25 Eylül 2021 Cumartesi

KARANLIK ZİHNE AÇILAN PSİKOPATOLOJİK KAPI "MINDHUNTER"




ZİHİN AVCISI

Netflix’in usta yönetmen David Fincher imzasını taşıyan Mindhunter, FBI tarihinin efsane haline gelmiş özel ajanı John Douglas ve Amerikalı yazar Mark Olshaker’in aynı adlı kitabından uyarlanan bir suç ve dram dizisi. Zihin avcısı, 1970’lerin sonunda iki FBI ajanının en ürkütücü ve dehşet verici olayları incelediği ve dünyada bir ilk olan “Psikolojik Profil Çıkarma” yöntemini kullanarak onlarca polisiye vakayı çözmesi sonucunda suç bilimine katkı sağladığı bir dönemi anlatıyor. Dizi süresince izleyici; sosyolojinin kurucularından Émile Durkheim’in sapkınlık etiketleme teorisi gibi çığır açıcı toplumsal ve kolektif olguları irdelediği başyapıtı ‘İntihar’dan, 20. yüzyılın en önemli Amerikalı sosyoloğu Erving Goffman’a ve Psikanaliz Biliminin kurucusu aynı zamanda Derinlik Psikolojisi’nin üç büyük kurucu isminden birisi olan Sigmund Freud’a varıncaya kadar onlarca bilim adamına değiniyor. Güçlü bir karanlık atmosfer eşliğinde sunulan yapımda, dönem son derece kaotik ve gizemli bir dokuyla izleyiciye aktarılıyor. Dizide; psikolojik profil uygulamasına öncülük eden FBI ajanlarının seri katillerle yaptığı çarpıcı görüşmeler, gerçek hayattaki röportajların ses kayıtları baz alınarak kelimesi kelimesine uyarlanmıştır. Bu durum gerçek olaylara dayanan yapımın, izleyici üzerindeki psikolojik etkisini fazlasıyla arttırıyor ve gerilim atmosferinin yükselmesine neden olarak izleyiciyi adeta dizinin ürkütücü evreninde bir tutsak haline getiriyor.



 

FİLMİN KONUSU

Gerçek olaylara dayanan Mindhunter dizisi; 1970’lerde Federal Soruşturma Bürosun’nun ‘Davranış Bilimi Birimi’nin iki ajanı Holden Ford ve Bill Tench, şiddet suçu mahkûmlarıyla görüşüp, onların davranışlarını tasnif ediyorlar ve çıkarttıkları sonuçlar sayesinde suç biliminde yeni ve ufuk açıcı olan ‘Psikolojik Profil’ çıkarma yöntemini bulurlar. Ülkeyi gezip polislere FBI tekniklerini öğreten ikili, bu yöntem sayesinde polisin birçok seri katili yakalamasını ve davaları çözmesine yardımcı olur.

Yaratıcıları arasında David Fincher, Charlize Theron ve Joe Penhall’ın bulunduğu dizinin oyuncu kadrosunda; Jonathan Groff, Holt McCallany,Anna Torv, Hannah Gross, Sonny Valicenti, Stacey Roca, Joe Tuttle, Cotter Smith, Cameron Britton ve Michael Cerveris yer alıyor.



 

ŞEFFAFLIK TOPLUMU

Zihin Avcısı, zanlılarla yapılan gerilim yüklü görüşmelerin yanı sıra çağın sosyolojik yapısına ve ırk ayrımcılığı gibi sorunlarına da değiniyor. Özellikle FBI bünyesi üzerinden gördüğümüz; şirket içi hiyerarşik yapılanma, toplumsal statüler arası farklar (Statü Piramidi) ve alt-üst ilişkisi gibi olgular dönemin Sosyo-Kültürel sistemine ve toplumsal yapıya ait önemli bilgiler sunuyor. Anlatıda; FBI’ın üst düzeyindeki, yöneticilerinden Ted Gunn gibi şeflerin, çalışan ekibe bir yandan dost gibi yanaşırken öte yandan ekip içerisinde çalışanların birbirlerini takip ettirerek kendi çıkarı için adamları kullanıyor. Yani bir nevi her şeyden haberdar olarak şeffaflık sağlıyor. Bu da bizi Güney Koreli yazar, filozof ve kültür kuramcısı Byung Chul Han’ın Şeffaflık Toplumu kavramına götürüyor. Byung Chul Han, günümüz toplumuna dair derinlikli tespitler sunduğu eserinde; “Şeffaflık toplumsal süreçlerin tümünü kapsayan ve onları köklü bir değişikliğe uğratan sistematik bir zorlamadır.” diye belirtir. Aslında burada Ted Gunn karakterinin kişileri kullanarak kendi çıkarları açısından bir tür şeffaflık sağladığını ve bununla birlikte sistematik bir zorlama dayattığını görüyoruz.



 

DELİLİĞİN PATOLOJİSİ

Amerikalı aktör Cameron Britton, muhteşem bir performans eşliğinde canlandırdığı Yamyam lakaplı seri katil Edmund Kemper rolüyle, En İyi Konuk Erkek Oyuncu dalında Primetime Emmy Ödülü’ne aday gösterildi. Ed Kemper karakteri dizide fazla yer almamasına karşın en çok akılda kalan sahneleri bu karakterin oluşturduğunu görüyoruz. Çünkü FBI’ın efsane haline gelmiş olan özel ajanı John Douglas, işlenen suçların ardındaki gerçek nedenleri ortaya çıkartmak için ilk olarak Edmund’u sorgulayıp onun zihnine giriyor ve burada çocukluğuna dair sıra dışı bilgiler buluyor. Bunlar arasında özellikle çocukluğunda ebeveyninden eziyet görmesi ajan Douglas açısından birçok sorunun açıklığa kavuşmasını sağlıyor. Sigmund Freud, akıl hastalıkları ve çeşitlerini incelediği ‘Psikopatoloji’ adlı eserinde, ”Döven kişinin (yani babanın) aynı kaldığı ama dövülen çocuğun bir başka çocuğa dönüştüğü”nden bahseder. Edmund Kemper’ın durumunda baba figürü yok ancak onun yerine konulan kişinin yani annesinden eziyet gördüğü ve sorunların bununla başladığı anlatılıyor. Yapımda ajan Douglas’ın dikkatini çeken bir başka noktanın ise, Edmund Kemper’ın sanılanın aksine çok zeki ve akıllı olmasıdır. Gerçek hayatta da Edmund Kemper, 2.06 metrelik boyu ve yüksek IQ'su ile tanınmaktadır. Yirminci yüzyılın en büyük düşünürlerinden birisi olan Fransız filozof, sosyal teorist ve psikolog Michel Foucault, ‘Deliliğin Tarihi’ adlı yapıtında; “İnsan aklı, bilgeliğe nazaran delilikten ibarettir. Büyük ölçekte ölçülen her şey delilikten başka bir şey değildir. Yani delilik, ancak bir akla atfen vardır.” der. Burada Edmund Kemper’ın deli ruhunun ve şiddet takıntısına rağmen Foucault’nun bahsettiği deliliğin yanındaki akıl kavramının varlığının özellikle dikkat çektiğini görüyoruz.



 

KRİMİNAL ZİHİN

Mindhunter dizisinin çekimleri, ünlü RED Epic Dragon kamera üreticisi, yönetmen David Fincher için özel olarak geliştirdiği ve türünün tek örneği olan RED Xenomorph ile yapıldı. Ayrıca ‘Mindhunter’ kitabının yazarı olan FBI ajanı John Douglas, dizinin dayandığı suç bilim tarihinde çığır açan profil oluşturma yöntemleri yazar Thomas Harris’e ‘Kuzuların Sessizliği’ kitabını yazarken ilham verdi. Aynı zamanda ajan Douglas, 1991 yapımı ‘The Silence of the Lambs’ filminin çekimlerinde danışman olarak hizmet verdi. Yapımda felsefi kavramların yanı sıra efsane Afro-Amerikan boksör Muhammed Ali’nin ismiyle dünya boks tarihine geçmiş Rope-a-dope adlı dövüş tekniğinden de bahsediliyor. 30 Ekim 1974 yılında ‘The Rumble in The Jungle’da Ali’nin George Foreman'a karşı kullanmış olduğu ve o günden bu güne kadar Muhammed Ali adı ile özdeşlen bir boks tekniği ve dövüş stratejisidir. Netflix’in gerilim, suç ve dram türündeki Mindhunter dizisi, sizleri korkunç zihinlerin dehlizlerinde sürükleyecek olan güçlü bir psikolojik gerilim yapımı.

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY

 Kaynakça

1.Michel Foucault, Deliliğin Tarihi, çev. Mehmet Ali Kılıçbay, Ankara: İmge Kitabevi Yayınları, 2015 

2.Byung Chul Han, Şeffaflık Toplumu, çev. Haluk Barışcan, İstanbul: Metis Yayınları, 2020

3.Sigmund Freud, Psikopatoloji, çev. Dr. Hakan Atalay, İstanbul, Payel Yayınevi, 2013


MASAL DİYARINA ÜRKÜTÜCÜ BİR YOLCULUK "NIGHTBOOKS"

 


EN KORKUNÇ MASAL

J.A. White’ın aynı adlı eserinden uyarlanan Netflix yapımı Nightbooks, 19. yüzyılın popüler Alman masal yazarı Grimm Kardeşler’in, klasikleşmiş olan karanlık peri masallarını modernize bir halde bizlere sunuyor. Film, korku öykülerine takıntılı bir çocuğun, kötü kalpli bir cadı tarafından kaçırılmasını ve kendisine her gece ürkütücü öyküler anlatması için hapsedilmesini konu alıyor. Bu hikâye bizleri, Orta Çağ’da kaleme alınan Orta Doğu kökenli Binbir Gece Masalları’na götürüyor. Eserde Şehrazad karakteri, hayatta kalabilmek için Şah Şehriyar’a her gece hikâyeler anlatarak plan kurar. Tıpkı filmde de Alex ve Natacha karakterleri üzerinden bir benzerine rastladığımız gibi. Ayrıca filmde Yasmin isminde bir karakter de bulunmaktadır. Bu karakterin ismi de, “Alaaddin’in Sihirli Lambası” masalındaki Prenses Yasemin’den gelmektedir. Bu masal, Binbir Gece Masalları’yla anılır ancak orijinal Arapça metnin bir parçası değildir. Binbir Gece Masalları’nı Avrupa’da ilk çeviren kişi Fransız şarkiyatçı ve arkeolog Antoine Galland, bu masalı Suriyeli Maruni bir hikaye anlatıcısı olan Antun Yusuf Hanna Diyab ’dan almış ve Fransızca çeviriye eklemiştir. Bu nedenle filmde Yasmin karakterinin hikâyenin merkezinde değil, Alex ve Natacha karakterlerini besleyen bir yan karakter olduğunu görüyoruz.




FİLMİN KONUSU

Korku öykülerine meraklı olan Alex, cadı Natacha tarafından kaçırılarak sihirli bir dairede tutsak edilir. Her gece ürkütücü bir masal anlatmazsa, yeni arkadaşıyla birlikte korkunç cadının elinde mahsur kalacaktır.

Yönetmen koltuğunda David Yarovesky’nin oturduğu yapımın oyuncu kadrosunda; Winslow Fegley, Lidya Jewett, Krysten Ritter, Jess Brown, Mathieu Bourassa, Khiyla Aynne ve Stephen R. Hart yer alıyor.




GRİMM MASALLARI VE BABİL KİTAPLIĞI

Netflix’in Nightbooks yapımında, hikâyenin daha sonra ‘Hansel ve Gretel’ masalının modernize bir haline evrildiğini ve karakterlerin buna göre konumlandığını görüyoruz. Ayrıca Natacha karakteri, Alex’ten anlattığı korku öykülerinin kötü bir sonla bitmesini istiyor. Grimm Masalları’nın çocuklar için sadeleştirilmiş olmayan orijinal metinleri de, kan donduracak kadar korkunç sonlarla bitmektedir. Alex karakteri, cadı Natacha’nın kütüphanesine girdiğinde kendisini devasa bir kitaplık karşılıyor. Burada ise, 20. Yüzyıl Latin Amerika edebiyatının mihenk taşı olarak anılan ve “Büyülü Gerçekçilik” akımının önde gelen temsilcilerinden Arjantinli yazar Jorge Luis Borges’in, sonsuzluğu sembolize eden ve uçsuz bucaksız kitap dehlizlerinden oluşan “Babil Kitaplığı” öyküsü ve adıyla bütünleşen kavramı bizleri karşılıyor. Bu kitaplık, sonsuza dek cadının esiri olarak mahsur kalan çocuğun çektiği ebedi azap duygusunu simgeliyor. Yapımcıları arasında fantastik-korku türünün ustalarından Sam Raimi’nin de bulunduğu Nightbooks, gerilim ve korku dolu bir masal dünyasının kapılarını aralayan bir Netflix yapımı. Her ne kadar aile ve çocuk filmi olarak lanse edilse de, küçük yaştaki çocuklara ürkütücü gelebilecek sahneler olduğunu söylemekte fayda var.

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY


24 Eylül 2021 Cuma

BÜYÜLEYİCİ BİR MÜZİKAL “YÜKSEKLERDE (IN THE HEIGHTS)”

 


BROADWAY’DEN BEYAZPERDEYE

Broadway’de yıllarca kapalı gişe sahnelenerek rekor kıran ‘Hamilton’ müzikaliyle akıllara kazınan Lin-Manuel Miranda, bu defa Grammy ve 4 Tony ödüllü In The Heights müzikal-oyunundan uyarlanan aynı adlı yapımla ortalığı kasıp kavurmaya devam ediyor. Başarıları saymakla bitmeyen Lin Manuel Miranda’nın; Pulitzer ödülü, 3 Tony ödülü, 2 Grammy, Emmy ve bir de “MacArthur Dahi” ödülü bulunuyor. Film; Dominik Cumhuriyeti’nden, New York’a gelerek Bodega (şarap evi) işleten sempatik, Usnavi karakterinin sevgi dolu hikâyesini konu alıyor. Sıla hasreti, aidiyet ve göçmenlik kavramlarının işlendiği yapımda, özellikle Amerikan Rüyası temasının hikâyenin merkezinde yer aldığını görüyoruz. Göçmenlerin yaşadığı sıkıntı ve zorluklara da değinen filmde, kapitalist sistemin topluma dayattığı güçlüklerin de ayrıca altı çiziliyor. Olağanüstü bir görsel ve farklı etnik kültürlerin harmanlandığı, Afro-Latin Amerikalıların kusursuz dans kareografileriyle bezeli olan In The Heights, sizlere büyüleyici bir dünyanın kapılarını aralatacak muhteşem bir müzikal.



FİLMİN KONUSU

Sempatik genç Usnavi, New York’un Washington Heights mahallesinde büyükannesinden miras kalan bir şarap evi işletmektedir. Dükkânı kapatıp memleketi Dominik Cumhuriyeti’ne dönmeyi düşünen Usnavi’nin hayalleri, komşusu Vanessa’nın hayatına girmesiyle değişecektir.

Yönetmen koltuğunda Jon M. Chu’nun oturduğu yapımın oyuncu kadrosunda; Anthony Ramos, Corey Hawkins, Leslie Grace, Melissa Barrera, Olga Merediz, Jimmy Smits, Daphne Rubin-Vega, Stephanie Beatriz, Dascha Polanco, Lin-Manuel Miranda ve Marc Anthony bulunuyor.



IN THE HEIGHTS

Warner Bros. ve HBO Max ortaklığı altında izleyiciyle buluşan In The Heights, romantik ve dram türlerinin harmanlandığı güçlü bir müzikal olarak hafızalardaki yerini alıyor. Ancak 2 saat 23 dakikalık süresi, müzikal türünü sevmeyenlere uzun bir süre olarak gelebilir.

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY


YAŞAM VE ÖLÜM ARASINDA "AFTERLIFE OF THE PARTY"

 




CAN ÇIKAR HUY ÇIKMAZ

Netflix’in fantastik yapımı Afterlife of The Party; Hayatı partilerden ibaret olan delidolu bir kızın, öldükten sonra dünyaya dönerek hatalarını telafi etmesini esprili ve dramatik bir dille anlatıyor. Başta izleyiciyi yaşam ve ölüm arasında geçen Dickensvari bir modern zamanlar miti karşılıyor. Özellikle Cassie karakterinin, Koruyucu Meleği Val ile birlikte yaptığı doğaüstü yolculuk; bizlere Charles Dickens’ın 1843 tarihli klasik romanı “Bir Noel Şarkısı”ndaki “Ebenezer Scrooge” karakterinin hayaletlerle yaptığı fantastik seyahatleri anımsatıyor. Ancak hikâyenin sonradan, başrollerini Patrick Swayze, Demi Moore ve Whoopi Goldberg’in paylaştığı 1990 yapımı The Ghost filmini anımsattığını ve öykünün de bu yöne evrildiğini görüyoruz. Bir olgunlaşma hikâyesi de diyebileceğimiz Afterlife of The Party’de, Cassie adlı karakterin belli bir ruhsal gelişim sağladıktan sonraki noktada insanlara iyiliklerde bulunuyor. Burada (filmde de kitabı gösterilen) İngiliz çocuk edebiyatı klasiklerinden gökten şemsiyeyle inen Mary Poppins mitindeki gibi, zor durumdaki insanlara yardım elini uzattığı görülüyor.  




FİLMİN KONUSU

Yaşamı sadece eğlence ve partilerden ibaret olan delidolu genç kız Cassie, talihsiz bir kaza sonucu hayatını kaybeder. Ancak Cennete gidebilmek için önce dünyadaki hatalarını telafi etmelidir.

Yönetmen koltuğunda Stephen Herek’in oturduğu filmin oyuncuları arasında; Victoria Justice, Midori Francis, Robyn Scott, Adam Garcia, Timothy Renouf, Gloria Garcia, Spencer Sutherland ve Kiroshan Naidoo yer alıyor.




GÖKTEKİ MELEK

Dostluk ve arkadaşlık kavramlarının önemine değinen filmde, güvenilir olmanın da özellikle altı çiziliyor. Romalı filozof, siyasetçi ve düşünür Marcus Tullius Cicero, Platon’dan (Eflatun) ilhamla yazdığı ‘Dostluk Üzerine’ adlı eserinde, sarsılmaz dostluğun temelinin güvenilir olmak olduğunu belirtir. Filmde Cassie ve Lisa karakteri arasındaki dostluk ilişkisinde de, itimat etmek ve güvenme kavramlarının her şeye baskın çıktığını görüyoruz. Fantastik, komedi ve dram türündeki Afterlife of The Party, sizlere eğlence ve mizah dolu bir dünyanın kapılarını aralatacak orta derecede bir Netflix yapımı.

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY