30 Nisan 2021 Cuma

DUYGUSAL BİR SILA HASRETİ "BROOKLYN"

 


DUYGUSAL BİR SILA HASRETİ "BROOKLYN"

İrlandalı yazar Colm Tóibín'in aynı adlı romanından uyarlanan Brooklyn, 1950'lerde geçen muhteşem bir dönem filmi.  Genç kız Eilis'in, savaş sonrası İrlanda'dan umut arayışı içerisinde Amerikan Rüyası'na kapılarak Brooklyn'e göç etmesiyle başlıyor. Film süresince; Brooklyn ve İrlanda arasında yaşamı ikiye bölünen Eilis'in, iki farklı hayat arasında kaldığı büyük bir mücadeleye tanık oluyoruz. Bir tarafta ailesini bırakıp gittiği İrlanda, diğer yanda ise hayallerin gerçeğe dönüştüğü umutlar ülkesi Amerika. Taşra ve mega kent arasındaki yaşam farklılıklarına odaklanan filmde, kozmopolit dünyadaki zorluklara ve kent yaşamının özelliklerine değiniliyor. Eilis karakteri; Brooklyn'e ayak bastığı andan itibaren Amerikan Kültür Emperyalizmi’nin bir parçası olduğunu görüyoruz. Herkes gibi o da, dönemin genç kızlarının kaldığı pansiyonlarda kalıp, erkeklerle tanışmak için gittikleri danslara ve sinema salonlarına gidiyor. Ayak uydurmak için çabaladığı bu yaşam şekli ise, ABD emperyalizminin tekelindeki standart eğlence anlayışı ve sunulan hayat koşulu oluyor. Varoluşçuluk akımının önde gelen temsilcilerinden Fransız düşünür ve yazar Jean-Paul Sartre'in, özgürlüğe mahkum olduğumuzu ancak bunun sorumluluğunun bizde olduğunu söylediği gibi, Eilis karakteri de verdiği kararların sorumluluğunu üstlenerek ruhunu bölen iki yaşam arasındaki bir hayatın sorumluluğunu üstleniyor. Ancak bir yandan da postmodern felsefenin önde gelen filozofları Gilles Deleuze ve Félix Guattari‘nin “Yersiz-Yurtsuzlaşma” kavramının da bu anlamda öne çıktığını görüyoruz.



FİLMİN KONUSU

1950'lerin İrlanda'sının bir taşra kasabasında yaşan Eilis Lacey, imkanları kısıtlı bir yaşama mahkumdur. Ancak gelecek vaatleri sunan Amerika'nın imkanlarına kapılarak ablası, annesi ve arkadaşları dahil tüm geçmişini geride bırakıp Brooklyn'e göç eder. Brooklyn'de kalabalık bir evde oda tutan Eilis, evinden uzakta kaldığı bu ülkede sıla hasreti çekerek yaşamına devam eder. Zamanla yeni arkadaşlıklar kuran genç kız, tanıştığı yakışıklı İtalyan genç Tony ile evlenerek bir gelecek kurar. Ancak İrlanda'dan ablasının ölüm haberini aldığında, her şeyi değiştirecek ve trajik boyutta bir ikilemde kalmasına neden olacaktır.

Yönetmen koltuğunda İrlandalı film ve tiyatro yönetmeni John Crowley'in oturduğu filmin senaryosu, İngiliz roman ve deneme yazarı Nick Hornby'e ait.Filmin oyuncuları arasında; Oscar ve BAFTA ödüllerine aday olmuş genç oyuncu Saoirse Ronan, Emory Cohen, Domhnall Gleeson, Hugh Gormley, Brid Brennan, Maeve McGrath ve Barbara Drennan yer alıyor.



KAPİTAL CENNET

Eilis karakteri, Brooklyn'e geldiğinde Bartoccis dükkanında iş buluyor ve buranın kültürüne adapte olmak için elinden gelen her şeyi yapıyor. İrlandalı genç kız Eilis; özgürlükler ülkesi diye gittiği Amerika'da, aslında kapitalizm adlı dev çarkın bir dişlisi haline gelip farkında olmadan bu sistemin kölesi oluyor.  Edebiyatta Natüralizm Akımı'nın öncüsü Fransız yazar Émile Zola'nın  1883 tarihli ''Kadınların Mutluluğuna'' adlı romanında, yaratılan sahte cennetlerle tüketimi çılgınca teşvik eden mağaza kültürünü eleştiriyordu. Bu kitaptaki Denise karakteri (tıpkı Eilis gibi), Paris'te kentin göbeğine kurulan devasa mağazada işe girip buradaki acımasız rekabet ortamına ayak uydurmaya çalışıyordu. Filmde de aslında iki dünya arasında bir kırılma yaşayan karakterin; her iki şehrinde ortamına ayak uydurmaya çabalayan, hayatı ikiye bölünmüş  ve adeta arafta kalmış bir ruh olduğunu görüyoruz.




YAKINLIK RETORİĞİ "KOMŞULUK"

İrlandalı göçmen kız Eilis, Brooklyn'e geldiğinde evini genç kızlara pansiyon gibi kiralayan Mrs. Kehoe adlı kadının evinde kalır. Burada kalan kızlarla başta anlaşmakta zorlanan Eilis'in zamanla yakınlık kurarak alıştığı görülüyor. Sorbonne Üniversitesi felsefe bölümünde doçent olan Fransız yazar Hélène L’Heuillet, "Komşuluk- İnsanların Birlikte Varoluşu Üzerine Düşünceler" adlı yapıtında, kent yaşamında bir arada yaşamanın felsefi açılımına odaklanır. Kitabında; "Ne kentsiz ne kırsalsız bu yeni yaşama biçimi, sakinlerinin birbirlerini tanımadıkları müstakil ev öbeklerinin çoğalmasına neden oldu. Sürtüşme ve bozuşma ihtimalini de beraberinde getirir komşuluk." diyerek bir kent unsuru olan komşuluğun ortak bir uzamda meskûn olmak olduğunu belirtir. Brooklyn filmi; İrlanda'da bir taşra kasabasında yaşayan Eilis'in, göç ettiği mega kent Brooklyn'de, komşuluk ve arkadaşlık ilişkilerine alışmak ve aynı zamanda ayak uydurmak zorunda olduğunu gösteriyor.




MEMLEKET HASRETİ

2015 yapımı olan Brooklyn filmi, 2016 yılındaki BAFTA ödüllerinde yılın en iyi İngiliz filmi seçildi ve başrol oyuncusu Saoirse Ronan; En İyi Kadın Oyuncu Dalında Britanya Bağımsız Film Ödülü (2015), New York Film Eleştirmenleri Birliği En İyi Kadın Oyuncu Ödülü (2015) ve Londra Film Eleştirmenleri Birliği Yılın En İyi İngiliz Kadın Oyuncusu Ödülü gibi ödüllerde mükafatlandırıldı. Dram türündeki Brooklyn yapımı, sizi hem duygusal hem de romantik bir yolculuğa çıkartacak muhteşem bir dönem filmi.

İyi Seyirler Dilerim.

EFE TEKSOY

Kaynakça:

1. Hélène L’Heuillet, Komşuluk-İnsanların Birlikte Varoluşu Üzerine Düşünceler, çev. Adem Beyaz, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2019

2. Émile Zola, Kadınların Mutluluğuna, çev. Filiz Koçer, İstanbul: Payel Yayınları, 2017


29 Nisan 2021 Perşembe

BABA SONSÖZ: MICHAEL CORLEONE’NİN ÖLÜMÜ

 



COPPOLA’DAN DESTANSI BİR BAŞYAPIT

Francis Ford Coppola’nın kullanılmamış sahneleriyle yeniden kurguladığı Godfather 3, yeni adıyla The Godfather Coda: The Death of Michael Corleone yıllar sonra tekrardan dijital platformlarda gösterime girdi. Coppola, Mario Puzo’nun Baba (The Godfather) kitabının 50. yılına özel yeni baskısına bir önsöz kaleme almıştı. Burada Mario Puzo ile birlikte; üçüncü filmin adı konusunda The Death of Michael Corleone olmasını istediklerini ve son filmin üçlemenin bir parçası değil, ilk iki filme sonsöz şeklinde bir bölüm olmasını istediklerini belirtmişti. Ancak bu isteklerini kabul ettirmek için yeterli güce sahip olmadıklarını da dile getirmişti. Yıllar sonra Francis Ford Coppola, yapım şirketi Paramount Pictures’ın izni ve desteği üzerine hayaline kavuştu ve çıkartılmış sahnelerin eklendiği yeniden restore edilmiş ve düzenlenmiş “The Godfather Coda: The Death of Michael Corleone” serinin hayranlarına sunuldu. Sinema tarihinin en ünlü ve en çok ödüllü epik anlatılarından birisi olan Godfather serisi, geçmişe yolculuk yapmak isteyen izleyicilerin kaçırmaması gereken destansı bir yapım.



FİLMİN KONUSU

Mario Puzo’nun aynı adlı roman serisinden uyarlanan filmde; altmışlı yaşlarına gelmiş olan Michael Corleone, yeraltı dünyasından çekilerek ailesinin suç dünyasıyla olan bağlarını koparacak ve Vatikan’ın sahibi olduğu bir şirkete ortak olarak yasal iş yapan bir aile haline getirecektir. İmparatorluğuna yeni bir halef arayan Michael Corleone, varisi olarak yeğeni Vincenzo "Vincent" Mancini seçer. Ancak Vincent, Michael’ın abisi Sonny’nin oğludur ve onun gibi öfkesine yenik düşen bir yapıya sahiptir.

Usta yönetmen Francis Ford Coppola imzalı filmin oyuncuları arasında; Al Pacino, Diane Keaton, Andy Garcia, Talia Shire, Eli Wallach, Joe Mantegna, George Hamilton, Bridget Fonda ve Sofia Coppola gibi ünlü isimler rol alıyor.



AİLE HER ŞEYDİR

Godfather serisi, kirli ilişkiler ve suç imparatorluğu ağıyla kurulu bir yapıt olduğu kadar, içerisinde aile kavramı ve akrabalık ilişkilerinin de detaylı bir şekilde işlendiği güçlü bir tragedyadır. Burada Mario Puzo, aile kavramını yarattığı Corleone ailesi üzerinden kan bağı mefhumu ve soy ağacı çerçevesinde detaylı bir şekilde Godfather serisinde işler. Serinin her bölümünde aile kavramının önemi ve ehemmiyeti vurgulanır. Özellikle de; Fyodor Dostoyevski’nin çok parçalı aynı zamanda aile ilişkilerini derinlemesine psikolojik ve felsefi bir alt yapıyla irdelediği Karamazov Kardeşler kitabı, Godfather’ın alt yapısını oluşturur. Godfather’da baba Don Vito Corleone’nin ölümü sonrasında Corleone kardeşler arasında yıkıma doğru giden psikolojik gerilim, Baba Fyodor Pavloviç Karamazov’un ölümü sonrasında Karamazov kardeşler arasında gerçekleşen psikolojik gerilim ve buhranı andırır. Üçüncü filmde artık baba olan Michael Corleone’nin, hayattaki tek servetinin çocukları olduğunu anlaması bu kavramın altını bir kere daha çizer. Michael Corleone filmin açılışında başpiskoposla (Gilday) yaptığı antlaşmadan sonra çocuklarına yazdığı mektupta; “Bir babanın dünyadaki tek serveti çocuklarıdır. Paradan ve kudretten daha önemlidir. Sizler benim hazinemsiniz.” diyerek onların önemini vurgular. Bu sözler aslında; üçüncü filmin ve tüm Godfather serisinin temelini özetliyor. Seride, baba yerine geçen her bireyin bir yandan gücü kontrol etmeye çalışırken, öte yandan da aileyi bir arada tutmak için çabaladığı ve bu uğurda yıkıma kadar gittiği görülüyor.



BORGİALAR

Michael, kökü Avrupa geleneklerine dayanan Vatikan şirketi Immobiliare’nin antlaşması için Vatikan’da köşeye sıkıştırılınca “Borgialara geri döndük” diyor. Burada aslında, içlerinden iki tane Papa çıkaran tarihteki ilk ve en büyük suç ailelerinden birisi olan Borgia Ailesi kast edilmektedir. Ayrıca; Mario Puzo’nun Borgia Ailesini konu alan “Aile (The Family)” adında bir romanı vardır. Seride bir yandan güce olan açlık ve tutku irdelenirken öte yandan da o gücün getirdiği yıkım ve hazin son trajik bir anlatıyla izleyiciye sunuluyor. Sokakların hâkimiyetini eline akmak isteyen suç baronlarının rekabet dolu güç oyunlarına tanık olduğumuz Godfather serisi, güçlü bir felsefeyi temeline alır. Alman felsefesinin en büyük filozoflarından Friedrich Nietzsche, yaşamın en temel gerçeği olarak adlandırdığı bir düşünce öğretisi olan Güç İstenci‘nde, canlıların daha fazlası olmak ve hâkimiyeti elinde bulundurmak için arzuladığı güdüyü işler. Bu felsefi öğretinin ve düşüncenin, Godfather serisinin temelinde olduğu ve bu kavram üzerine kurulu olduğunu görüyoruz. Üçüncü filmde karakterlerin güç üzerine yapılan; “Güç, gücü olmayanları yıpratır.” ve “Yeni eskiyi devirir, bu doğaldır.” gibi atıflar da bunun bir göstergesidir. Çıkartılmış sahnelerin eklenerek yeniden kurgulanan dram ve suç türündeki epik film The Godfather Coda: The Death of Michael Corleone, kesinlikle kaçırılmaması gereken klasik bir yapım.

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY

KARANLIKLAR DİYARINA YOLCULUK “SHADOW AND BONE”

 



GÖLGE VE KEMİK

İsrail asıllı Amerikalı roman yazarı Leigh Bardugo’nun, Grishaverse adlı çok satan kitap üçlemesinden uyarlanan Gölge ve Kemik (Shadow and Bone), Netflix platformundaki yerini aldı. 19. yüzyıl başlarındaki Rus İmparatorluğu’nun fantastik ve mitolojik unsurlarla bezenmiş kurgusal bir hali olan yapımda, büyücüler ve kadim yaratıkların hüküm sürdüğü, karanlık bir dünya anlatılıyor. Bu anlamda efsanelerde geçen “Seçilmiş Kişi” ve “Kader” kavramları da ön plana çıkıyor. Çekimleri Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de gerçekleşen dizide; Orduda haritacı olarak görev yapan yetim bir genç kızın, olağanüstü güçlere sahip olduğunu keşfetmesi üzerine, Grisha adlı büyücüler topluluğuna katılarak dünyaya düzeni getirmeye çalışmasını konu alıyor. Karanlık bir masal diyebileceğimiz bu anlatıda, sembolik ve simgesel göstergeler yer alıyor. Örneğin; “Karanlık Diyar” adlı gölgeden oluşan bir bölge, ülkeleri birbirinden ayırıyor. Buradaki gölge katmanı, aslında karanlık bir çağın başlangıcını simgeliyor. Aksiyon dolu dövüş sahneleri ve gerilim dozu yüksek hikâyesiyle Shadow and Bone dizisi, sizi uzun süre etkisinden çıkamayacağınız gizemli bir evrene doğru destansı bir yolculuğa çıkartıyor.



DİZİNİN KONUSU

Yetim bir haritacı olan Alina Starkov, savaştan parçalanmış bir dünyada yaşamaktadır. Genç kız, Karanlık Diyarı’na yaptığı tehlikeli keşif gezisinde, dünyanın seyrini değiştirebilecek bir güce sahip olduğunu öğrenir. Ancak bu güç, aynı zamanda kaderini de değiştirecektir.

Dizinin oyuncuları arasında; Jessie Mei Li, Ben Barnes, Archie Renaux, Freddy Carter, Amita Suman, Kit Young, Ben Barnes, Simon Sears, Sujaya Dasgupta ve Danielle Galligan yer alıyor.




FANTASTİK BİR MACERA

Netflix’in uzun süredir beklenen dizisi Shadow and Bone, işlediği fantastik unsurlar ve mitsel anlatısıyla daha çok genç izleyici kitlesine hitap ediyor. Lights Out, Arrival ve Bird Box gibi başarılı yapımların senaristi ve yapımcısı Eric Heisserer‘in uyarladığı dizi, olağanüstü görselleri ve aksiyon dolu sahneleriyle kesinlikle kaçırılmaması gereken bir yapım.

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY


OSCAR ÖDÜLLÜ BİR GÖÇEBE HİKAYESİ “NOMADLAND”

 




PASTORAL AMERİKA

93. Akademi Ödülleri’ne; En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Kadın Oyuncu Oscarlarını alarak bir damga vuran Nomadland, western janrıyla modern göçebeliğin birleştiği bir antikapitalist mücadele manifestosu. Amerikalı gazeteci ve yazar Jessica Bruder’in Nomadland: Surviving America in the Twenty-First Century adlı kitabından uyarlanan film, Amerikan rüyasının aslında bir balondan ibaret, gerçekliğin ise acımasız ve bir o kadar da zalim olduğunu tüm saydamlığıyla gösteriyor. 2008-2012 yıllarındaki ekonomik krizinde her şeyini kaybederek mağdur olan bir kadının, ABD’nin batısına savrulmuş, serbest ruha sahip karavan ve kamp yaşantısına odaklanıyor. Usta oyuncu Frances McDormand’ın, muhteşem performansıyla 3 Oscar Ödülü’nü kucakladığı Nomadland, kaptalizmin acımasızlığından, kırsalın merhametine uzanan kusursuz bir pastoral dram örneği.




FİLMİN KONUSU

60’lı yaşlarında olan Fern, Büyük Durgunluk Dönemi’nde her şeyini kaybetmiştir. Göçebe olarak karavanda yaşayan Fern, Amerika’nın batısına doğru büyük bir yolculuğa çıkacaktır.

Yönetmen koltuğunda Chloé Zhao’nun oturduğu filmin oyuncu kadrosunda; Frances McDormand, David Strathairn, Linda May, Gay DeForest, Patricia Grier, Angela Reyes, Carl R. Hughes, Douglas G. Soul ve Ryan Aquino yer alıyor.




KAMERA ARKASI

-Frances McDormand’ın 7 eyaleti kapsayan minibüste yaşama deneyimi, 4 ila 5 ay sürdü. Ayrıca oyuncu, pancar hasadı ve CamperForce programıyla Amazon siparişlerini paketleme gibi işlerde çalıştı.

- Çekimlerin bir kısmı ABD-Arizona’daki Quartzsite Yacht Club’da gerçekleşti.

- Başrol oyuncusu Frances McDormand ve David Strathairn haricinde, filmin oyuncu kadrosunun çoğu gerçek göçebeler ve yerel halktan oluşuyor.

- Usta oyuncu Frances McDormand, aynı filmin hem oyunculuk hem de yapımcılığı kategorilerinde Akademi Ödülleri’nde Oscar’a aday gösterilen ilk aktris.




ÖDÜL AVCISI NOMADLAND

ABD’de sınırlı sayıda sinemada ve Hulu platformunda gösterime giren Nomadland; İngiliz Sinema ve Televizyon Sanatları Akademisi BAFTA’da 4 ödül, 78. Altın Küre Ödülleri’nde 2 Ödül ve Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan gibi ödülleri alarak büyük başarılara imza atmış bir başyapıt. Kesinlikle kaçırmayın.

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY

 


20 Nisan 2021 Salı

KAHKAHA DOLU BİR YAPIM “DAD STOP EMBARRASSING ME”

 




ABSÜRT KOMEDİ

Baba kız arasındaki kuşak çatışmasından doğan komik ve bir o kadar eğlenceli anların işlendiği Dad Stop Embarrassing Me, Netflix’in orijinal içerikteki sitcom dizisi olma özelliğini taşıyor. Yapımcılığını ve başrolünü üstlenen Oscar ödüllü Jamie Foxx’un, gerçek hayattaki kızı Corinne Foxx ile olan ilişkisinden esinlenilmiş yapımda, çapkın bir baba ve onun ergenlik çağındaki dikbaşlı kızıyla yaşadığı kahkaha dolu anlarına tanıklık ediyoruz. Bu süreçte izleyiciye; kültürel ve etnik yapıdaki mizahtan, 'British Humour' olarak bilinen karşılıklı iğneleme/laf atma üzerine örülü İngiliz güldürmece türündeki örneklere varıncaya kadar farklı tarzdaki geleneksel hiciv türlerinin bir karışımı sunuluyor. Karakterler arasındaki yanlış anlamalar silsilesi sürecinde ortaya çıkan kahkaha dolu anların yansıtıldığı dizide, iki kuşak arasındaki kültürel ve sanatsal farklılıklar ön plana taşınıyor. Dad Stop Embarrassing Me; Amerikan Absürt komedisine aşina olanların, kahkaha ve beğeniyle izleyeceği güzel bir durum komedisi örneği.



DİZİNİN KONUSU

Bir kozmetik markasının sahibi olan bekar baba Brian Dixon, dikbaşlı ve ergen kızı Sasha’nın yanına taşınmasıyla bekar bir baba olmanın zorluklarını öğrenmeye başlayacaktır.

Yaratıcılığını Jamie Foxx ve Jim Patterson’ın üstlendiği dizinin oyuncuları arasında; Jamie Foxx, Kyla-Drew, Porscha Coleman, Jonathan Kite, David Alan Grier, Valente Rodriguez, Heather Hemmens ve Miracle Reigns yer alıyor.




ACEMİ BABA

İzlerken hem size duygusal anlar yaşatacak hem de kahkahalara boğacak bir hikayeye odaklanan dizinin merkezinde; ergenlik çağındaki kızını korumak isteyen, ama elini attığı her işi de yüzüne gözüne bulaştıran komik bir baba karakteri yer alıyor. Öte yandan kızına babalık yapmaya çalışan Brian Dixon karakterinin diğer aile bireyleriyle de yaşadığı çatışmalardan doğan absürtlükler sembolik bir anlam barındırıyor. Buradaki espiriler, Fransız filozof Henri Bergson’un sosyal varoluştaki kararlaştırılmış bir esneksizliğe reaksiyon olarak gördüğü (koşullara adapte olamayan insanların işlendiği) mizah anlayışı olan “Üstünlük Teorisi” türüne giriyor. Netflix’in komedi ve aile türündeki Dad Stop Embarrassing Me adlı sitcom dizisi, satır aralarında Amerikan popüler kültürüne göndermeler yapılan eğlence ve sevgi dolu bir yapım.

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY


MUTANT CANAVARLAR EVRENİ “LOVE AND MONSTERS”

 



BÖCEK KIYAMETİ

Başrolünü Labirent (The Maze Runner) serisiyle yıldızı parlayan Amerikalı oyuncu Dylan O'Brien’ın üstlendiği Netflix yapımı Aşk ve Canavarlar (Love and Monsters) filminde; mutant canavarların sebep olduğu kıyamet sonrası dünyada, hayatta kalmaya çalışan bir gencin mizah dolu yol hikayesi anlatılıyor. İzleyici alaycı mizah imajı çizen ana karakter üzerinden olağanüstü görsellere sahip fantastik dünyaya doğru bir serüvene atılıyor. Böceklerin mutasyon geçirip canavarlaştığı bir dünyada, sevdiği kıza ulaşmak için maceraya atılan bir genç üzerinden, aşk için yapılan fedakarlık ve özverinin insana kazandıracakları güzel mesajlarla ifade ediliyor. Yolculuk süresince kahramanımızın edindiği arkadaşlıklarda ve tecrübelerde ortaya; Germen kökenli Rus biçimcilerden Vladimir Propp’un masallar üzerine araştırmalarındaki “kahramanlık işlevleri” ve karşılaştırmalı mitoloji alnının en büyük isimlerinden Amerikalı düşünür Joseph Campbell’ın eserlerinde bahsettiği “kahramanın dönüşüm evreleri” çıkıyor. Post Apokaliptik yani “Kıyamet Sonrası Bilim Kurgusu” tarzındaki yapım Love and Monsters; korku, fantastik ve aksiyon türlerinin harmanlandığı güzel bir macera filmi.




FİLMİN KONUSU

Canavarların yol açtığı büyük kıyametin üzerinden yedi yıl geçmiştir ve insanlık sığınaklara kapanmıştır. Sevimli ve talihsiz genç Joel, eski sevgilisinden haber alması üzerine, her şeyi göze alıp tehlikeli bir yolculuğa çıkar. Ancak bu yolculuk hayatını tamamen değiştirecektir.

Yönetmen koltuğunda Michael Matthews’ın oturduğu filmin oyuncuları arasında; Dylan O'Brien, Jessica Henwick, Michael Rooker, Dan Ewing, Ariana Greenblatt, Ellen Hollman, Tre Hale, Pacharo Mzembe, Senie Priti ve Amali Golden yer alıyor.




MUTANT BÖCEKLER

30 milyon dolar bütçeyle çekilen ve olağanüstü görsel atmosfere sahip olan Love and Monsters’ın, 93. Akademi Ödülleri’nde “En İyi Görsel Efekt” dalında Oscar adaylığı bulunuyor. Ayrıca fantastik öğelerle harmanlanan korku temasına sahip olan hikayenin alt metninde; hayvan sevgisi, merhamet ve empati kavramlarının yer aldığı dostluk mesajları bulunuyor.

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY