15 Ekim 2019 Salı

VAROLUŞSAL BİR MÜCADELE ÖRNEĞİ OLARAK: JOKER


 Vizyona girdiği anda gişeleri alt üst eden 'Joker', yönetmen Todd Phillips ve oyuncu Joaquin Phoenix'in işbirliğiyle destanlaşıyor. 'Joker' filmi 2008 yapımı 'The Dark Knight'taki nedensiz şiddet gösterileri sergileyen Joker karakterinin temellerinin atıldığı ve deliliğin dağlarında gezinen bu sahnelere anlam yükleyen bir yapım. Film süresince Arthur Fleck karakterinin anarşist kimliği olan Jokere evrilmesini ve bu varoluşsal süreci sırasında ödemek zorunda kaldığı acınası bedellere tanık oluyoruz. 



Joker Konusu
Hayatını eğlence sektöründe palyaço olarak idame ettiren Arthur Fleck, annesiyle beraber yaşamaktadır. Annesi, oğluna happy (mutlu) diye seslenir ve bu duyguyu ne yazık ki Arthur hiç tatmamıştır. Psikolojik birçok rahatsızlık barındıran bir kişiliğe sahip Arthur, toplumdan dışlanmış ve her gittiği yerde zorbalığa uğrayan bir şanssızlığa sahiptir. Zamanla bu zorlayıcı ve dejenere edici süreç Arthur'un Joker isimli alt benliğinin ortaya çıkmasına sebep olacaktır.

Yönetmenliğini Todd Philips'in üstlendiği filmin senaryosu Scott Silver ve Todd Philips'e ait. Filmin oyuncu kadrosunda; Joaquin Phoenix, Robert De Niro, Zazie Beetz, Frances Conroy ve Brett Cullen yer alıyor.




Modern Zamanlar
2008 yılında vizyona giren 'The Dark Knight'tan beri Joker karakteri üzerine o kadar çok yazıldı, çizildi ve öylesine çok tartışıldı ki; teoriler Joker karakterinin insanların zihinleriyle oynayabilmesinde askeri bir geçmişe sahip olabileceğine varana kadar uzandı (Bu konuda oyuncu Patton Oswalt'ın derinlemesine yaptığı incelemeye göz atabilirsiniz). Yönetmen Todd Philips, Joker'in origin öyküsüne yeni bir yorum getirirken hikayenin odağına duygusallığı koymuş. Oysa ki Christopher Nolan'ın çizdiği Joker karakteri izleyici karşısına daha güçlü çıkmıştı. Adeta Oswalt'ın bahsettiği gibi askeri bir geçmişe sahipmişçesine batman ve çift yüz karakterlerinin zihniyle oynuyordu. Bu şekilde bakılacak olursa Joker karakterinin geçmişi için zayıf kalan bir öykü barındırıyor. Fakat yine de işleniş açısından ve anlatılan öykü açısından muazzam bir yapım.
Karakterin yolculuğuna bakılacak olursa 'Joker' filmi, Martin Scorsese'nin 1976 yapımı 'Taxi Driver' filmiyle birçok benzer/paralellik içeriyor. Bunu da Arthur Fleck ve komşusu Sophie Dumond'un asansör sahnesinde yer alan 'Taxi Driver' göndermesiyle destekliyor.




'Joker' filminde Hollywood klasiklerine göndermeler fazlasıyla mevcut; Arthur'un Thomas Wayne'in peşinden gittiği film gösteriminin yapıldığı 'Wayne Hall'da yer alan afişler 'Charlie Chaplin'in 1936 yapımı 'Modern Times'a ait. Filmin sonlarında kamera Gotham City'de gezinirken sinemaya girişte göze çarpan  'Blow Out' yazısı 'Brian De Palma'nın 1981 yapımı filminin ismi, ayrıca Robert De Niro'nun yer aldığı 'Live With Murray Franklin' adlı Talk Show programı sahnesi Martin Scorsese 'nin 1982 yapımı 'The King of Comedy'sinden esinlenilmiştir. 





Deliliğin Patolojisi
Arthur'un hayatta tutunacak en küçük bir dal bir umut aradığı sırada annesinden Thomas Wayne'in oğlu olduğu haberini alır ve bu yalana inanır. Öylesine ki bu yalan artık onun gerçeğidir. Bu süreçten sonra Arthur'un halüsinasyon öğeleriyle bezeli hale gelmiş delilikle dolu dünyası, gerçek dünyasına baskın hale gelir. Fransız filozof ve sosyolog Michel Foucault, 'Akıl Hastalığı ve Psikoloji' adlı yapıtında gerçek ve hayal dünyası arasında kalan kişilik için "İki gerçeklik oyununda, bu abartılı muğlaklık durumunda hastalığın bilinci, bir başka gerçekliğin bilinci olarak ortaya çıkar"der. Burada bahsettiği ortaya çıkan bilinç filmdeki Arthur karakterinin alt benliği olan Joker'dir. Yani Arthur'un bedeninin çektiği acılar ve bilincini kaplayan psikolojik eziyetler zihnini ikiye bölünmesine ve öznenin aynada şeytani ikizinin düşüncelerini ve bilincini ele geçirerek baskın gelişine neden olur. 






Ayın Öteki Yüzü
Analitik psikolojinin kurucusu ve derinlik psikolojisinin üç büyük kurucusundan birisi olan Carl Gustav Jung, 'Gölge Arketipi'nde şöyle der; "Herkes bir gölgeye sahiptir, bu gölge bireyin bilinçli yaşamında ne kadar az içeriliyorsa, o kadar kara ve yoğun olur." Tıpkı Arthur'un bilinçli zihninin karanlık kardeşi Joker gibi. Joker'in bilinç altında oluşmasında en büyük etkenlerden birisi annesi Penny'nin eski sevgilisinin oğlu Arthur'u dövmesi ve bu duruma Penny'nin sessiz kalması yatıyor. Hatta oğluna bu durum hiç yaşanmamışçasına gülmeye teşvik etmesi ve ona happy (mutlu) diye seslenmesi Arthur'un benliğine indirilen en büyük darbenin sebebi ve yıkımında en büyük habercisi. Psikanalizin kurucusu olan Avusturyalı nörolog Sigmund Freud, akıl hastalıkları ve bunların çeşitleri ve ne şekilde geliştiklerine dair kaleme aldığı 'Psikopatoloji' adlı yapıtında; " Döven kişinin (yani babanın) aynı kaldığı ama dövülen çocuğun bir başka çocuğa dönüştüğü"nden bahseder. Arthur karakterinin buradaki durumda babası yok ancak yine de baba figürü yerine konulan bir kişinin olması, Freud'un bahsettiği dövülen çocuğun bir başka çocuğa (Joker'e) dönüşmesi durumu aynı şekilde Arthur'un hikayesi içinde geçerli. 




Karanlıkta Kahkaha
Öfke nöbetlerinden muzdarip olan Arthur avuç dolusu ilaç içerek ve bu öfkeyi kahkaha şeklinde dışa vurarak yansıtmaktadır. Bireysel psikoloji ekolünün kurucusu ve psikoloji biliminin üç büyük isminden birisi olan Alfred Adler, 'Sorunlu Okul Çocuğu' eserinde çocuğun geçirdiği öfke nöbetlerini zekanın belirtisi olarak yorumlar. Amacı olanın öfkeye kapıldığı; "Savaşmak ve zaferi kazanmak, zaferi kazanarak onun kıvancını, haz ve doyumlarını tatmak" istemesi olarak yorumlar. Tıpkı zekasına yediremediği bir hayat yaşamaya mahkum olan ve bunu dışarıya öfke nöbetleri olarka yansıtan Arthur gibi.  Yönetmen Todd Philips kahkaha/gülme unsuruna önemli bir gönderme daha yapar şöyle ki; 'Joker' filminin tanıtım fragmanında duyulan şarkı Charlie Chaplin tarafından (1936 yapımı 'Modern Times' filmi için) bestelenen 'Smile'dır.




Aynadaki Adam Joker
Metroda tacize uğrayan yolcu kadını son sahnede takside palyaço maskesiyle görüyoruz. Bu sahneden Arthur'un başlattığı anarşizmin aslında yozlaşmış ve çürümüş bir şehir olan Gotham City'e bir umut ışığı doğurduğunu işaret ediyor ve bu süreçte Joker artık bir kötü karakter olmanın ötesine geçerek bir sembole dönüşüyor. Mağdur ve ezilen Gotham halkı palyaço maskesinin ardına gizlenerek ve bürünerek bir bakıma kendilerine umut ışığı buluyor. Aynaya baktıklarında kendi dışlanmış suretleri yerine yeni kahramanları Joker'i görüyorlar. 1957 yılında 'Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanan Fransız yazar ve filozof Albert Camus, 'Başkaldıran İnsan' adlı deneme kitabında "İnsanların birbirlerine bağlılığı başkaldırı edimine dayanır, bu edim de ancak bu uzlaşmada haklılık kazanır. İnsan varolmak için başkaldırmak zorundadır"der. Tıpkı Gotham City'nin acımasız şehrinde umut arayan insanların filmin sonunda palyaço maskeleri sayesinde bir araya gelmesi gibi. Burada Arthur artık (Rus filozof Pyotr A. Kropotkin'in bahsettiği) demirden köle değil acılarla bezenerek evrildiği bir sembole dönüşmüştür.





Joaquin Phoenix'in destansı oyunculuğu ve Todd Philips'in postmodern tarzda bir yorumla izleyiciye sunduğu 'Joker' filmi kesinlikle görmeye değer bir yapım. 

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY






4 Ekim 2019 Cuma

MIDSOMMAR


Ari Aster
'in yazıp yönettiği Midsommar ilk seyirde izleyici üzerinde büyük bir anlamsal boşluk bırakıyor. Çünkü yönetmen, günümüz korku filmlerinin önde gelen isimlerinden biri ve konunun alışılagelen korku yapımlarından farklı olması kafada soru işaretlerine neden oluyor. Çünkü korku-gerilim türünde olmasına rağmen filmin başından sonuna gündüz ve güneş hakim. Ayrıca anlam verilemeyen ayin ve ölümler gerçekleşiyor ve devamlı olarak karakterlerde toplu halde anlamsız bir ağlayış mevcut. Taşların yerine oturması için filmin ütopik bir yapıya sahip olduğunu izlemeden önce bilmek gerekli. Öteki türlü anlamsal boşluklarla karşılaşmamak mümkün değil. 




Ritüel Konusu
Genç çift Dani ve Christian, aralarını düzeltmek için çabaladıkları sırada İsveç'te küçük bir köyde düzenlenen Midsommar festivaline katılacağını duydukları üniversite arkadaşlarına eşlik ederler. Ancak burada onları düşündüklerinden farklı bir karşılama seremonisi bekliyordur. Ari Aster'in yazıp yönettiği Midsommar filminin oyuncuları arasında; Florence Pugh, Jack Reynor, Vilhelm Blomgren, William Jackson Harper, Will Poutler ve Ellora Torchia var.




Yeryüzünde Bir Cehennem: Midsommar

Ari Aster, ütopya temasına sahip eserleri merkezine almış ve bunları korku unsurlarıyla bezenmiş bir hikayeye dönüştürmüş. Ütopya yani hayali yer kavramı kutsal kitaplardan başlar; (Tevrat'ta Eden Bahçeleri) ve düşünce tarihinde önemli filozoflar (Platon- Devlet, Thomas Moore -Ütopya, Francis Bacon- Yeni Atlantis ve William Morris-Hiçbir Yerden Haberler gibi) birçok eserde derinlemesine işlenir. Ancak Midsommar'ın yapı olarak en çok benzerlik gösterdiği yapıt İtalyan Tomasso Campanella'nın Güneş Ülkesi eseri. Filmde festivaldeki her birey beyaz giyiniyor hatta ziyarete giden üniversite öğrencilerine bile beyaz kıyafetler giydiriliyor. Tıpkı Tomasso Campanella'nın kitabında tüm bir Güneş ülkesinin beyaz giydiği gibi. Ayrıca filmin tamamında güneş hakim olmasıda Güneş Ülkesi eserine büyük bir gönderme içeriyor.


Ağlama Ayini

Üniversite öğrencileri film boyunca farklı ve anlam veremedikleri ayinlerle karşılaşıyorlar (Yaşlıların kendini uçurumdan atarak intihar etmesi gibi). Ayrıca bu ayinler sonrasında toplu olarak yapılan ağlama ritüelleri gerçekleşiyor. Campanella, Güneş Ülkesi'nde tıpkı Midsommar'da olduğu gibi büyük başkanlar tarafından yönetiliyor. Bu başkanlar topluluğa kimin kendini kurban etmek istediğini sorarlar ortaya çıkan kişileri Tanrı'ya kurban olarak adarlar bu kurbanlar kentin bağışlanması, korunması ve her daim Tanrı'nın yol göstermesi için birer adaktır. Bu ritüele tüm halkın katılması gerekir ve ardından ağlar ve Tanrı'nın öfkesinin yatışması için dua ederler aynı Midsommar'da bulunan benzer sahneler gibi.


İlahi Element Ateş

Filmde bir diğer anlaşılamayan unsur ateş ayini. Anlamsız bir biçimde belirlenen kişiler ateşte yakılmaya mahkum oluyorlar. Tomasso Campanella'nın eserinde ise Güneş Ülkeliler ölülerini toprağa vermek yerine ateşle yakarlar. Ateşe atarak ölüleri bu soylu elemente dönüştürürler yani güneşten doğmuş olanı tekrardan ateşe ve güneşe döndürdüklerine inanırlar. Bu şekilde mezar bırakmayarak putperestlikten uzaklaşmış olduklarına inanırlar.

Klişe korku filmlerinden bıkanlar için Ritüel (Midsommar) doğru adres. Toplu ayinlerdeki sesler kulaklarınızdan günlerce çıkmayacak şekilde yankılanıyor. Hikayesi devamlı gün ışığında geçmesine rağmen korkutmayı ve seyirciyi yerinden zıplatma cesaretini gösteren bir yapım.


İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY