22 Aralık 2021 Çarşamba

KENNETH BRANAGH’TAN DRAMATİK BİR YAPIM “BELFAST”

 




DOKUNAKLI VE DUYGUSAL BİR HİKÂYE

Dünya prömiyerini 2 Eylül 2021’de 48. Telluride Film Festivali‘nde yapan film, 2021 Toronto Uluslararası Film Festivali‘nde (Oscar’ın habercisi olan) “Halkın Seçimi Ödülü”nü kazanarak Akademi Ödülleri’nin iddialı yapımlardan birisi olacağını şimdiden müjdeledi. Yazar-Yönetmen Kenneth Branagh’ın kendi çocukluğuna dayanan yarı otobiyografik filmi “Belfast”, 1960’ların Kuzey İrlanda’sının siyasi çalkantılı ve bir o kadar dokunaklı öyküsünü aktarıyor. Küçük bir çocuğun gözünden bir dönemin panoramasını çizen yönetmen; dehşet ve vahşetin umutsuzluğa yol açan kapısını, sevginin masumiyeti üzerinden duygusal bir dille irdeliyor. Altmışların sonlarında başlayan Kuzey İrlanda Sorunu (The Troubles) ve iç savaşların patlak verdiği şiddet olaylarını merkezine alan yapımda, işsizlik meselesi ve Protestan-Katolik dini çatışmasını çarpıcı bir anlatımla izleyiciye sunuyor. Tüm bu kaosun ardında ise, aile bağlarının güçlü yanlarını ve komşuluk ilişkilerinin önemini vurguluyor. Sinematografik bakımdan renk kullanımı her ne kadar geçmiş ile günümüz arasında bir ayrım yapmak için kullanılsa da; ümitsizliğin içerisine hapis olmuş toplumun, Hollywood’un umut aşılayan sinemasına giderek gerçek hayattan uzaklaştığını ve renkli aynı zamanda mutlu bir ana sadece burada kavuşabildiklerini gösteriyor.




FİLMİN KONUSU

Belfast filmi; ailesi Kuzey İrlanda’nın Belfast kentindeki işçi sınıfından gelen küçük birçocuk olan Buddy’nin, 1960’ların kargaşalı ve bir o kadar çalkantılı dönemini hazin bir dille anlatıyor.

Oyuncu kadrosunda; Jude Hill, Lewis McAskie, Caitriona Balfe, Jamie Dornan,  Ciarán Hinds, Josie Walker, Freya Yates ve OscarAltın Küre ve Tony Ödülü sahibi usta aktris Judi Dench yer alıyor.



SEVGİNİN GÜCÜ

Belfast doğumlu yönetmen Kenneth Branagh’ın yanı sıra, filmin çeşitli üyeleri de aslında Belfast doğumlu; Jamie DornanCiarán Hinds ve Josie Walker. Film barındırdığı tüm dramatik ve duygusal unsurlarına rağmen, içerisine serpiştirilmiş kara-mizah ve ironik göndermelerle izleyiciyi her yönden etkisi altına alan bir yapım. Dram ve komedi severlerin beğeniyle izleyeceği dönem filmi Belfast, kesinlikle kaçırılmaması gereken epik bir şaheser.

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY


RETROSPEKTİF BİR DÜŞ MASALI “DÜN GECE SOHO’DA (LAST NIGHT IN SOHO)”

 



NOSTALJİK BİR RÜYA KUŞAĞI

İngiliz yönetmen Edgar Wright’ın psikolojik-gerilim ve korku türündeki filmi Last Nigh in Soho, izleyiciye halüsinatif ve düşsel bir evrenin kapılarını aralatan mistik bir yapım. Grotesk Gerçekçiliğin korku motifleriyle bezeli bir film olan Dün Gece Soho’da, seyirciyi ana karakteri aracılığıyla kırsaldan kozmopolit bir şehre taşıyor ve parlak ışıkların çevrelediği 1960’ların nostaljik Londra sokaklarında zamanda yolculuğa çıkartıyor. Geçmişin rüyalarına dair yapılan bu karanlık serüven, modern sinemanın neo-noir ve postmodernize türleri arasında gidip geliyor. Ayrıca oradan oraya savrulan karakter üzerinden, postmodern felsefenin önde gelen filozofları Gilles Deleuze ve Félix Guattari‘nin “Yersiz-Yurtsuzlaşma” kavramının da bu anlamda öne çıktığını görüyoruz. Ek olarak; Fransız etnolog ve antropolog Marc Auge’un, üst modernitenin mekanları olarak adlandırdığı “Yok-Yer” kavramı, tanımı itibariyle kimliksel, ilişkisel ve tarihi olmayan mekanları betimler. Filmde geçmiş zamana yolculuk yaparak mekânsal anlam yitimi yaşayan karakterin, Marc Auge’un ütopyanın zıttı olarak bahsettiği olgusu üzerinden mekânsal bir metalaşmayla karşılaştığı görülüyor. Altmışların ışıltılı ve gösterişli eğlence dünyasına adım attığımız karanlık yapım; sinematografik bakımdan renk paletinin yoğun bir şekilde kullanıldığı güzel kadrajlarla bezenmiş benzersiz bir kaotik atmosfer yansıtmasının yanı sıra, bizleri Oscar Ödüllü besteci Steven Price tarafından ustaca bestelenmiş dönem müziklerinin eşlik ettiği kabus dolu bir dünyaya götürüyor. Yönetmen Edgar Wright, yarattığı sıra dışı kahramanında nostaljinin pembe camlı gözlüklerinden kaçınarak ortama bir ihtiyat getirmiş ve neon ışıkları altında platin sarısı saçlarıyla Brigitte Bardot’yu temel alarak parlak ışıklı bir kabus evreni yaratmış.




FİLMİN KONUSU

Genç kız Eloise, hevesli bir moda öğrencisi olarak geleceğine başlamak üzere köyden büyük şehre, Londra’ya gelir. Eski çağa takıntılı bir özlem duyan Eloise, 60’ların İngiltere’sini tüm görkemiyle yaşamayı umutsuzca istemektedir. Kiralık bir oda bulduğu Bayan Collins’in üst katında, gece gördüğü rüyalar onu hayalini kurduğu nostaljik Londra sokaklarına götürür ve orada idolü olan büyüleyici şarkıcıyla karşılaşır. Ancak gördüğü bu vizyonlar karanlık sonuçların doğmasına neden olacaktır.

Filmin oyuncuları arasında; Thomasin McKenzie, Anya Taylor-Joy, Matt Smith, Terence Stamp, Diana Rigg, Rita Tushingham, Michael Ajao ve Synnøve Karlsen yer alıyor.




JAMES BOND’A SAYGI DURUŞU

Bir James Bond filmi yönetmeyi çok istediğini sık sık dile getiren yönetmen Edgar WrightHot Fuzz (2007) ve The World’s End (2013) filmlerindeki James Bond serisine dair geleneği sürdürüyor ve bu yapımda da pek çok gönderme bulunuyor. Şöyle ki; Eloise’in 1965 yılına gittiği zaman diliminde, Sean Connery’nin başrolünü üstlendiği Yıldırım Harkeatı/Thunderball (1965) filminin afişi görülüyor. Ayrıca Jack karakteri barmene James karakteri için Vesper kokteyli hazırlamasını söyler. Bu içecek Ian Fleming’in 1953 tarihli romanı Casino Royale’de ilk olarak adlandırıldı ve James Bond karakteriyle özdeşleşti. Bayan Collins karakterine hayat veren İngiliz aktris Diana Rigg, 1969 yapımı 007 James Bond Kraliçenin Hizmetinde (On HerMajesty’s Secret Service) filminde Tracy adlı Bond kızını oynamıştı. Filmde Barmaid Sage karakterini oynayan İngiliz oyuncu Margaret Nolan ise, 1964 tarihli Altınparmak (Goldfinger) filmindeki Dink karakterini canlandırmıştı. Son olarak filmdeki Cadılar Bayramı sekansında bir karakterin, Yaşamak İçin Öldür/Live and Let Die (1973) filmindeki Baron Samedi ve Spectre (2015) filminde de bir benzerine rastladığımız Daniel Craig‘in Ölüler Günü (Dia De Muertos) kostümünden giydiğini görüyoruz.



PARLAK IŞIKLARIN İÇERİSİNDE RENKLİ BİR GERİLİM

Film ismini 1960’larda aktif olan Dave Dee, Dozy, Beaky, Mick & Tich adlı İngiliz Beat müzik grubunun 1968’de yayınlanan “Last Night In Soho” adlı şarkısından alıyor. Sandie karakterinin hikâyesi ilerledikçe karakterin de fiziksel olarak değişmeye başladığını görüyoruz. Sandie’nin eskisine göre daha ağır makyaj yaptığını ve yüzündeki renkler daha solgun göründüğü fark ediliyor. Ayrıca kıyafetleri giderek koyu tonlara dönüyor ve ışıltıyla başlayan zarafeti yıpranarak erkekleri baştan çıkarmak için daha dekolte bir giyim tarzına bürünerek, neon parlaklığından karanlık tonlara dönüşen şehrin yozlaşmış kısmını yansıtıyor. Baş döndürücü Sürreal ayna efektlerinden oluşan kaotik düş dünyası ve sihirli bir portaldan geçmişçesine izleyiciyi büyüleyen (kareografisi özenle hazırlanmış) dans sahneleriyle ‘Dün Gece Soho’da filmi, gizem ve gerilim türü severlerin kaçırmaması gereken mistik bir yapım.

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY


JULIA DUCOURNAU’DAN ALTIN PALMİYE ÖDÜLLÜ “TITANE”

 





KARANLIK BİR YAPIM

‘Titane’ filmiyle 74. Cannes Film Festivali’nde (Festivalin en Prestijli ödülü olan) Altın Palmiye (Palme d’Or) alan Julia Ducournau, tarihte bu ödülü alan ikinci kadın sinemacı ve tek başına bu ödülü kazanan ilk kadın yönetmen olarak adını sinema tarihine yazdırdı. Ayrıca 2021 Toronto Uluslararası Film Festivali'nde de İzleyici Ödülü'nü alan Fransız yönetmen, ikinci uzun metrajlı filmiyle kısa sürede ödül sezonuna damgasını vurdu. ‘Titane’ filmi; edebiyatta teknoloji tapınmacılığına karşı çıkan “Yeni Dalga” (New Wave) akımının en önemli temsilcilerinden birisi olan J. G. Ballard’ın ve sinemada “ Beden Korkusu” (Body-Horror) türünün maestrosu olarak anılan David Cronenberg’in izinden gidiyor. Arabayı cinsel bir imge olarak gördüğümüz (J. G. Ballard’ın öncüsü olduğu) Oto-Erotizm türündeki yapımda, günümüz modern teknolojisinin benliğimizde yatan Psikopatolojiyi nasıl harekete geçirebileceğini ve beden-metal arasındaki dehşetli ilişkiyi insan sömürüsü adı altında politik bir eğretilemeyle ekrana taşıyor. Şiddet ve vahşet unsurlarının fazlasıyla ön plana çıktığı yapımda, çağın getirdiği zalim ve ışıltılı dünyaya dair eleştirel bir tavır takınıyor. Cinsel roller ve kimliklere dair çarpıcı uçlara değinmesinin yanı sıra, 21. Yüzyılın toplumsal ve kişisel ilişkilerini de ironik bir dille beyazperdeye taşıyor. Julia Ducournau, filmlerinde seyirciyi rahatsız eden ve geren bir üslup kullanan sinema yapımcıları; Michael Haneke, Lars Von Trier ve Gaspar Noe gibi yönetmenlerin izinden giderek kendi janrını oluşturuyor. Bu nedenle her izleyiciye hitap etmediğini söylemekte fayda var.



FİLMİN KONUSU

Çocukluğunda geçirdiği trafik kazası sonucu kafasına metal plaka konulan Alexia, büyüdüğünde geniş bir hayran kitlesine sahip dansçı olarak hayatına devam etmektedir. Erkeklerin yoğun ilgisinden bunalan genç kız, onları bir noktadan sonra öldürerek seri cinayetler işlemeye başlar ve ardından kılık değiştirerek çocuğu yıllardır kayıp olan bir babayı kandırarak yanına sığınır.

Oyuncu kadrosunda; Vincent Lindon, Agathe Rousselle, Garance Marillier, Laïs Salameh, Mara Cisse, Marin Judas, Diong-Kéba Tacu, Myriem Akheddiou, Bertrand Bonello, Céline Carrère, Adèle Guigue, Thibault Cathalifaud ve Dominique Frot yer alıyor.



ÇARPICI BİR FİLM

Karanlık bilim kurgu tarzındaki ‘Titane’ filmi, 2022’de gerçekleşecek olan 94. Akademi Ödülleri’nde, “En İyi Uluslararası Film” kategorisi için Fransa’nın Oscar adayı. Ayrıca 2021 Avrupa Film Ödülleri’nde “En İyi Saç ve Makyaj Sanatçısı” ödülünü de alan film; dram, korku ve gerilim türlerinin harmanlandığı yılın iddialı yapımlardan birisi.

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY


2 Aralık 2021 Perşembe

RIDLEY SCOTT’TAN YÜZYIL SAVAŞLARINA DESTANSI BİR BAKIŞ “SON DÜELLO (THE LAST DUEL)”

 




AMANSIZ DÜELLO

Amerikalı Orta Çağ edebiyatı uzmanı ve yazar Eric Jager’in belgelere dayalı 10 yıllık detaylı araştırmasının ardından yazdığı aynı adlı kitabından 100 milyon dolarlık bütçeyle uyarlanan Son Düello, usta yönetmen Ridley Scott’ın epik anlatımıyla sinema tarihine adını altın harflerle şimdiden yazmış durumda. Gerçek olaylara dayanan tarihsel bir intikam öyküsünü konu alan film, 14. Yüzyıl Fransa’sının barbarlığını ve vahşetini dönemsel bir panorama çizerek geniş bir perspektifle izleyiciye takdim ediyor. Dramatik bir performans eşliğinde sunulan ve mum ışığıyla seyirciyi büyüleyen teatral sahneler ise, efsane yönetmen Stanley Kubrick’in (iç mekân çekimlerinde sadece doğal ışık kullanarak çektiği) klasik yapıtı Barry Lyndon’a bir saygı duruşunda bulunuyor. İhanet hikâyesinin ardında bizlere savaşın acımasızlığını ve yıkıcılığını aktaran yapımda; şerefi elinden alınmış dirayetli bir kadının, cesaretini ve gücünü muhteşem bir performans ve olağanüstü bir görsel atmosferle aktarıyor.




FİLMİN KONUSU

Arkadaşlıkları ölümcül bir rekabete dönüşen Sir Jean de Carrouges ve Jacques Le Gris, aralarındaki husumeti Kral Charles VI’nın huzurunda Fransa’nın son onaylanmış düellosu ile çözecektir.

Ödüllü oyuncu kadrounda; Matt Damon, Adam Driver, Ben Affleck, Jodie Comer, Harriet Walter, Alex Lawther, Marton Csokas, William Houston, Oliver Cotton, Aurélien Lorgnier, Tallulah Haddon ve Nathaniel Parker gibi yıldız isimler yer alıyor.



EPİK BİR YAPIM

Son Düello filminin görkemli Orta Çağ atmosferini yansıtan çekimleri; İrlanda’da ve Fransa’nın Dordogne bölgesindeki en heybetli ve en iyi muhafaza edilmiş saraylarından birisi olan Beynac Şatosu’nda ve Fontaine-Les Sorel Şatosu’nda, ayrıca Sainte-Mondane bölgesindeki Fénelon Şatosu, Paris sokakları olarak gördüğümüz sahneler ise Fransa’nın en güzel şehirlerinden olan Monpazier’de ve 1100 yıllık Karolenjler kilisesinin üzerine inşa edilen, Fransa’nın doğusundaki Bourgogne’daki Berzé-le-Châtel Şatosunda gerçekleşti. Filmdeki benzersiz görselin, destansı anlatımın ardında büyük bir emek ve sabır saklı. Şöyle ki; eşsiz görsel atmosferleri ve kusursuz sinematografik bakış açısı ile bilinen Ridley Scott, bu yapımda da Akademi Ödülü adayı görüntü yönetmeni Darius Wolski’ye sahneyi çekim için bırakmadan önce, bizzat kendisi dört kamerayı açılarından ışığına varıncaya kadar tüm detaylarıyla düzenliyor ve ardından dört kamera operatörüne çekim için devrediyor.



EŞSİZ KOSTÜM TASARIMI

Kostümlere büyük önem veren usta yönetmen, daha önceki iki Orta Çağ filminden (“Kingdom of Heaven” ve “Robin Hood”) sonra bu yapım içinde birlikte çalıştığı kostüm tasarımcısı Janty Yates ile birlikte ilk defa bu film için tüm vücudu kaplayan zırhlar tasarladı. 14.  yüzyıldan günümüze tam takım zırh kalmadığından, bu dizaynlar için New York’taki Metropoliten Sanat Müzesi’nde sergilenen, Fashensctok isimli Orta Çağ stilinden ilham aldılar. Son olarak filmin orijinal müziği Altın Küre ve Grammy ödüllerine aday gösterilmiş ünlü İngiliz besteci Harry Gregson-Williams tarafından bestelendi. İçlerinde ünlü ses sanatçıları ve müzisyenlerin bulunduğu büyük bir orkestra ve koro tarafından icra edilen bu besteler için, Britanya’nın önde gelen sopranolarından Grace Davidson, meşhur kont tenor Lestyn Davies gibi isimler yer aldı. Bu solistlere Londralı vokal topluluğu Voces8 eşlik etti ve (Gregson-Williams’ın deyimiyle) ortaya eşsiz saflıkta bir ses ve dengesi muhteşem besteler çıktı.

The Last Duel filmi Marguerite de Carrouges’ın 600 yıl önceki yaşanmışlıklarını ve aile trajedisini temel alıyor, ancak Ridley Scott’ın epik ve efsanevi anlatımı izleyiciyi adeta Orta Çağ’ın erkek egemen ve karanlık dünyasına götürerek o kaotik dönemi adeta seyirciye yaşatıyor.

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY