31 Aralık 2016 Cumartesi

Bayan Peregrine’in Tuhaf Çocukları





Bayan Peregrine’in Tuhaf Çocukları

110 milyon dolarlık bütçeye sahip olan 3 boyutlu fantastik türündeki Bayan Peregrine’in Tuhaf Çocukları vizyondaki yerini aldı. Yönetmen koltuğunda gotik sinemanın kralı ve sıra dışı yönetmen Tim Burton oturuyor. Ransom Riggs’in aynı isimli romanından uyarlanan filmin senaryosu ise Jane Goldman’a ait.



Jake’in dedesi Abe torununa çocukluğu boyunca hep aynı hikâyeyi anlatmıştır. Gizemli bir adada bulunan Bayan Peregrine ismindeki kadının yetimhanede dadılık yaptığını ve burada bulunan çocukların hepsinin özel yeteneklere sahip olduğunu eskiden kendisinin de onlar arasında yaşadığını torununa gerçekmiş gibi anlatmıştır. Jake, dedesinin anlattığı hikâyeleri dinleyerek büyümüştür. Öyle ki bu masallar onun dünyasını oluşturmuş ve dinlediği öyküleri okulda gerçekmiş gibi anlatması arkadaşları tarafından tuhaf karşılanmasına ve dışlanmasına yol açar. Jake, bunun üzerine artık dedesine olan güvenini yitirir. Fakat aklından o hikâyeleri atamaz. Dedesinin ona bıraktığı izleri sürerek kafasında bulunan soru işaretini cevaplamak için gizemli adaya seyahat eder ve bir süre sonra kendisini Bayan Peregrine’in yetimhanesinde ve özel çocuklar arasında bulur.



Döngüler

Bayan Peregrine ve tuhaf çocukların bulunduğu yetimhane bana X-Men’de bulunan Prof. Charles Xavier’ın özel yetenekli çocuklar/mutantlar için kurduğu okulu anımsattı. Filmdeki ateşi kontrol edebilme yeteneğine sahip olan Olive isimli kız insanlara dokunurken eldiven kullanmakta tıpkı X-Men filminde bulunan Rogue isimli karakterin insanlara zarar vermemek için eldiven kullanması gibi.


Ayrıca filmde döngü diye adlandırdıkları 24 saat süren ve her gün yenilenen dünyaları bana 1993 yapımı Grundhog Day (Bugün Aslında Dündü) filmini çağrıştırdı. Grundhog Day filminde Bill Murray’in canlandırdığı Phil Connors isimli karakter kendisini 24 saatlik bir döngünün içerisinde hapis kalmış olarak buluyordu. Ardından gelen 2014 yapımı Edge of Tomorrow (Yarının Sınırında) filminde de döngü konusu işlenmişti. Tom Cruise’un canlandırdığı Cage bir döngü içerisinde hapsolmuştu. Filmdeki çocukların yetimhanenin dışına çıktıklarında büyümeye başlaması İskoç yazar James Matthew Barrie’nin Peter Pan eserinde de konu edilmiş bir temaydı; hikâyede Neverland’in dışına çıkan tüm çocuklar büyümeye başlamaktaydı..
İyi Seyirler Dilerim
Efe TEKSOY

Inferno-Cehennem


Inferno-Cehennem




Yılın En Gizemli Macera Filmi: Cehennem

75 Milyon dolarlık bütçesiyle merakla beklenen Dan Brown’ın aynı adlı romanından uyarlanan Cehennem (Inferno) filmi vizyondaki yerini aldı. Biyografi filmlerinin usta yönetmeni Ron Howard’ın elinden çıkan filmin senaryosu usta kalem David Koepp’e ait.



Inferno-Cehennem

Genetik mühendisi, milyarder Bertrand Zobrist (Ben Foster), insan neslinin sonunun nüfus artışından geleceğini ve önlem alınmaz ise tüm insanlığın yok olacağını öne sürer. Buna çözüm olarak dünyada veba salgını başlatarak insanların bir kısmını öldürme projesi oluşturmuştur. İnsanlığı bu büyük tehlikeden kurtaracak olan Harvard Üniversitesi Simgebilim profesörü Robert Langdon (Tom Hanks) ise, olanlardan habersiz bir şekilde gözlerini Floransa’daki bir hastanede açar. Başına aldığı darbe yüzünden hafıza kaybı yaşadığı ve peşinde onu öldürmek için hastanede önüne gelen herkesi öldüren bir katilin olduğu içinden çıkılmaz bir durumda bulur. Yardımına Dr. Sienna Brooks (Felicity Jones) yetişir ve onu kurtarır. Robert Langdon, hastaneden çıktığında cebinde bulduğu İtalyan ressam Boticelli’nin, Dante’nin Cehennem eserinde bulunan cehennem çukurunu gösteren resmi/şifreyi çözmeye çalışır. Şifre Langdon’ı, Zobrist’in insanlığa bulaştıracağı veba salgınına engel olması için anahtar niteliği taşır. Şifre onu Floransa’daki Boboli Bahçeleri ve dar sokaklarının ardından Venedik’te bulunan muhteşem bazilikalarına, eşsiz müzelerine ve son olarak İstanbulAyasofya ile Yerebatan Sarnıcına kadar getirdiği tam bir ölüm-kalım mücadelesinin yaşandığı büyük bir maceranın içerisine sürükler.



Halüsinasyonların Anlamı

Filmde Robert Langdon karakterinin gördüğü halüsinasyonlar (başı arkasına dönmüş falcılar, kaldırımda ateşler içerisinde yanan günahkârlar, yılanların ısırdığı hırsızlar vs) İtalyan ozan Dante Alighieri’nin eseri İlahi Komedya’da insanlar işledikleri günahların türüne göre Cehennem eserinde uygun bölüme ve katlara aktarılmasına değiniliyor.





Cehennem Çukuru
Robert Langdon’ın Cehennem resmini incelediği bölüm bana 17. Yüzyılın en önemli bilim adamlarından birisi olan İtalyan Galileo Galilei’nin, Dante’nin Cehennem eseri üzerine verdiği dersleri anımsattı. Galileo, 1587 yılının sonlarına doğru, daha 24 yaşındayken Floransa Akademisi’nin üyelerine İlahi Komedya’nın ilk eseri olan Cehennem’in biçimi, konumu ve büyüklüğü üzerine dersler vermiştir. Filmde Robert Langdon’ın Boticelli’nin resmi üzerindeki şifreleri çözmeye çalıştığı gibi Galileo’da Dante’nin şiirinde bulunan dizelerdeki dikkatten kaçan şifreleri çözümlemiştir.


Sürükleyici kurgularıyla, temposu ve aksiyon dozu yüksek, Inferno/Cehennem filmi sanat tarihi, polisiye ve gizem/macera severler için kaçırılmaması gereken bir şaheser.
İyi Seyirler Dilerim
Efe TEKSOY

Alis Harikalar Diyarında


Alis Harikalar Diyarında




Alis Harikalar Diyarında


Lewis Carrol’ın romanından aktarılan “Alice Through The Looking Glass” filminin yönetmenliğini James Robin, senaryosunu ise Linda Woolverton üstlendi. Carrol’ın eseriyle film arasında; karakterler ve aynadan geçiş dışında konu olarak hiçbir benzerlik yok.


Alis, ilk filmin ardından geçen zamanda seferlere çıkan bir kaptan haline gelmiştir. Babasının ölümüyle birlikte çeşitli maddi ve toplumsal sıkıntılarla karşılaşır. Bunun üzerine annesi, Alis’e kaptanlık idealinden vazgeçip, evinin kadını olmasını önerir. Bu öneriyle yıkıma uğrayan Alis, aynadan geçerek kendisini tekrardan harikalar diyarında (hayal dünyası) bulur. Bu sefer çok sevdiği dostu çılgın şapkacının (Johnny Depp) başı geçmişiyle derttedir. Zaman (Sacha Baron Cohen)’a karşı koyarak, dostunu kurtarma mücadelesine girişir.


Alis’in Simülakr Dünyası
Alis, ideallerinin yıkılmasıyla birlikte kendisini hayal dünyası içerisinde bulur. Fransız düşünürü Jean Baudrillard, “İnsanlar sahip oldukları yaşama alanlarını yitirdikleri gün ortaya bilinçaltı denilen şey çıkar ve bilinçaltı durup dinlenmeksizin umarsızca yas tutma oyunu oynar” der. Film boyunca Alis’ in gerçek dünya ve hayal dünyası arasında gidiş gelişlerine tanık oluruz. Alis, aynadan geçiş yaptıktan sonra kendisini harikalar diyarında yani sahte evrende bulur. İtalyan bilim adamı, düşünür Umberto Eco; “Ayna gerçeği söylemez, tersine çevirir” der ve aynaların bize yalan söylediğini belirtir. Alis, aynayı kullanarak adeta bir kapıymışçasına harikalar diyarına geçer. Fransız Psikanalist Jaques Lacan, Ayna kuramında; “Ayna düşsel olanla simgesel olanı birbirinden ayıran bir eşik – olgudur” diye belirtir.


Halüsinasyon Havuzu
Gerçeklik akımının önde gelenlerinden Arjantinli Jorge Luis Borges, “Alis Harikalar Diyar’ında ” eseri için; “Muhteşem bir kitap! Fakat okuduğumda bir kâbus kitabı olduğunun pek farkında değildim ve Lewis Carroll’ın da bunun farkında olduğundan emin değilim.” der.
Gerçeklik ve hayal dünyası arasındaki örnekleri inceleyen edebiyatta ve sinemada birçok eser bulunmaktadır; İngiliz Nöroloji Profesörü Oliver Sacks, “Halüsinasyonlar “ adlı kitabında insan beyninin bilinmeyen gizemlerini inceler. Alman Felsefeci Theodor W. Adorno, “Rüya Kayıtları’’nda rüyaların gerçek yaşama etkileriyle ilgili incelemeler yapmıştır. Wachowski kardeşler de, “The Matrix” filminin senaryosunda Alis Harikalar Diyarı’nın gerçeklik ve hayal arasında ki dünyayı işlediği hikâyeden yararlandılar. Ünlü Morpheus karakteri, efsane filmin bir sahnesinde şöyle der: “Rüyadan uyanamazsan, hayal dünyası ile gerçek dünya arasındaki farkı nasıl anlardın?”
İYİ SEYİRLER DİLERİM
Efe TEKSOY

Doctor Strange


Doctor Strange



165 Milyon dolarlık bütçeye sahip Marvel evreninin yeni sürprizi Doctor Strange vizyondaki yerini aldı. Korku filmlerinin yönetmeni olarak bilinen Scott Derrickson’ın yönetmen koltuğunda oturduğu filmin senaryosu Jon Spaihts, Scott Derrickson ve C. Robert Cargill’e ait.


Doctor Strange Konusu

Stephen Vincent Strange (Benedict Cumberbatch), imkansız denilen ameliyatların altından başarıyla kalkabilen bir cerrahtır. Geçirdiği ağır bir trafik kazası sonrasında elleri büyük zarar görür ve yeteneğiyle beraber mesleğini kaybeder. Bilinen tüm tedavi yöntemlerini deneyen Strange hiçbir çıkış yolu bulamaz. Tibet’te yaşayan bir bilgenin tüm yaraları iyileştirebildiğini ve tek çözümün o olduğunu öğrenmesi üzerine soluğu orada alır. Fakat Tibet’te onu düşlerinin ötesinde bir mucize beklemektedir.



Algı Kapıları

Doctor Strange’in Tibet’teki Ancient One (Tilda Swinton) adlı bilgeden öğrendiği çakraları açma, astral seyahat ve duru görü gibi olaylar ve bunların filmde görsel olarak izleyiciye yansıması bana; gelmiş geçmiş en büyük entelektüellerden birisi olarak kabul edilen İngiliz yazar Aldous Huxley’in Algı Kapıları adlı eserini çağrıştırdı. Huxley, 1953 yılının Mayıs ayında sabah saat 11:00 sularında karısı ve arkadaşı Psikiyatrist Humhprey Osmond’un yanında bilimsel laboratuvar koşulları altında bir gram meskalinin (kaktüsten yapılan halüsinasyon etkisi yaratan uyuşturucu) onda dördünün eritildiği yarım bardak su karışımını içer. Karışımın kanına karışması sonrasında gördüğü ve algıladığı dünyayı kayıt cihazına anlatması sonrasında çıkan eserdir Algı Kapıları. Algıladığı şekiller, hayaller, sanrılar, beyin işlemlerinin koordinasyonu ve sinir sistemiyle şeker ilişkisini anlattığı bu yapıt tıpkı Doctor Strange’in bilgenin verdiği çayı içmesinin sonrasında gördüğü şekilleri anımsattı. Bu eser üniversitelerde Fenomenoloji ve Görsel Gösterge Bilim derslerinde halen kaynak kitap olarak kullanılmaktadır. Ayrıca Aldous Huxley’e pek çok akademisyen profesör tarafından modern düşüncenin ve en yüksek entelektüel bilginin sembolü olarak anılmasında katkı sağlamıştır. Dikkatle izlerseniz filmin bir yerinde bahsettiğim bu kitabın gözüktüğüne sizde tanık olacaksınız.



Boyutların Öyküsü

Filmde Doctor Strange’in yaptığı boyutlar arası yolculuklar ise bana Victoria döneminin önde gelen bilgin ve ilahiyatçılarından olan Edwin Abbott Abbott’ın boyutların öyküsünü anlattığı 1884 yılında yayınlanan Düzlemler Ülkesi ya da özgün adıyla Flatland: A Romance of Many Dimensions adlı eserini anımsattı. Abbott, bu yapıtında tıpkı Strange’in tanık olduğu gibi boyutlar arası yolculuğa çıkmayı anlatır. Üç boyutlu dünyadan iki boyutlu dünyaya ve buradan dördüncü, beşinci ve altıncı boyutun gizemini çözmeyi amaçlayarak hayal gücünün sınırlarını zorlar. Ayrıca filmde Ancient One adlı Tibetli bilgenin 3 boyutlu dünyanın kanunlarını değiştirdiği ve görsel olarak farklı şekillere soktuğu bölümler bana Hollandalı ressam ve grafik sanatçısı Maurits Cornelis Escher’ın görecilik ve görelilik gibi kuramları işlediği çizimlerini anımsattı. Escher’ın resimlerine baktığınızda filmin çizimlerle olan bağlantısını göreceksinizdir.


Baker Street
Doctor Strange filmde kapılardan birinden geçtiğinde kendisini Londra’nın ortasında 177 A Baker Street’te bulur. Başrol oyuncusu Benedict Cumberbatch’ın takipçileri Sherlock Holmes karakterini canlandırdığı Sherlock adlı diziye aşinadırlar. Sherlock Holmes’i araştırdığınızdaysa 221 B Baker Street’te oturmakta olduğunu göreceksiniz.
İYİ SEYİRLER DİLERİM
Efe TEKSOY

Arrival

Çağın Bilim Kurgu Filmi: Arrival




Arrival

Çinli- Amerikan bilim kurgu yazarı Ted Chiang’ın Hugo ödüllü Story of Your Life (Hayatın Hikayesi) adlı kısa hikâyesinden uyarlanan ve senaryosunu Eric Heisserer’in yazdığı filmin yönetmenliği Prisoners ve Sicario filmlerinden tanıdığımız Denis Villeneuve’e ait. 50 milyon dolar olan bütçesiyle Arrival bilim kurgu başyapıtları arasında yerini almış durumda.


Dilbilimci Dr. Louise Banks (Amy Adams), üniversitede antik dillerle ilgili verdiği ders sırasında dünyanın 12 farklı bölgesine uzaydan devasa büyüklükteki uzay araçlarının indiği haberini alır. İnsanlığın panik olduğu bir anda uzay gemisinden alınan mesaj ABD hükümeti tarafından Dr. Banks’e iletilerek bir yanıt istenir. Ne olduğunun farkına varmaya çalışan Dr. Banks, fizikçi Ian Donnelly (Jeremy Renner) ve uzmanlardan oluşan ekiple birlikte bir anda kendisini hükümet için uzaylılarla temas kurması için görevlendirilmiş bir nevi elçi konumunda bulur. Dilbilimcinin cevaplaması gereken çok önemli bir soru vardır: “Uzaylılar neden dünyaya geldi?”



Zaman İçerisinde Zaman

20. yüzyıl Amerikan edebiyatının en büyük yazarlarından olan hiciv ve kara mizah ustası Kurt Vonnegut Mezbaha No:5 adlı kitabındaki Billy Pilgrim ismindeki karakter zamanda (anlık olarak) geçmişe ve geleceğe yolculuk yapabilme yeteneğine sahiptir. Bu gidiş gelişler sayesinde gelecekten aldığı bilgiyi geçmişteki yaşamında kullanır. Tıpkı filmdeki karakter Dr Louise Banks’in uzaylıların bahşettiği yetenek sayesinde gelecek zamandan aldığı bilgileri geçmişte kullanarak dünyanın kaderini belirlemesi gibi. Kurt Vonnegut’un 1969 yılında yayınlanan romanında yarattığı zaman teması daha sonra birçok film ve kitapta karşımıza çıktı. Amerikalı yazar Audrey Niffenegger 2003 yılında Zaman Yolcusunun Karısı adlı kitabında bu temadan yararlanmıştı. Ardından 2013 yılında Zamanda Aşk isimli filmin yazarı ve yönetmeni Richard Curtis, Vonnegut’un zaman izleğini takip edenlerdendir.




Filmdeki karakter Dr Louise Banks’in uzaylılar için söylediği bu söz. İnsanoğlunun zaman kavramını doğrusal/ lineer biçimde yani düz bir çizgi biçiminde algıladığını vurguluyor. Aslında zaman doğrusal değildir. Zaman; esneyebilir, bükülebilir, genişleyebilir ve daralabilen algı kapasitemizin üzerinde olan karmaşık bir yapıdadır. 2014 yapımı Interstellar filminde Christopher Nolan, bu yapıyı filmde kullanmış ve Vonngeut’un zaman izleği ile birleştirmişti. Arrival’da Dr. Banks’in yaptığı gibi Interstellar filmindeki karakter Cooper, kızı Murph’e verdiği bilgiler sayesinde dünyayı yok olmaktan kurtarılmasını sağlamış ve dünya için yeni bir kader yazmıştı.
Eğer uzaylılarla tanışmak gibi bir deneyim yaşamak istiyorsanız Arrival sizin için kaçırılmaması gereken bir fırsat olacaktır.
İyi Seyirler Dilerim
Efe TEKSOY

Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar?


Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar?

180 milyon dolarlık bütçeye sahip olan Fantastic Beasts and Where to Find Them filminin yönetmenliği Harry Potter serisine yeni bir soluk getiren David Yates’e ait. (Harry Potter serisinin yazarı) J.K.Rowling’in aynı isimli eserinden uyarlanan filmin senaryosu da bu defa Rowling tarafından yazılmış.



Çocuk ve Çocuk Ruhlulara İlaç Gibi Film


1926 yılında Newt Scamander (Eddie Redmayne), fantastik canavarlar hakkında ansiklopedik bilgiye sahip bir kitap yazabilmek için araştırmalar yapan bir büyücü ve canavar bilimcidir. Binbir çeşit fantastik canavar barındırabilen bir çantaya sahiptir. İngiltere’den Amerika’ya kısa seyahati sırasında çantasındaki haşere canavarlar kaçarak New York sokaklarını birbirine karıştırır. Üstüne çantası New York’lu bir vatandaşın çantasıyla karışınca İngiliz büyücünün kısa ziyareti bir anda büyük bir kovalamacaya dönüşür. Newt Scamander bu kovalamaca sırasında aslında Amerika’daki büyücülerin çok daha büyük bir sorunla büyücüleri ve cadıları öldüren bir güçle uğraşmakta olduğunu görür ve onlara yardım elini uzatır.


Düşsel Varlıklar
Filmde bulunan ilginç niteliklere sahip canavarlar hakkında ansiklopedik kitap yazan yazarın hikâyesi bana Arjantinli yazar Jorge Luis Borges’i anımsattı. Edebiyatta okunmayanı okuyan adam olarak söz edilen Borges; Orta Çağ, Yeni Çağ ve öncesi Avrupa metinleri, Mısır, Kelt ve Yunan anlatıları, Arap Edebiyatı’nın Binbir Gece Masallarından Mistik Doğu edebiyatını adeta hatim etmiştir. Dante’nin İlahi Komedya eserini 3 defa okuduğunu söyler. Sadece edebiyat değil edebiyat dışı metinleri tarih, felsefe, psikolojiye ilgi duyan bir yazardır. Tüm dinlere Judaizm’den Budizm’e Kabalacılığa kadar tüm metinlere eserlerinde yer veren bir yazar ve bellektir. Borges, 1957 yılında yayınlanan Düşsel Varlıklar adlı eserinde neredeye tüm edebiyat tarihinde karşılaştığı fantastik ve hayali varlıkları tek bir kitapta birleştirmiştir. Filmi izlediğimde J.K.Rowling’in bu kitaptan büyük oranda yararlanmış olduğunu yarattığı hayali yaratıkların Borges’in belleğindeki varlıkların türevi olduğu izlenimine kapıldım.


Ayrıca Ezra Miller’ın canlandırdığı Credence Barebone karakteri bana 2000 yapımı Charlie’s Angels filminde Crispin Glover’ın canlandırdığı Thin Man karakterini anımsattı.
Harry Potter serisinin karakter odaklı, karanlık ve tüm yaş gruplarını kapsayan hikâyesinin aksine Fantastic Beasts and Where to Find Them filmi daha çok çocuk hikâyesi temasına odaklanarak küçük yaş grubuna hitap etmeyi amaçlamış. Eğer çocuk ruhluysanız ve fantastik filmlere meraklıysanız farklı bir maceraya atılmak açısından film izlenebilinir.
İyi Seyirler Dilerim
Efe TEKSOY

Savaş Vadisi (Hacksaw Ridge)


Cehennemin Kalbi (Hacksaw Ridge)

Oscar ve Altın Küre ödüllü oyuncu – yönetmen Mel Gibson’ın 40 milyon dolarlık bütçe ile çektiği senaryosu Robert Schenkkan ve Andrew Knight’ın yazdığı gerçek olaylara dayanan Hacksaw Ridge vizyondaki yerini aldı.




Savaş Vadisi

ABD’nin 2. Dünya savaşına girmesi ülkede birçok erkeğin savaşa katılmasına neden olur. Hristiyanlığın ilkelerine katı derecede bağlı olan Desmond Doss (Andrew Garfield) orduya katılarak ülkesine hizmet etmek ister. Fakat Desmond’ın bir kuralı vardır; çocukluğunda kardeşi Harold Doss (Nathaniel Buzolic) ile oynarken oyun bir anda kavgaya dönüşür ve Desmond eline aldığı tuğlayı kardeşine vurarak ağır şekilde yaralanmasına yol açar. Öldü sandığı kardeşinin hayata döndüğünü görünce bir daha asla hiçbir insana zarar vermeyeceğine dair yemin eder. Orduya katıldığında sıhhiyeci olarak hizmet vermek isteyen Desmond, bölük komutanı ve birlikteki askerler tarafından devamlı olarak aşağılanır ve eziyet görür. Fakat o, cesaretin ve ülkesine hizmetin insan canı almadan da gerçekleştirilebileceğini gösterecektir.


Körlük
Filmdeki karakter Desmond Doss’un kendi ahlak kuralları yüzünden yargılanması, eziyet görüp aşağılanması beni çok farklı düşüncelere yönlendirdi. 1998 yılı Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Portekiz’li yazar Jose Saramago, Körlük adlı yapıtı ilginç bir hikâyeye sahip olan ama altında başka bir mesaj içeren eserdir. Kitapta beyaz körlük diye bir hastalığa yakalanan adam doktora giderek tedavi olmayı amaçlar. Fakat bu hastalık bir anda gittiği doktora da bulaşır ve ondan ona tüm ülkeye yayılır. Sadece bir kadın körlüğe yakalanmaz. Aslında Saramago burada şunu vurgular; artık insanların hırstan ve kafalarına koydukları bir düşünceden dolayı zihinsel olarak kör olduklarını, sadece tek tük insanların gerçekleri görebildiğini söylemek istemişti. Tıpkı filmde Desmond Doss adlı karakterin insanların canını almadan da ülkesine hizmet edebileceği gerçeğini savunması ve bölüğündeki askerlerin zihinleri kör olmuş bir şekilde ABD’yi savunmanın sadece yıkım/ölüm sayesinde hizmet edilebileceği düşüncesi. Karşısındaki kişiyi dinlemeden yargısız infaz yapılması bana bu eserdeki düşüncenin aslında gerçek hayatta da var olduğunu anımsattı.


Film görsel olarak sizi Savaş Vadisi denilen cehennemvari bir ortama sokuyor. Ayrıca Hugo Weaving’in canlandırdığı Tom Doss karakteri insanın kanını donduruyor. Durmaksızın süren ateşlerin püskürdüğü savaş sahneleri seyirciyi adeta koltuğa yapıştırıyor.
İyi Seyirler Dilerim
Efe TEKSOY

29 Aralık 2016 Perşembe

Underworld: Blood Wars


Vampirler ve Kurtadamlar Kan İçin Savaşıyor




Underworld: Blood Wars

Güzel vampir savaşçısı Selene (Kate Beckinsale), kurt adamlar soyundan olan Lycan’lar ve vampir ırkı arasındaki savaşta kilit niteliği üstlenmeye devam etmektedir. Fakat bu kez her iki türün hedefi olmuştur. Lycanlar’ın lideri Marius (Tobias Menzies), Selene’in ortadan kaybolan güç sahibi kızı Eve’in izini sürmekte ve onun kanı sayesinde vampir ırkını yok edecek büyük bir güce sahip olacağına inanmaktadır. Bu yüzden Selene’in peşine düşmüştür. Semira (Lara Pulver) ve Varga (Bradley James) adlı vampirler iktidar sahibi olabilmek için önlerindeki tek engelin Selene’yi ortadan kaldırmak olduğu düşüncesiyle vampirler arasında savaşa neden olurlar. Bu sırada Selene’in tarafında olan vampir David (Theo James) ise annesiyle ilgili hayatını etkileyecek bir sır öğrenecektir. Selene kendisini bu seride Kuzey ve Doğu kalelerinde bulunan konseyler ve liderlik arasındaki savaşın içerisinde bulur.


Kanlı Kontes
Underworld serisi gotik/ karanlık görselleri ve mimariyi içerisinde barındırması izleyici oldukça yoğun olan karanlık bir atmosfere sokuyor. 1764 yılında İngiliz yazar Horace Walpole’un yazdığı Otranto Şatosu adlı kitap gotik edebiyatı başlatan yapıttır. Filmde her ne kadar bunun izlerine rastlansa da karanlık mahzenler, tüneller ve şatolar bana 19. yüzyıl Alman gotik/korku yazarı E.T.A Hoffmann’ın yarattığı dünyayı anımsattı. Thomas karakterine derin sesiyle ve muhteşem karizmasıyla hayat veren Game of Thrones’un Tywin Lannister’ı Charles Dance’in filmde olması bile Underworld serisine bir derinlik katmış. Charles Dance’in karizmatik sesi bu ara o kadar popüler ki İngiltere’deki Channel 4 adlı TV kanalında bestseller kitapları seslendirerek bir nevi masalcı dede rolü üstleniyor. Lara Pulver’in hayat verdiği Semira karakteri bana 16. Yüzyıl da yaşamış ‘Kanlı Kontes’ olarak anılan Macar asıllı Elizabeth Batory’i anımsattı. Batory, yaşlanacağı ve güzelliğini kaybedeceği korkusuyla kurbanlarını öldürüp kan banyosu yapan ve güzelliğini buna borçlu olduğuna inanan bir seri katildi.


Underworld: Blood Wars filmi serinin güçlü halkalarından birisi olmasa da teknolojinin ve günümüzün görsel efektleri eklenince (Underworld) fanları için ikinci yarıda heyecan dolu sahnelerin olması sevindirici. Önceki bölümlerde daha yoğun işlenen melez ve saf kan terimleri bu sefer kendini konsey ve liderlik temalarına bırakarak gelecek olan diğer halkaların temeli atılmış. Film seriyi severler için izlenebilecek nitelikte.

İyi Seyirler Dilerim
Efe TEKSOY

Rogue One: Bir Star Wars Hikâyesi


Ana Akım Uzay Operası: Star Wars




200 Milyon dolar bütçesiyle Star Wars Antoloji serisinin ilk bölümü Rogue One izleyiciyle buluştu. Yönetmenliğini Monsters ve Godzila filmleri ile adını duyuran Gareth Edwards, senaristliği Chris Weitz, Tony Gilroy’a hikayesi ve filmin fikri görsel efekt süpervizörü John Knoll’a ve Gary Whitta’ya ait. Rogue One, 1977 tarihli ilk film Star Wars’un öncesinde gelişen olayları konu alan yeni bir serinin ilk halkası.





Rogue One: Bir Star Wars Hikâyesi

İmparatorluk bilim subayı Galen Erso (Mads Mikkelsen), zamanında Galaktik İmparatorluk’un en büyük kitle imha silahını üreten bir grubun başında çalışmış ve bu silahın oluşumunda önemli görev üstlenmiştir. Fakat bu silahın yaşam için büyük tehlike arz ettiğinin bilincinde olup Ölüm Yıldızı/Death Star adlı bir yapının içinde bulunan silahın planlarını saklamıştır. Subayın kızı Jyn Erso (Felicity Jones) ise büyüyüp bilinçlendiğinde bu bilgileri almak için kendisini asilerin tarafında bulur. Bu yolculukta Cassian Andor (Diego Luna), Kör Jedi/ Chirrut İmwe (Donnie Yen), Bodhi Rook (Riz Ahmed) ve çocukluğundan beri yardımda bulunan Saw Gerrera (Forest Whitaker) gibi birçok arkadaş edinerek ölüm yıldızının gizli planlarını ele geçirmeye çalışacaktır.


Çağrı İşareti: Rogue One
Amerikalı film profesörü ve yazar Dale Pollock, Skywalking: The Life and Films of George Lucas adlı kitabında Star Wars’un ana temasının “Kaderinin peşinden koşmak üzere evden ayrılan, kendine bir grup kuran ve düşmanla mücadele eden genç bir adamın basit bir hikâyesidir.” diye açıklar. Bu temayı Lucas Film’in Başkanı ve yeni filmlerde sorumlu yapımcı olan Kathleen Kennedy, Disney Şirketi araştırmacılarının başrole kadın ve
Afro Amerikalı oyuncular yerleştirerek filmin geniş kitlelere ulaşması düşüncesini ekleyerek yenilemişler ve bir önceki yapım da olduğu gibi bu filmde de kullanmışlar. Avustralyalı yazar ve gazeteci John Baxter, George Lucas: A Biography adlı kitabında Amerikalılar için Western filmlerin ardından Star Wars’un yeni bir tarz olduğunu söyler. Bu söze Hugo ve Nebula ödüllerini iki kere alabilen tek yazar olan Ursula K. Leguin şöyle bir ekleme yapar: “Star Wars aslında uzaydaki kovboylardır” diyerek yeni nesil westernlerin Star Wars olduğunu vurgular. Yıldız savaşları filminde bir diğer tekrarlanan tema ise Kingston Üniversitesi Film araştırmaları yöneticisi Will Brooker’ın tespiti olan asilerin doğrudan saldırarak değil, tahliye kapısından içeriye imparatorluğun gözden kaçan kanallarını kullanarak ve düşmanlarının askeri disiplin ve kararlılığını taklit ederek içten çökerttiğini vurgular. Tıpkı Rogue One’da Ölüm Yıldızı’nın planlarını çalmak için başvurulan yöntem gibi.


Savaş sahnelerinin uzun olması ve Darth Vader’ın kırmızı kılıcı hariç şimdiye kadar hiçbir (mavi ve yeşil) ışın kılıcının görünmediği ilk film olan Rogue One, Star Wars evrenini severler için kaçırılmayacak bir fırsat. Yıldız savaşları serisine hiçbir bilgi aşinalığı olmayan izleyiciler içinde bir fırsat olarak görülebilir çünkü film Yıldız Savaşları evreninde geçen orijinal hikâyenin öncesini anlatmakta. Bu nedenle başlangıç için iyi bir seçim olacaktır.
İyi Seyirler Dilerim
Efe TEKSOY