28 Temmuz 2022 Perşembe

LEZZET TUTKUNLARINA KEYİFLİ BİR YOL HİKAYESİ “ŞEF (CHEF)”

 


Keyifli bir yol hikâyesi olan Şef (Chef), özellikle yemek tutkunlarının ve lezzet gurmelerinin kaçırmaması gereken renkli bir yapım. Amerikalı ünlü film yapımcısı Jon Favreau’nun yazıp-yönettiği ve başrolünü üstlendiği bu dram-komedide, özellikle Fransız, Latin Amerika yemek kültürü ve ikonik sokak tatları ağırlıkta olmak üzere dünya mutfağının eşsiz tatlarını izleyiciye leziz bir görselle sunuyor. Ailecek hem gülecek hem de zevkle izleyebileceğiniz muhteşem bir yol hikayesi olan bu yapımda; BAFTA ve Altın Küre ödüllü Amerikalı aktör Robert Downey Jr., Oscar ödüllü usta oyuncu Dustin Hoffman, BAFTA ödülü sahibi Amerikalı aktris Scarlett Johansson ve birçok kez Emmy ve Altın Küre'ye aday gösterilmiş olan Kolombiyalı ünlü oyuncu ve model Sofía Vergara gibi yıldız isimler yer alıyor. Ayrıca genç kuşağın sosyal medya kullanımını ve dijital iletişim platformlarını ironik bir dille eleştiren ve mizahi bir dille ele alan filmde, baba-oğul arasındaki sıkı bağı ve dostluk-arkadaşlık ilişkisini bir rol model ebeveyn kavramı altında seyirciye samimi ve sıcak bir üslupla aktarıyor. Bu nedenle de Chef filmi, çocukların ve yetişkinlerin bir arada eğlenerek izleyeceği tutku dolu bir aile filmi olma özelliğini barındırıyor.



FİLMİN KONUSU

Lüks bir restoranda çalışan baş aşçı olan Carl Casper, kendi mutfağına ait yemeklerinde tam bir ustadır. Ancak lokantanın sahibi Riva, kendi menüsüne bağımlı olarak çalışmasını ve sadece seçtiği yemekleri yapmasını ister. Carl’ın yaratıcılığı, Riva’nın isteklerine bağlı olarak çalıştıkça, yemeklerinin lezzeti ve yaratıcılığı düşüşe geçer. Ünlü bir gurmenin kendisini eleştirmesiyle kariyeri tükenme noktasına gelir ve çareyi eski eşinin teklifini kabul etmekte bulur. Yanına sevimli oğlu Percy ve iş arkadaşı Martin'i de alarak, bir yemek karavanı satın alır ve şehir şehir gezerek macera dolu yeni bir hayata atılır.

Filmin yıldız isimlerden oluşan oyuncu kadrosunda; Jon Favreau, Robert Downey Jr., Scarlett Johansson, Dustin Hoffman, John Leguizamo, Bobby Cannavale, Emjay Anthony, Sofía Vergara, Oliver Platt, Amy Sedaris, Russell Peters, Chase Grimm, Jose C. Hernandez, Alberto Salas, Alfredo Orti ve Daniel Palacio gibi ünlü isimler bulunuyor.



 

 

AŞKIN YOLU BİR

Lübnan asıllı Amerikalı şair ve filozof Halil Cibran, milyonlarca satan ve yüzden fazla dile çevrilen klasik eseri ‘Ermiş’ adlı kitabında, insan faziletlerine dair derin bir felsefi yorum getirir. Kitapta; uzun yıllar kendisine yurt olan Orphalse halkından ayrılırken Ermiş (El Mustafa), El Mitra'nın sorması üzerine Aşk'tan da bahseder. Şöyle ki; "Aşk sizi çağırdığı vakit, onu takip edin, yolları zorlu ve sarp olsa da." der. Chef filminde de; ayrılmış olsalar da halen birbirlerini seven Carl ve Inez karakterlerinin Ermiş'te bahsedilen yolu izlediğini görüyoruz. Immanuel Kant'tan sonraki en büyük Alman filozof olarak anılan ve aynı zamanda Friedrich Nietzsche'nin de akıl hocası olan Arthur Schopenhauer, ‘Aşkın Metafiziği’ adlı yapıtında sevgi ve aşkın oluşumunu derin bir felsefe içinde inceler. Kitabında; "Kadınları büyüleyen şeyler, özellikle irade kuvveti, kararlılık ve cesarettir." der. Tıpkı Inez’in, başına onlarca sorunlar geldiği halde hiç yılmayan ve vazgeçmeyen eski kocası Carl’da olduğu gibi. Bu cesaret ve kararlılık, genç kadının kocasında büyülendiği ve etkilendiği niteliklerin başında gelir.



 

KAMERA ARKASI NOTLARI

-Jon Favreau, Kore-Meksika taco kamyonu Kogi'nin yaratıcısı olarak öne çıkan Koreli-Amerikalı ünlü bir gurme ve şef olan Roy Choi’den eğitim aldı ve yemekler yaptı. Choi, Favreau'yu bir haftalık yoğun Fransız mutfak eğitimine gönderdi; burada Favreau, bıçak becerilerini geliştirdi ve sos yapmayı öğrendi. Choi, "Onu mutfağa getirdim ve bir şekilde uyum sağladı", diyor ve ekliyor; "Ona bir kasa frenk soğanı, bir kasa kırmızı soğan ya da iki kasa avokado soymak gibi birkaç test yaptım. Sırf konsantrasyonunun, becerilerinin ve yeteneklerinin nasıl olduğunu ve bunlarda ne kadar ustalaştığını görmek için onu test ettim. Gerçekten de bunun bir parçası oldu."  Bu filmin yayınlanmasından 5 yıl sonra, Favreau ve Choi, Netflix'te bir yemek pişirme/belgesel programı olan ‘The Chefs Show’da (2019) yeniden bir araya geldi.

-Filmdeki barbekü yeri, öğleden önce düzenli olarak satılan ve içeri girmeyi bekleyen uzun müşteri kuyruklarının olduğu Austin, Teksas'taki ‘Franklin's BBQ'dir.

- Filmde Austin, Teksas'taki Franklin BBQ'den Aaron Franklin rol alıyor. Kendisi, En İyi Şef: Güneybatı kategorisinde James Beard Ödülü'ne layık görüldü.

- Jon Favreau'nun gerçek hayatta hiç dövmesi yoktur. Bununla birlikte, birçok şef (Favreau'yu film için eğiten şef Roy Choi da dahil), yemek pişirme zanaatlarına olan bağlılıklarını göstermenin bir yolu olarak dövmeler yaptırıyor, bu yüzden de Favreau özgünlük adına bazılarını geçici olarak yaptırdı.




ŞEFLERİN USTASI CARL

İzleyiciyi sıra dışı ve eşsiz bir lezzet dünyasına götüren; komedi-dram ve macera türündeki Şef (Chef) filmi, kesinlikle kaçırılmaması gereken bir yolculuk hikâyesi sunuyor.

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY


Kaynakça:

José Ortega y Gasset, Sevgi Üstüne - Bir Konuya Çeşitli Yaklaşımlar, çev. Yurdanur Salman, İstanbul:  Yapı Kredi Yayınları, 1996

Arthur Schopenhauer, Aşkın Metafiziği, çev. Selahattin Hilav, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2020

Halil Cibran, Ermiş, çev. Firdevs İdil Kurtulan, İstanbul: Olimpos Yayınları, 2020

 

 


İSPANYOL SİNEMASININ USTA YÖNETMENİ PEDRO ALMODÓVAR

 


1949 İspanya doğumlu uluslararası alanda tanınmış film yönetmenlerinden olan Pedro Almodóvar, 1980 yılında 16mm ile çektiği ve sinema gösterimi için 35 mm'ye kadar geliştirilen “Pepi, Luci, Bom ve Diğer Sıradan Kızlar” adlı komedi-hiciv türündeki yapımıyla dikkatleri üzerine çekti. Franco’nun devrilmesinden sonra sinema dünyasına ayak basan Pedro Almodóvar; cinsel maceralarla bezeli melodramları, kültür vurguları, canlı-renkli ve vurucu tonlarla bezeli sinemasıyla Yeni Dalga Akımı’nı temsil etti. 80’ler sinemasının bağımsız öncülerinden olan usta yönetmen; “Annem Hakkında Her Şey”le 1999’da Oscar’ı ve Cannes ’da ‘En İyi Yönetmen Ödülü’nü alan Almodóvar, 2002’deki “Konuş Onunla” filmiyle ‘En İyi Özgün Senaryo’ dalında ikinci Oscar’ını kucakladı. İspanyol Yeni Gerçekçi filmlerinden farklı olarak Almodóvar sinemasının merkezinde yer alan kadınlar, erkek egemen ideolojide kendini gösteren güçlü-baskın figürler olarak yer alıyor ve feminist anlatı öğeleriyle birlikte kadın dayanışmasını merkezine alıyor. Değişen dünyada kadınların psikolojilerini ve içsel dünyalarını sinemaseverlere anlatmaya ve beyazperdeye ustalıkla aktarmaya devam ediyor.




KADIN DAYANIŞMASI

Prömiyerini 78. Venedik Film Festivali’nde gerçekleştiren ve başrol oyuncusu Penélope Cruz’a ‘En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü kazandıran “Paralel Anneler (Madres Paralelas)”, İspanyol yönetmen Pedro Almodóvar’ın (deyimiyle) bizlere annelik üzerine bir Don Kişot(!) hikâyesi anlatıyor. Ve bu filmde de yine klasik Almodóvar sinemasının tüm simgelerini ve olgularını detaylı ve çarpıcı imgeler üzerinden görüyoruz. Ayrıca yönetmenin kilit rengi olan kırmızı tonun, nötr renk düzeni içerisinde cüretkâr ve güçlü bir şekilde öne çıktığını, bu şekilde de tekdüzelikten keskin bir kopuş sağladığını görmekteyiz.



FİLMİN KONUSU

Doğum için hastaneye giden iki hamile kadın Janis ve Ana, bir araya geldikleri hastane odasında tanışırlar. Bu dostluk, aralarında derin bir bağ oluşturarak hayatlarını kökünden değiştirecektir.

Oyuncu kadrosunda; Oscar ödüllü aktris Penélope Cruz, Milena Smit, Israel Elejalde, Aitana Sánchez-Gijón, Rossy de Palma, Julieta Serrano, Auria Contreras, Carmen Flores, Alice Davies, Ainhoa Santamaría, Adelfa Calvo ve Arantxa Aranguren yer alıyor.




GÜÇLÜ KADIN FİGÜRÜ

Usta yönetmen Pedro Almodóvar için sinema; oyunculardan ışıklandırmaya kadar her açıdan gerçekliğin temsilidir. Bu gerçekliğin içerisinden kopup gelen “Paralel Anneler” filmi ise bizlere; erkekler nedeniyle güç durumda kalan kadınların, aralarındaki kadın dayanışmasıyla bu zorluktan (erkek egemen ideolojide) güçlü kadın figürü olarak çıktıklarını feminist bir eleştiriyle anlatıyor. Fransız feminist filozof Simone de Beauvoir, 1949’da yayınlanan başyapıtı İkinci Cinsiyet (Le Deuxième Sexe) adlı eserinde kadınların gördüğü baskıların bilimsel incelemesini yapar ve modern feminizmin temellerini attığı eserinde; varoluşçuluk, fenomenoloji ve yapısalcı antropoloji gibi kendi çağdaşı olan düşünceleri hem de Hegel ve Marx gibi felsefe klasiklerini cinsiyet düzleminde tekrardan ele alır. Beauvoir eserinde; “Varolanın daha kökensel bir ‘varlık arayışı’ vardır, cinsellik bunun farklı çehrelerinden sadece biridir. Sartre’ın Varlık ve Hiçlik’te söylediği budur; ayrıca Bachelard’ın Toprak, Hava, Su üzerine yapıtlarında söylediği de budur.” şeklinde yorumlar. Filmde feminist bir duruş sergileyen Janis ve Ana karakterleri üzerinden Beauvoir’in belirttiği gibi aslında kökensel bir varlık arayışında oldukları ve varoluşsal bir anlam sürecinde yer aldıkları görülüyor.




CİNSİYET AYRIMCILIĞI
Yüksek öğrenimini ve doktorasını Yale Üniversitesi'nde tamamlayan Judith Butler, California Üniversitesi'nde Retorik ve Karşı­laştırmalı Edebiyat dalında Profesör olarak çalışmaktadır. Feminist kuramın temel yapıtları arasında yer alan en önemli eseri ‘Cinsiyet Belası’nda; "Kimliğe dayalı dayanışma inşa etmek uğruna  "kadınlar"ın sorun sallaştırılmamış birliğine  sık  sık  atıfta  bulunulsa  da,  cinsiyet  ile toplumsal cinsiyet arasındaki ayrım nedeniyle feminist özne bölün­meye uğrar." der. Butler’ın bahsettiği cinsiyet ayrımcılığını, filmdeki erkek egemen dünyada zor durumda kalan kadın karakterler üzerinden görmekteyiz. Bu anlamda yönetmen; güçlü kadın dayanışması olgusunu, cinsiyet ayrımcılığı kavramı üzerinden bir kez daha irdeleyerek farklı bir bakış açısıyla izleyiciye sunuyor.



 

PARALEL ANNELER

Yapımdaki önemli noktalardan birisinin de, filmde gösterilen erkek egemen dünyadaki kadınların özgürlük arayışında olması. Yirminci yüzyılın en büyük düşünürlerinden birisi olan Fransız yazar ve filozof Jean-Paul Sartre, 1943’te yayımlanan ‘’Varlık ve Hiçlik’’ adlı eseriyle Batı felsefesinin gidişatını değiştirmiş ve yüzyılın en etkili düşünürlerini derinden etkilemiştir. Varoluş felsefesinin en önemli eseri olarak bilinen bu kitabında, özgürlük felsefesinin temelini oluşturan olguların detaylı fenomenolojik irdelemesini yapmıştır ve ayrıca mutlak özgürlük felsefesi anlayışını savunmuştur. Bu kavrama büyük önem veren Sartre, insanın özgürlüğüne mahkûm olduğunu söyler ve “Bütün özlerin temeli özgürlüktür” der. Filmde de İspanya İç Savaşı’nda yakınlarını kaybeden ve bu nedenle de özgür kadınların yetiştirdiği Janis karakteri üzerinden, özgürlük olgusunun büyük önem taşıdığını görüyoruz.

Dram ve melodram türündeki ‘’Paralel Anneler (Madres Paralelas)’’, 94. Akademi Ödülleri’nde ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ve ‘En İyi Film Müziği’ dallarında 2 Oscar adaylığı almış ödül sezonunun iddialı yapımlarından birisi olarak sinema tarihindeki yerini aldı.

İyi Seyirler Dilerim

 EFE TEKSOY

 

Kaynakça:

1. Simone de Beauvoir, İkinci Cinsiyet, çev. Gülnur Acar Savran, İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları, 2020

2. Judith Butler, Cinsiyet Belası, çev. Başak Ertür, İstanbul: Metis Yayınları, 2012

3. Jean-Paul Sartre, Varlık ve Hiçlik: Fenomenolojik Ontoloji Denemesi, çev. Turhan Ilgaz ve Gaye Çankaya Eksen, İstanbul: İthaki Yayınları, 2021

 


AN AGATHA CHRISTIE CLASSIC “WHY DID'NT THEY ASK EVANS?”

 



A MYSTERIOUS ADVENTURE

Released on Britbox, the digital platform established by the partnership of ITV-BBC, Why Didn't They Ask Evans? is adapted from the 1934 classic novel of the same name by British writer Agatha Christie, known as the queen of detective literature. The crime thriller miniseries was written and directed by 10 Emmy nominated and Golden Globe Award winning actor and filmmaker Hugh Laurie. The music played at the beginning of the first episode, "Midnight, The Stars and You", is the song made famous for its use in Stanley Kubrick's 1980 cult film The Shining. BAFTA winning British actor Will Poulter and American born British actress Lucy Boynton share the lead roles in this gripping production that brings mystery and adventure to the audience in every episode. BAFTA winner British actor Will Poulter and American born British actress Lucy Boynton share the lead roles in this gripping production that brings mystery and adventure to the audience in every episode.



TOPIC OF SERIES

Bobby Jones, whose ball rolls down the slope while playing golf, encounters a dying man when he descends. Before he took his last breath, the man said, "Why didn't they ask Evans?". These last words of the dying man lead Bobby Jones and his socialite friend Lady Frankie Derwent on a mysterious detective adventure.

Stars; Will Poulter, Lucy Boynton, Maeve Dermody, Daniel Ings, Jonathan Jules, Alistair Petrie, Nicholas Asbury, Morwenna Banks, Richard Dixon, Benedict Wolf, Nia Trussler Jones, Amy Nuttall and Hugh Laurie.




THE DARK SIDE OF HUMAN NATURE “POLICE NOVELS”

The name of the hero of the story, Bobby Jones, comes from American golfer Robert Tire "Bobby" Jones Jr., who was one of the most influential figures in the sport history. Another striking detail in the series is that Frankie often calls Bobby by the nickname 'Steve'. In the novel, this happens only once and she says, "I get you, Steve." However, no explanation is given. Despite this, characters Harry (Humphrey Bogart) and Marrie (Lauren Bacall) call each other Steve and Slim in To Have and Have Not, based on Ernest Hemingway's classic novel. These nicknames were also nicknames used by director Howard Hawks and his wife, Nancy Keith. German film theorist, sociologist and philosopher Siegfried Kracauer; In his book “The Detective Novel: A Philosophical Treatise”, he mentions that detective novels hold a clear mirror that cannot be seen anywhere else, to the society that is disconnected from reality. In this mini-series, too, we see a deep reflection of the distorted and corrupt part of society described in the story, as Kracauer mentioned.

Why Didn't They Ask Evans, in the genre of mystery, crime, thriller and adventure, is an exciting production that fans of crime and detective productions should not miss.

EFE TEKSOY


BİR AGATHA CHRISTIE KLASİĞİ “NEDEN EVANS’A SORMADILAR?”

 


GİZEM DOLU BİR MACERA

ITV-BBC ortaklığıyla kurulan dijital platform Britbox’ta yayınlanan ve Türkiye’de BluTV’de yayına giren ‘’Why Didn't They Ask Evans?’’, polisiye edebiyatın Kraliçesi olarak anılan İngiliz yazar Agatha Christie’nin 1934’te kaleme aldığı aynı adlı klasik romandan uyarlandı. Suç ve gerilim türündeki mini dizi, 10 Emmy adaylığı bulunan Altın Küre ödüllü oyuncu ve film yapımcısı Hugh Laurie tarfından yazıldı ve yönetildi. Birinci bölümün başında çalan müzik "Midnight, The Stars and You", Stanley Kubrick’in 1980 yapımı kült filmi The Shining’deki kullanımıyla ünlenen eserdir. Her bölümde izleyiciyi gizem ve macerayla buluşturan bu sürükleyici yapımın başrolünü, BAFTA ödüllü İngiliz aktör Will Poulter ve Amerika doğumlu İngiliz aktris Lucy Boynton paylaşıyor.



DİZİNİN KONUSU

Golf oynarken topu yamaçtan aşağı yuvarlanan Bobby Jones, aşağı indiğinde ölmek üzere olan bir adamla karşılaşır. Son nefesini vermeden önce adam “Neden, Evans’a sormadılar?” der. Ölmekte olan adamın bu son sözleri, Bobby Jones ve sosyetik arkadaşı Lady Frankie Derwent’i gizemli bir dedektiflik macerasına yöneltir.

Oyuncu Kadrosunda; Will Poulter, Lucy Boynton, Maeve Dermody, Daniel Ings, Jonathan Jules, Alistair Petrie, Nicholas Asbury, Morwenna Banks, Richard Dixon, Benedict Wolf, Nia Trussler Jones, Amy Nuttall ve Hugh Laurie yer alıyor.



İNSAN DOĞASININ KARANLIK TARAFI “POLİSİYE ROMANLAR”

Hikâyenin kahramanı Bobby Jones’un adı, romanın yayınlandığı dönemde şöhretinin zirvesinde olan ve spor tarihinin en etkili isimlerinden birisi olan Amerikalı golfçü Robert Tyre "Bobby" Jones Jr.’dan gelmektedir. Dizideki bir başka dikkat çeken detay ise, Frankie’nin Bobby’i sık sık ‘Steve’ takma adıyla çağırması. Romanda bu olay sadece bir kere olur ve “Seni anlıyorum Steve’der.” Ancak açıklama yapılmaz. Buna rağmen başrolünü Humphrey Bogart ve Lauren Bacall'ın paylaştığı Ernest Hemingway’in romanından uyarlanan To Have and Have Not’taki karakterler Harry ve Marrie, birbirlerine Steve ve Slim derler. Bu takma isimler aynı zamanda yönetmen Howard Hawks ve eşi Nancy Keith tarafından kullanılan takma adlardı. Alman film kuramcısı, sosyolog ve filozof Siegfried Kracauer; ‘’Polisiye Roman: Felsefi Bir İnceleme’’ adlı eserinde polisiye romanlarının gerçeklikten kopuk topluma başka bir yerde göremeyeceği netlikte bir ayna tuttuğundan bahseder. Bu mini dizide de, Kracauer’in bahsettiği gibi hikâyede anlatılan toplumun çarpıtılmış ve yozlaşmış kısmının derin bir yansıması olduğunu görüyoruz.

Gizem, suç, gerilim ve macera türündeki ‘’Why Didn't They Ask Evans?’’, polisiye ve dedektif yapımları hayranlarının kaçırmaması gereken heyecan dolu bir yapım.

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY


SIRA DIŞI BİR AŞK MASALI “MARRY ME”

 


MODERN BİR AŞK HİKAYESİ

Universal Pictures ve Perfect World Pictures işbirliğiyle beyazperdeye gelen ‘’Evlen Benimle’’, başrolünü Dünyaca ünlü süper Star Jennifer Lopez ve Oscar adayı Amerikalı aktör Owen Wilson’ın paylaştığı eğlenceli bir romantik-komedi. Aniden evlenen iki yabancının sıra dışı ve bir o kadar eğlenceli hikayesini konu alan yapım; Bobby Crosby ve Remy "Eisu Mokhtar’ın aynı adlı ‘’Keenspot webcomic’’ grafik roman serisine dayanıyor. Ayrıca yapımda Grammy ödüllü Küresel Latin müzik yıldızı Maluma da yer alıyor ve orijinal şarkılarıyla eşlik ediyor. Bir başka detay ise Jennifer Lopez’in, ilk defa bir film için albüm yapması ve ilk kez bir filmde kendi müziğini sergilemesi. Bestelenen her şarkının, karakterlerin yolculuklarına katkıda bulunan duygusal bir derinliği ve hikaye içerisinde bir amacı bulunuyor. Bu anlamda, müzik süpervizörü Robin Urdang ve efsanevi besteci John Debney’nin çalışmaları filmin müziklerini klasik romantik komedi şarkılarının zirvesine taşıyor. Filmdeki unutulmaz performansları yaratmak için, Lopez’in on yıldan fazladır yaratıcı direktörü ve koreografı olan Tabitha Dumo (Lopez’in 2020 ‘Super Bowl’ devre arası konserinde de aynı kapasiteyle çalışan) tarafından koreografisi yapıldı ve etkileyici konser sahneleri ise, Lopez’in çok sayıda kendi üst düzey dansçılarının katılımıyla gerçekleşti. Marry Me filmi, sosyal medyanın takipçi ve paylaşım kavramlarıyla, beğeni algılarını değiştirdiği ve güzellik normlarını alt üst edip her şeyi sanallaştırdığı günümüz dünyasına dair eleştiride bulunuyor. İzleyiciye gerçek aşk arayan farklı dünyalara ait iki insanın, aralarındaki mesafeyi sevgi sayesinde ortak bir köprü oluşturup, dünyaya bambaşka bir pencereden bakmalarını anlatıyor.



FİLMİN KONUSU

Müziğin süper yıldızları Kat Valdez (Lopez) ve Bastian (Maluma), yeni hit single’ı “Evlen Benimle” listelerde yükselirken birçok platformda yayınlanacak olan bir törenle, hayranlarından oluşan bir izleyici topluluğu önünde evleneceklerdir. Boşanmış lise matematik öğretmeni Charlie Gilbert (Wilson), kızı ve en yakın dostu Parker tarafından konsere zorla götürülür. Kat, törenden önce Bastian’ın kendisini aldattığını öğrenince sahnede yaşadığı bir sinir krizi sonrasında hayatı değişir ve kalabalığın içerisinde gördüğü ilk kişi olan Charlie’yle çılgınca bir karar verip evlenmeyi seçer.

Yönetmen koltuğunda Kat Coiro’nun oturduğu filmin oyuncuları arasında; Jennifer Lopez, Owen Wilson, Maluma, John Bradley, Sarah Silverman, Chloe Coleman, Michelle Buteau, Khalil Middleton, Kat Cunning, Taliyah Whitaker, Diego Lucano ve Scarlett Earls yer alıyor.



EVLEN BENİMLE’NİN SİNEMATOGRAFİSİ

Kat Valdez karakterinin sahne performansları, Jennifer Lopez’in muazzam konserleri gibi orijinal olmasını sağlamak için Alman görüntü yönetmeni Florian Ballhaus, Lopez’in kendi sahne gösterileri için kullandığı ekibe başvurmuş. Ballhaus şunları söylüyor; “O performansların olabildiğince gerçek hissedilmesi için bütün ekibine ulaştık. Işık, koreograflar, tasarımcılar. Bize sahneyi onunki gibi nasıl ışıklandıracağımızı gösterdiler. Kendimiz asla yapamazdık.”

Konser sahneleri tamamlandığında yapımcılar, Kat Valdez’in parıltılı dünyasıyla Charlie Gilbert karakterinin daha gerçekçi hayatı arasındaki keskin zıtlığı yaratmaları için çalışmışlar. Bu noktada multimedya kısmı için, Kat karakterinin yapay bir dünyaya sahip olduğunu göstermek için sürekli izlendiğini ve kaydedildiği gösterilmiş ve ayrıca bu görüntülerinden çok fazla kullanarak mix medya duygusunu, her şeyin gözlendiğini ve Charlie’nin dünyası kadar doğal olmadığını aktarmaya çalışılmış. Charlie karakterinin bunun tamamen zıt bir dünyada yaşadığını göstermek için ise, daha eski anamorfik lensler kullanılmış. Bu da Kat karakterinin daha modern ve dijital dünyasının aksine, sıcak ve romantik bir duygu sağlamış.




EVLEN BENİMLE’NİN SİNEMATOGRAFİSİ

Kat Valdez karakterinin sahne performansları, Jennifer Lopez’in muazzam konserleri gibi orijinal olmasını sağlamak için Alman görüntü yönetmeni Florian Ballhaus, Lopez’in kendi sahne gösterileri için kullandığı ekibe başvurmuş. Ballhaus şunları söylüyor; “O performansların olabildiğince gerçek hissedilmesi için bütün ekibine ulaştık. Işık, koreograflar, tasarımcılar. Bize sahneyi onunki gibi nasıl ışıklandıracağımızı gösterdiler. Kendimiz asla yapamazdık.”

Konser sahneleri tamamlandığında yapımcılar, Kat Valdez’in parıltılı dünyasıyla Charlie Gilbert karakterinin daha gerçekçi hayatı arasındaki keskin zıtlığı yaratmaları için çalışmışlar. Bu noktada multimedya kısmı için, Kat karakterinin yapay bir dünyaya sahip olduğunu göstermek için sürekli izlendiğini ve kaydedildiği gösterilmiş ve ayrıca bu görüntülerinden çok fazla kullanarak mix medya duygusunu, her şeyin gözlendiğini ve Charlie’nin dünyası kadar doğal olmadığını aktarmaya çalışılmış. Charlie karakterinin bunun tamamen zıt bir dünyada yaşadığını göstermek için ise, daha eski anamorfik lensler kullanılmış. Bu da Kat karakterinin daha modern ve dijital dünyasının aksine, sıcak ve romantik bir duygu sağlamış.




RENK PALETİNDEKİ DEĞİŞİM

Filmin başında sahne dışındaki görünümü şık ve tek renkli olan Kat Valdez karakterinin kıyafetleri, Charlie ile tanıştıktan sonra bir değişime uğruyor ve renk paletinin de değiştiği görülüyor. Charlie’yle bir araya geldiğinde savunmasını bırakmaya başladıktan sonra kıyafetleri de içsel değişimini yansıtıyor. Âşık olmaya başladıktan sonra, karakterin giydiği kumaşlar daha yumuşak, renkler daha soft oluyor. Ayrıca Charlie’nin dünyası Kat’in dünyası ile bütünleşiyor ve siyah beyazlardan uzaklaşıp kaşmirlere, pembelere ve açık mavilere geçiş oluyor.



 

EVLEN BENİMLE

İzleyiciye şöhret, moda, evlilik ve sosyal medya hakkında modern bir aşk hikayesi sunan ‘’Marry Me’’; müzik, romantik ve komedi türü severlerin kaçırmaması gereken eğlenceli bir yapım.

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY

 


AN EXTRAORDINARY LOVE TALE “MARRY ME"

 

 

 

A MODERN LOVE STORY

Coming to the big screen in collaboration with Universal Pictures and Perfect World Pictures, Marry Me is an entertaining romantic-comedy starring world-famous superstar Jennifer Lopez and Oscar-nominated American actor Owen Wilson. The production, which is about the extraordinary and entertaining story of two strangers who got married suddenly; Based on the Keenspot webcomic-graphic novel series of the same name by Bobby Crosby and Remy "Eisu Mokhtar. Also in the production is Grammy-winning Global Latin music star Maluma, who also accompanies the film with his original songs. Another detail is that Jennifer Lopez is making an album for a movie for the first time and performing her own music in a movie for the first time. Each song composed has an emotional depth and a purpose within the story that contributes to the journeys of the characters. In this sense, the work of music supervisor Robin Urdang and legendary composer John Debney elevate the film's soundtrack to the pinnacle of classic romantic comedy songs. To create the memorable performances in the film, it was choreographed by Tabitha Dumo (who also worked in a similar capacity at Lopez's 2020 Super Bowl Halftime concert) who has been Lopez's creative director and choreographer for over a decade. And the impressive concert stages were made with the support and participation of many of Lopez's own top dancers. The movie Marry Me criticizes today's world, where social media changes the perceptions of likes with the concepts of followers and sharing, and turns beauty norms upside down and virtualizes everything. It tells the audience that two people from different worlds, who are looking for true love, create a common bridge between them thanks to love and look at the world from a completely different window.




TOPIC OF FILM

Music superstars Kat Valdez (Lopez) and Bastian (Maluma) are getting married in a ceremony that will be broadcast on social media as they new hit single "Marry Me" is topping the charts. Divorced high school math teacher Charlie Gilbert (Wilson) is forcibly taken to the concert by his daughter and best friend Parker. When Kat learns that Bastian cheated on her before the ceremony, her life changes after a nervous breakdown on stage and she makes the crazy decision to marry Charlie, the first person she sees in the crowd

Stars; Jennifer Lopez, Owen Wilson, Maluma, John Bradley, Sarah Silverman, Chloe Coleman, Michelle Buteau, Khalil Middleton, Kat Cunning, Taliyah Whitaker, Diego Lucano and Scarlett Earls.



CINEMATOGRAPHY OF MARRY ME

To ensure that Kat Valdez's stage performances are as original as Jennifer Lopez's massive concerts, German cinematographer Florian Ballhaus turned to the team Lopez used for his own stage shows. Ballhaus says: “We reached out to the whole team to make those performances feel as real as possible. Light, choreographers, designers. They showed us how to light the stage like his. We couldn't have done it ourselves." When the concert scenes were completed, the producers worked to create the stark contrast between Kat Valdez's glittering world and the more realistic life of Charlie Gilbert's character. At this point, for the multimedia part, it has been shown that the character of Kat is constantly watched and recorded to show that she has an artificial world, and also using too much of her images to convey the sense of mix media, that everything is observed and that it is not as natural as Charlie's world. Older anamorphic lenses are used to show that the character Charlie lives in a completely opposite world. This provided a warm and romantic feeling, in contrast to the more modern and digital world of Kat character.



COSTUME DESIGN AND THE BRIDAL OF THE CENTURY

American costume designer Caroline Duncan, known for Servant, Old, Showtime's long-running series The Affair and Netflix's When They See Us, has prepared 45 different dazzling dresses for Lopez to display. The custom-made wedding dress, called the wedding dress of the century, was designed by the famous Lebanese fashion designer Zuhair Murad and was personally chosen by Jennifer Lopez after seeing it on the runway. One of the features of the 95-pound wedding dress, consisting of eight layers of fabric and five layers of tulle carried by five people, is that it is not white and is rose gold with a lot of metallics.



MARRY ME

Marry Me, which presents the audience with a modern love story about fame, fashion, marriage and social media; It is a fun production that music, romance and comedy lovers should not miss.

EFE TEKSOY


DAVID CORNENBERG’TEN FÜTÜRİSTİK BİR KORKU FİLMİ “CRIMES OF THE FUTURE”


 

SANATIN ANESTEZİSİ

“Beden Korkusu” (Body-Horror) janrının maestrosu olarak anılan usta yönetmen David Cronenberg, Dünya prömiyerini 75. Cannes Film Festivali’nde gerçekleştiren ‘’Crimes of the Future’’ filmiyle korku sinemasına adeta göktaşı gibi bir giriş yaptı. Sekiz yıl aradan sonra çektiği bu ilk uzun metraj fütüristtik gerilim filminde Cronenberg; biomedical, transhümanizm, eco-horror ve biyo-organik korku alt türlerinde geçiş yapıyor. Açılış sekansında Antik Yunan-Roma Mitolojisinden bir tragedyayla karşılaştığımız film bizlere; yakın gelecekte insanların fiziksel acıya duyarsızlaştığı ve bedenleri üzerinde yapılan korkunç ameliyatlardan zevk aldığı Hedonist bir çağı anlatıyor. İngiliz filozof ve transhümanist David Pearce; Hazcılık İlkesi (The Hedonistic Imperative) adlı kitabında da, gelecek bin yıl içerisinde nanoteknoloji ve genetik mühendisliği sayesinde acının biyolojik koşullarının ortadan kalkacağı ve fiziksel acının insan hayatından çıkacağı arınmış bir geleceği tasvir eder. Öte yandan yönetmen bununla da sınırlı kalmıyor ve bu durumu, performans öznesi ve sanat biçimi olarak yorumlayan sanatçıları da hikâyenin merkezine yerleştiriyor. Böylece Franz Kafka’nın ‘Açlık Sanatçısı ve Ceza Sömürgesi’ adlı sembolik ve alegorik anlamlar içeren anlatıları ışığında Kafkaesk imgeler ortaya çıkıyor. Cronenberg’in 1999 yapımı eXistenZ'den beri ilk orijinal senaryosuyla karşılaştığımız bu Art House yapımda, cinsiyetçi güzellik normlarını alt üst eden ve sorgulatan bir yapıyla karşı karşıyayız. Bu filmde de yine klasik Cronenberg sinemasının tüm korku simgelerini ve olgularını detaylı ve çarpıcı imajlar üzerinden görüyoruz. İlaveten modern felsefenin önde gelen düşünürlerinden gösterge yorumcusu ve sinema sanatını bir felsefe yaratımı olarak ele alan ilk sinema filozofu Gilles Deleuze, sinema sanatını irdelediği çalışması ‘’Sinema-I: Hareket-İmge’’ adlı eserinde sinemanın düşünce imgesini dile getiren bir yaratım tekniği olduğunu ve bu yaratımın da ‘İmge’ olduğunu belirtir. Filmde de yönetmen David Cronenberg’in, zihninde yarattığı imgeyi muhteşem bir görsel atmosfer eşliğinde beyazperdeye aktardığını görmekteyiz. Öyle ki öyküde, Epistemolojik Düzey ile Ontolojik Seviye (bilgi felsefesi ile varlık felsefesi) çerçevesinde iki disiplinin müşterek yürüdüğünü görüyoruz.

Bir diğer ayrıntı ise, filmde gösterilen yakın geleceğin dünyasında iletişim ve ilişkinin farklılaşması ve değişime uğramasıdır. Lacan etkisinin hâkim olduğu ‘Ljubliana Psikanaliz Ekolü’nün kurucularından Sloven filozof ve sosyal teorisyen Alenka Zupančič, ‘’Cinsellik Nedir?’’ adlı eserinde bu konuya değinir. Ve çalışmalarında psikanaliz ve Kıta felsefesine odaklanan filozof ‘’Zupančič’’ kitabında Yeni Düzen ve Yeni İnsan mühendisliği mekanizmasının ilişkisizliği ortaya çıkardığını söyler.



FİLMİN KONUSU

Teknoloji devriminin egemen olduğu yakın gelecekte insanoğlu, geçirdiği biyolojik farklılaşmayla etraflarındaki sentetik dünyaya uyum sağlamaktadır. Hızlanmış Evrim Sendromu adlı bir hastalıktan mustarip olan performans sanatçısı Saul Tenser, iş ortağı Caprice’in yardımıyla bu farklılaşmayı Avangard performansa dönüştürür ve halka açık bir şekilde sergiler.

Oyuncu kadrosunda; Altın Küre'ye ve Oscar'a aday gösterilmiş Danimarka asıllı Amerikalı aktör Viggo Mortensen, ünlü Fransız manken ve oyuncu Léa Seydoux, Oscar adaylığı bulunan BAFTA ve César Ödüllü Amerikalı aktris Kristen Stewart, Scott Speedman, Sozos Sotiris, Lihi Kornowski, Don McKellar, Nadia Litz, Tanaya Beatty, Welket Bungué, Ephie Kantza, Penelope Tsilika ve Denise Capezza yer alıyor.



DETAYLAR

-David Cronenberg ’in bu filmi, otuz beş yıldır kız kardeşi Denise Cronenberg'in kostüm tasarımcısı olarak hizmet vermediği ilk yapımı.  Cronenberg, kardeşi Denise’i 2020 yazında kaybetti.

-Kristen Stewart, Timlin rolünde Natalie Portman'ın yerini aldı.

-Film bestecisi Howard Shore, 1979 yapımı 'The Brood' filminde çalıştığından beri David Cronenberg ile on sekizinci işbirliği.

-Bu film David Cronenberg'in 23 yıl önce çektiği eXistenZ’den (1999) bu yana korku ve bilimkurgu türlerine dönüşüne işaret ediyor.




TEKNOLOJİK VE EVRİMSEL DÜNYA

Yapımda tasvir edilen geleceğin teknolojik evrimsel dünyasında, doğal yiyeceklerden ziyade yapay-sentetik besinlerin revaçta olduğunu görüyoruz. Yapısalcı antropolojinin en büyük ismi olan Fransız antropolog ve etnolog Claude Lévi-Strauss, yiyeceğin düşüncenin gıdası olduğunu belirtir. Bu da bize plastik yiyeceklerin yendiği Crimes of the Future dünyasının, aslında muğlak ve belirsizliğe açılan bir anti-ütopik dünyayı tasvir ettiğini gösteriyor. Ayrıca filmde gösterilen farklı besinlerde, sosyal hayattaki egemen katmanlar açısından büyük bir önem taşıyor. Hikâyede hayat-ölüm (organik-inorganik, canlı-cansız) mefhumuna ilişkin unsurlar aktarılırken, ölüm dürtüsü de bu öğeler arasında yer alıyor. Psikanalistlere baktığımızda ölüm itkisi kavramını derinlemesine irdeledikleri görülür. Şöyle ki; Sigmund Freud, cansız olana geri dönüş içgüdüsü olarak yorumlar. Slavoj Žižek ise, ‘’Organizmanın gerilim halini durmadan tekrarlama yönündeki ısrarıdır’’ der. Ve Jacques Lacan’da, her dürtünün esas itibarıyla ölüm dürtüsü olduğunu belirtir. Yapımda bu içgüdü, karakterler üzerinden izleyiciye gösterilmektedir. Özellikle Saul Tenser karakterinin siyah cübbe ile örtünmesi, Deleuze’ün ölüm içgüdüsünün; maske ve kostümlerle ilişki içinde anlaşılacağı sözlerini akla getiriyor. Filmde korku-gerilim öğeleri ve vahşi-kanlı sahneler fazlasıyla yoğun, bu nedenle her izleyiciye hitap etmediğini söylemekte fayda var.

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY