23 Aralık 2019 Pazartesi

ANA AKIM UZAY OPERASI DESTANI; STAR WARS SONA ERİYOR



1977 yılında George Lucas'ın başlattığı destansı serinin 9. ve son filmi 'Star Wars: The Rise of Skywalker' vizyondaki yerini aldı. Ancak beklenenin aksine film seyirciyi iyi ve kötü yorumlarla ikiye bölmüş durumda. Hafta sonunda dünya genelinde 373 milyon dolar hasılat elde eden yapım, önceki iki filmin gerisinde kaldı. 2015 yılında vizyona giren 7. film 'Star Wars: The Force Awakens' 523 milyon dolar ve 2017 yılındaki 8. film 'Star Wars: The Last Jedi' ise hafta sonunda 450 milyon dolar" gişe elde etmişti.



Rise of Skywalker aksiyon ve adrenalini yüksek tutan bir yapım olmuş, ancak Star Wars hayranlarına geçmişten gelen o muhteşem duyguyu pek hissettiremiyor. Bunun sebebi ise yönetmenliği paylaşamayan J.J. Abrams ve Rian Johnson arasındaki çekişmeden kaynaklanıyor. 7. filmin yönetmeni Abrams, Star Wars'u gişede 2,06 milyar dolara ulaştırmıştı, 8. filmin yönetmeni Rian Johnson ise 1,33 milyar dolar hasılat yapmıştı. Bunun üzerine Disney şirketi koltuğu Abrams'a devretti fakat sonuç şirket açısından pek iç açıcı olmadı. Anlaşılacağı üzere aslında hasılat canavarı olan Star Wars yapımının arka planında büyük bir çekişme yaşanıyor ve bu çekişme de sonunda gişeye ve seyirciye yansımış durumda.




 'Star Wars: The Rise of Skywalker'ın Konusu:
 
Kylo Ren (Adam Driver), Karanlık tarafın büyük lideri Snoke'u öldürür ve böylece ilk düzen adlı askeri gücün yeni lideri haline gelir. Acımasız yönetim altında kalan direniş tarafı ise artık kendini umutsuzluğa bırakmıştır ve yok olmanın eşiğindedir. Ancak Direniş'in yeni umudu Rey (Daisy Ridley), dostu kaçak asker Finn (John Boyega) ve Poe (Oscar Isaac) bu gidişata dur demeye kararlıdır. 




Ayın Karanlık Yüzü: Rey
 
İyiyle kötünün mücadelesine odaklanan film aslında bir yandan karakterlerinde kendi iç dünyalarında verdikleri çatışmayı merkezine alıyor. Bunu Jedi kökenini devam ettirecek olan Rey karakterinin, film boyunca içerisinde kötülükle büyük bir mücadeleye girişmesinde görebiliyoruz. Rey'in yaşadığı bu içsel savaşın sebebi ise Sith'lerin karanlık lordu Palpatine'in torunu olmasından geliyor. Yani damarlarında akan kan Sith'lerden geliyor. Rey'in yaşadığı çatışma, Antik Çin Kültürü'nde Yin ve Yang öğretisine de bir göndermedir. Çinli bir Fransız akademisyen olan François Cheng, Boşluk ve Doluluk adlı eserinde Yin-Yang'i birbirini bütünleyen iki kutup olarak nitelendirir. Her şeyin merkezinde yer alan Yin ve Yang, filmde ilk olarak Rey'in içerisinde bulunan iyilik ve kötülük olarak karşımıza çıkıyor. Ardından kötülüğü temsil eden Kylo Ren karakterinin de kendi içerisinde iyi kötü mücadelesini verdiğine tanık oluyoruz. Hikaye boyunca aralarında bir bağ olduğunu gördüğümüz Rey ve Kylo karakterleri aslında Yin-Yang'i sembolize ediyor




Kylo Ren ve Kintsugi Sanatı

Sekizinci filmde parçalanan Kylo Ren'in meşhur maskesi bu bölümde onarılıyor. Burada 500 yıllık bir geçmişe sahip olan Antik Japon Geleneği olan Kintsugi sanatı vurgulanıyor. Kintsugi felsefesi, kırılmanın aslında bir yenilenme olduğu ve kusurlardaki güzelliği görmeyi hatırlatır. Yani aslında bir yeniden doğuşu sembolize eder. Filmde ise bu felsefeye kötülüğün acımasız lideri Kylo Ren'in, içerisindeki iyi-kötü mücadelesinden iyi tarafı seçerek çıkmasıyla tanık oluyoruz. Bir başka sahne ise Kylo Ren karakteri iyi tarafa geçtiğinde ve Ben Solo olarak geri döndüğünde (Star Destroyer gemisinde ışın kılıcı darbesiyle aldığı) yüzündeki yara izi kaybolur.



Destanın son filmi 'Star Wars: Skywalker'ın Yükselişi' aksiyon ve macera severler için güzel bir yapım. Her ne kadar 1977'de başlayan destanın sonu olsa da Disney şirketi yeni bir üçleme için kolları sıvamış durumda ayrıca Disney Plus platformunda 'The Mandalorian' adlı Star Wars dizisi esip gürlemeye devam ediyor. Bu da gösteriyor ki Star Wars evreni daha da büyüyerek gelmeye devam edecek.

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY



4 Aralık 2019 Çarşamba

KARANLIĞIN ELİ 'THE IRISHMAN


 Akademi Ödülü sahibi Martin Scorsese, Netflix platformunda gösterime giren 'The Irishman' filmiyle, sinema tarihinin en büyük mafya filmleri arasına girecek bir başyapıta imza attı. Ustalara saygı kuşağı vari bir oyuncu kadrosuyla da 'The Irishman', neredeyse her anlamda seyirci için biçilmiş bir kaftan. Oyuncu kadrosunda kimler yok ki; Al Pacino, Robert De Niro, Joe Pesci ve Harvey Keitel gibi dev isimler yer alıyor. Film, gerçek hayattaki Frank Sheeran'ın, yazar Charles Brandt'e açıkladığı itiraflarından oluşan kitap 'I Heard You Paint Houses'dan uyarlandı. 'The Irishman'in filme uyarlanmasında eskiye dayanan ilginç bir hikayesi var; Robert De Niro, 2006 yılında 'The Good Shepherd' filminin çekimleri sırasında kitabı okuyor ve Martin Scorsese'ye gidip anlatıyor. Al Pacino ve Joe Pesci'nin de işe dahil olmasını öneren De Niro, bu anlamda Scorsese'nin yıllar öncesinden kolları sıvamasını başarıyor. Amerikan trajedi hikâyelerini anlatmakta usta olan Scorsese, güç savaşlarını merkezine alan bir mafya öyküsüyle seyircinin tüm beklentilerini karşılıyor. 




Ustalara saygı kuşağı vari bir oyuncu kadrosuyla da 'The Irishman', neredeyse her anlamda seyirci için biçilmiş bir kaftan. Oyuncu kadrosunda kimler yok ki; Al Pacino, Robert De Niro, Joe Pesci ve Harvey Keitel gibi dev isimler yer alıyor. The Irishman filmi, gerçek hayattaki Frank Sheeran'ın, yazar Charles Brandt'e açıkladığı itiraflarından oluşan kitap 'I Heard You Paint Houses'dan uyarlandı. 'The Irishman'in filme uyarlanmasında eskiye dayanan ilginç bir hikayesi var; Robert De Niro, 2006 yılında 'The Good  Shepherd filminin çekimleri sırasında kitabı okuyor ve Martin Scorsese'ye gidip bahsediyor. Al Pacino ve Joe Pesci'nin de işe dahil olmasını öneren De Niro, bu anlamda Scorsese'nin yıllar öncesinden kolları sıvamasını başarıyor. 


The Irishman Konu:


Askeri bir geçmişe sahip olan Frank Sheeran (Robert De Niro), kamyon şoförlüğü yaparak hayatını idame ettirmektedir. Şans eseri tanıştığı Russel Buffalino (Joe Pesci), onu yer altı dünyasına sokar ve "Buffalino Ailesi" adlı efsane mafya örgütünün tetikçisi olmasına yardımcı olur. Amerikan işçi sendikası lideri Jimmy Hoffa (Al Pacino), milyonlarca dolarlık emeklilik fonunu mafyaya kaynak olarak kullandıran bir güç sembolüdür. Sheeran'ın suç dünyasındaki yükselişi, Jimmy Hoffa'yla tanışması sayesinde işçi sendikasında yer almasına kadar büyür. Ancak bu hızlı yükselişin büyük bir bedeli olacaktır.


Buffalino ailesi ve Güç Oyunları

'The Irishman', siyasetin mafyalaşmasına dair Amerikan filmlerine güncel ve güçlü bir örnek. Buffalino ailesi ve Hoffa siyasette değişen güç odaklarına ayak uydurmak için ellerinden geleni yapıyor. Devlet ve mafya ailesi arasında dönen bir çarkta, mafyanın ne kadar etkin bir güç olduğu filmde devamlı olarak altı çizilerek izleyiciye aktarılıyor. Buffalino ailesinin gücü ve etkisi öylesine tepelere çıkıyor ki; Castro Devrimi sırasında Küba'ya silah gönderilmesinden, 35. ABD başkanı John F. Kennedy'nin suikastine, 37. dönem ABD Başkanı Richard Nixon ve Watergate Skandalı'na kadar uzanıyor. Film süresince tarihi değiştiren kararların (Scorsese'nin dediği gibi) sessiz sakin diyaloglarda gizli olduğunu görüyoruz.


Omerta  Yasası

Jimmy Hoffa, hapiste olduğu süre boyunca ispiyonculuk yapmadığı ve kimseyi ifşa etmediğiyle övünür ve bunu bir güç gösterisi gibi sergiler. Ancak bu olayın arkasında filmde aktarılmak istenen başka bir anlam daha vardır!.. Buffalinolar, Sicilyalı bir Amerikan mafya ailesidir. Suç dünyasında bir yemin vardır. Asla ve katta kimsenin bozamayacağı bir söz... Önemli bir yemin!.. Bin yıllık geçmişi olan Omerta Yasası'dır bu yeminin adı. Sicilya'da ise buna; Sessizlik Yemini denir. Mafya ortamındaysa: 'Sığınılacak Yer' anlamına gelir. Ve mafya, sahip olduğu gücün temeline Omerta'yı yani sessizlik yasasını oturtarak gücünü pekiştirir. Filmde Jimmy Hoffa'nın, Russel Buffalino ve Frank Sheeran'a hapiste yattığı zaman boyunca sessiz kaldığını özellikle belirtirken aslında altı çizilmek istenen nokta tam da budur. Paris merkezli Avrupa'nın önde gelen sosyal bilimler üniversitelerinden birisi olan L’Institut d’études politiques de Paris’de (Sciences Po)'de felsefe profesörü olan Frédéric Gros, 'İtaat Etmemek' adlı yapıtında; mutlak itaat zemininden bahseder. Kitabında; koşulsuz ve şartsız itaat etmenin, insanlaşma sürecinin yolunu açan bir fikir olduğunu belirtir. Bu durum izleyiciye, Hoffa'nın rasyonel boyun eğişinin asıl sebebini açıklıyor.




Balık ve Sicilya Mesajı

The Irishman'in son kırk dakikasında tempo yükselişe geçiyor. Jimmy Hoffa, toplantı için beklediği sırada arabayla onu almaya Frank Sheeran, Sally Buggs ve Hoffa’nın manevi oğlu Chuckie O'Brien gelir. Hoffa arabaya bindiğinde; daha öncesinde Chuckie balık taşındığı için arabada balık kokusu muhabbeti başlar. Burada yönetmen Martin Scorsese alt metinde bir mesaj verir. Çok eski bir Sicilya mesajıdır bu... (Balık, Hoffa'nın denizin dibini boylayacağı anlamına geliyor.) Filmde bulunan bir başka önemli nokta ise; Frank Sheeran'ın, özel jetle Jimmy Hoffa için Detroit'e gittiği andan itibaren geri dönüp gözlüğünü Russel Buffalino'dan almasına kadar geçer süre boyunca filmde arka plan/fon müziği bulunmuyor.





Kapı Kapanıyor

Yaptıklarının pişmanlığıyla hayatının son dönemlerinde yerle yeksan olan Frank Sheeran, son sahnede bakım evinde Rahip’e  çıkarken kapıyı aralık bırakmasını söyler. Burada yapılan gönderme 'The Godfather' filminedir. 'The Godfather'da kapı tamamen kapanır çünkü Michael Corleone artık yer altı dünyasına aittir. 'The Irishman'de ise Frank, hayatının ileriki dönemlerini göremiyor ve işi icabı yapılması gerekenleri gözü kara şekilde yapıyor. Bunun bedelini ise ağır bir şekilde ödüyor. Ancak kapıyı açık bırak demesi; hiç kimsesi kalmayan Frank'in artık yer altı dünyasına ait olmak istemediğini gösteriyor.




Kamera Arkası

-Biyografik filmin senaryosu ise Steven Zaillian'a ait. Bütçesi 159 milyon dolar olan filmde, 'Academy Flat (1:85:1)' formatı kullanılmış ki bu da mükemmel bir sinematik görsel sunuyor.
-117 mekânda gerçekleştirilen çekimlerde 9 kamera kullanılan film 309 sahneden oluşuyor.
-The Irishman'in çekimleri 106 gün sürdü, bu Martin Scorsese'nin kariyerinde bulunan en uzun çekim programıdır.
-Filmin başlangıcındaki ev 'Goodfellas' filmindeki evin aynısıdır.



-Joseph Gallo (Crazy Joe) karakteri filmde Copacabana mekanına girerken görülür. Burası Scorsese'nin Goodfellas ve Raging Bull filmlerinde de yer almaktadır.
- Martin Scorsese, The Irishman filminde Mickey Rourke'la çalışmak istiyordu ancak Robert De Niro, Rourke'la 1987 yapımı Angel Heart filmine uzanan bir kavgadan dolayı onunla çalışmayı reddetti.
-Robert De Niro, gerçek hayattaki Frank Sheeran'dan 6 inç daha kısaydı, bunun için çekimlerde takoz ayakkabı kullandı.
- Frank Sheeran, ölüm döşeğinde Jimmy Hoffa'yı öldürdüğünü itiraf etti, ancak bu sözü yetkililer tarafından doğrulanmadı.



Gençlik Pınarı 'CGI' Teknolojisi

Martin Scorsese, filmdeki halledilmesi gereken sorunlardan birisinin flashback'ler olduğunu belirtiyor. Oyuncuların daha genç olduğu sahneler için ilk akla gelenin genç oyuncularla çalışmak olduğunu, ancak bunu yaparsa farklı bir zaman dilimine ait gibi görüneceğini söylüyor. Bu yüzden de dijital gençleştirme tekniğini gündemine alıyor. Scorsese, bu yöntemle pek çok sahnenin kare kare yeniden oluşturulduğunu ve hazırlık aşamasının bu sebeple çok uzun sürdüğünü belirtiyor. Ayrıca maliyetinin de çok yüksek olduğunu açıklayan Scorsese, Netflix işin içine girene ve parayı verene kadar bu süreci gerçekleştiremediklerini söylüyor. 
Mafya filmlerine yeni bir başyapıt eklendi yorumu 'The Irishman' için fazlasıyla mütevazı kalacaktır, çünkü izlerken kamera arkasında bir dehanın oturduğunu filmin her anında  hissediyorsunuz. 


İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY