yani ortakyaşarlık olgusu üzerinde durulsa da, aslında Venom’un bilinçaltını sembolize ettiği görülüyor. Analitik psikolojinin kurucusu ve derinlik psikolojisinin üç büyük kurucusundan birisi olan Carl Gustav Jung, benliğin karanlık tarafını simgeleyen ve kolektif bilinçdışının ana unsurlarından biri olarak görülen Gölge Arketipi’nde; herkesin bir gölgeye sahip olduğundan ve bu gölgenin bireyin bilinçli yaşamında ne kadar az içeriliyorsa o kadar kara ve yoğun olduğundan bahseder. Bu kuramın öncülü olan Sigmund Freud’a göre ise, gölge her zaman için negatif özellikler taşımamaktadır. Tıpkı filmdeki (Yin ile Yang’ı sembolize eden) Eddie ve Venom arasındaki ilişkide olduğu gibi.



FİLMİN KONUSU

Filmin devam halkasında; Venom adlı organizmanın taşıyıcısı olan Eddie Brock, başarısız bir infazdan sonra hapishaneden kaçan seri katil Cletus Kasady nam-ı diğer Carnage’a karşı mücadele ediyor.

Yapımın oyuncuları arasında; Tom Hardy, Woody Harrelson, Michelle Williams, Naomie Harris, Reid Scott, Stephen Graham, Peggy Lu, Michelle Greenidge ve Jack Bandeira yer alıyor.



KORKUNUN TUTSAĞI CARNAGE

Filmin antagonisti Carnage/Cletus Kasady ve sevgilisi Shriek, yapımda Bonnie ve Clyde olarak anılıyor. Burada Carnage’ı canlandıran Oscar adayı usta oyuncu Woody Harrelson’ın, 1994 tarihli Oliver Stone filmi Natural Born Killers yani Katil Doğanlar’a gönderme yapılmaktadır. Ayrıca filmin sonunda Patrick Mulligan’ın gözleri mavi parlamaktadır; burada da kendi ortak yaşamına sahip olan karakterin, Toksin rolüyle geri döneceğinin işareti verilmektedir. Aksiyon, macera ve bilim kurgu türündeki Venom: Let There Be Carnage, Marvel sinematik evreni hayranlarının ilgiyle izleyeceği bir gişe yapımı. Ancak ilk filmin biraz gerisinde kaldığını özellikle söylemekte de fayda var.

Bu arada; Marvel yapımlarında her zaman olduğu gibi, hayranlarını yine bir ek sahne bekliyor. Bu filmin sonunda da yakında gelecek olan Spider-Man: No Way Home ile ilgili bir sürpriz yer alıyor.

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY


7 Kasım 2021 Pazar

STEPHEN KING’TEN BİR DEHŞET SENFONİSİ “CHAPELWAITE”

 




KARANLIĞIN BEKÇİSİ NOSFERATU

Stephen King’in; Salem’s Lot romanının ön bölümü olan Jerusalem’s Lot öyküsünden uyarlanan Chapelwaite, korku ve gerilim severlerin beğeniyle izleyeceği bir mini dizi olarak Epix kanalında prömiyerini gerçekleştirdi. Konusu 1850’li yıllarda geçen fantastik dönem dizisi; izleyiciyi bir yandan halüsinasyonlarla bezeli bir lanetli ev hikâyesine konuk ederken, öte yandan da korkutucu vampir mitinin vahşetle harmanlandığı dehşet dolu bir metafizik evrenine sokuyor. Başrolünü Oscar Ödüllü usta oyuncu Adrien Brody’nin üstlendiği yapım; seyirciye bir perili köşk hikâyesinden fazlasını vaat ederek, korku rezevrlerini boşaltacağı bir ürperti Cehennemine davet ediyor. Doğaüstü unsurlarla bezeli olan mini dizide, (ruhun başka bir vücuda geçmesi olarak adlandırılan) metampsikoz doktrini benzeri (insandan- vampire) bir metamorfoz gerçekleştiğini görüyoruz. Bunun yanı sıra dizinin alt yapısında, korku türünün klasik “Tekinsiz Ev” anlatısı ve “Gotik” bir ürkütücü üslupla bezeli olduğu görülmekte. Yönetmen izleyenleri duygusal ilişkilerin söndüğü, mekanik ussallığın doğal bir görüntüye büründüğü soluk bir evrenle baş başa bırakıyor.



DİZİNİN KONUSU

Konusu 1850’lerde geçen dizi; üç çocuklu kaptan Charles Boone’un, karısı öldükten sonra atalarından miras kalan Chapelwaite’e taşınmasını ve burada başına gelen sıra dışı olayları konu alıyor.

Yaratıcılığını Jason Filardi ve Peter Filardi’nin üstlendiği yapımın oyuncu kadrosunda; Adrien Brody, Emily Hampshire, Jennifer Ens, Sirena Gulamgaus, Ian Ho, Hugh Thompson, Gord Rand, Genevieve DeGraves, Trina Corkum, Devante Senior, Allegra Fulton, Jennie Raymond ve Dean Armstrong yer alıyor.




DELİLİĞİN DAĞLARINDA

Gizem dolu Chapelwaite dizisi, bizleri Charles Boone karakteri üzerinden deliliğin halüsinasyon evreninde dehşet verici bir yolculuğa çıkartmasının yanı sıra, dizi süresince korku edebiyatının mihenk taşlarına da sık sık göndermelerde bulunuyor. Vampirlerin lideri Jacob, Captain Charles Boone’a kendi türünün kutsal kitabı olarak De Vermis Mysteriis’i bulmasını söylüyor. Solucan Gizemleri olarak da bilinen ve Amerikalı yazar Robert Bloch tarafından yaratılan bu kitap; ilk olarak Ludvid Prinn’in ‘Solucan Gizemleri’, Mezardaki Sır (Garip Masallar Mayıs 1935) adlı öyküsünde ortaya çıktı. Ardından Amerikalı ünlü korku yazarı H. P. Lovecraft’ın meşhur Cthulhu Mitosu’na Latinceye çevrilerek dahil edildi. Stephen King’in bu kitaba eserinde yer vererek, korku edebiyatının mihenk taşlarından Lovecraft’a ve Bloch’a saygı duruşunda bulunduğunu görüyoruz. İzleyiciye zihnin karanlık girdaplarında yolunu kaybettiren yapım Chapelwaite, korku ve gerilim severlerin beğeniyle izleyeceği bir mini dizi.

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY