29 Nisan 2017 Cumartesi

ÇEMBER (THE CIRCLE)


18 milyon dolar bütçeyle çekilen ‘Çember/The Circle’ vizyondaki yerini aldı. Dave Eggers’ın aynı adlı çok satan romanından uyarlanan film bilim kurgu/gerilim türünde. Genç oyuncu Emma Watson ve efsane isim Tom Hanks’in bir arada olması seyirciyi ilk cezbeden mesele elbette. Emma Watson, artık ‘Harry Potter’ serisindeki şeker büyücü kız kimliğinden iyice sıyrılmış durumda ve zirveyi ele geçiren isimler arasında yer alıyor. Tom Hanks’in Çember’de çizdiği hem mizahi hem de güçlü şirket kurucusu Eamon Bailey karakteri muazzam nitelikte. Öyle ki zaman zaman Steve Jobs ve Elon Musk’ın tarzını anımsatıyor. ‘Çember’de anlatılan hikaye iki katmandan ilerliyor. Yani hikaye iki temayı işliyor; birinci tema ‘Amerikan Rüyası’. Başlangıçta genç bir kızın başarısı sayesinde (bir nevi Amerikan Rüyası misali) şirkette hızla yükselişine tanık oluyoruz. Filmin ikinci yani ana teması ise kişisel özgürlüğün sınırları üzerine kurulu. Kişisel özgürlüğün sınırları denildiğinde en büyük isim ise Edward Snowden. Eski CIA ve NSA çalışanı ABD’li Edward Snowden, dünya çapındaki dinleme ve gözleme bilgilerini/ belgelerini ‘The Guardian’ ve ‘Washington Post’a sızdırması dünya çapında olay olmuştu. 

Edward Snowden, insanların özel hayatlarının kayıt altına alınmasına karşı çıkıp tepkisini göstermişti. ‘Çember’de aynı tepkiye Mae ve Ty karakterleri üzerinden tanık oluyoruz.


Filmin Konusu

Mae Holland, hayatının fırsatını yakalayıp teknoloji ve sosyal medya şirketi ‘Çember’de çalışmaya başlar. Şirkette gösterdiği azim ve başarı sayesinde kısa sürede yükselir. Şirketin kurucusu Eamon Bailey, Mae’de bulunan cevheri görür ve bunu değerlendirmek için Mae’yi bir deneye sokar. Deney şöyle gerçekleşir; Mae, günün 24 saati kameralar tarafından sosyal medyada takip edilecektir. İnsanlar her an Mae’nin ne yaptığı ve nerede olduğunu bilecek ve ona ulaşabilecektir. Her ne kadar başta deney ilginç gözükse de, sonrasında kişisel özgürlüğünün sınırlarını zorlayacaktır. Filmin başrollerinde Tom Hanks, Emma Watson ve John Boyega bulunuyor. Yönetmenliğini James Ponsoldt’ın üstlendiği filmin senaryosu Dave Eggers ve James Ponsoldt’a ait.


 “Büyük Birader Seni İzliyor”

Günümüzde, teknoloji ve sosyal medya her ne kadar insan hayatı üzerinde büyük bir etkiye sahip ve büyük bir alan kaplasa da, sınırlar aşıldığında zorlukların da başladığı ‘Çember’de görülüyor. Hikaye oluşumunda edebiyatın anti-ütopya/distopya eserlerinden büyük oranda yararlanılmış. En büyük etki elbette İngiliz yazar George Orwell’ın ‘1984’ adlı romanı. Kitapta bulunan “Büyük Birader Seni İzliyor (Big brother is watching you)” kavramı. ‘Big Brother’, kısaca toplumda her insanın göz hapsinde olmasını ve özgürlüğün kısıtlanmasını belirtiyor. ‘Çember’de bu olaya şirketin kurucusu Eamon’un, Mae’nin üzerine yerleştirdiği 24 saat kayıt altındaki kamera ile tanık oluyoruz. 


Kamera Arkası

-Filmin tamamı Amerika’nın Kaliforniya eyaletinde çekildi.
- Tom Hanks, 2016 yapımı ‘Kral için Hologram (A Hologram For The King)’ın ardından ikinci defa Dave Eggers romanından uyarlanan bir filmde oynuyor.
- Eamon Bailey rolü için Tom Hanks’i, kitabın yazarı Dave Egger önerdi.
Film, bilim kurgu ve teknoloji meraklılarının severek izleyeceği bir yapım. Klişe filmlerden bıktıysanız ‘Çember’in sizi etkisi altına alacak ilginç bir film olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

İyi Seyirler Dilerim
Efe TEKSOY

26 Nisan 2017 Çarşamba

YAŞAM (LIFE)



Film insanoğlunun daha önce hiç karşılaşmadığı bir üstün zeka karşısındaki mücadelesini konu alıyor. Uzayda kaçacak yeri kalmamış bir mürettebat, Calvin adlı kana susamış yaratıkla baş başa kalıyor. Sonrasında gelişen olaylar Yaratık (Alien) serilerindeki kovalamaca sahnelerini hatırlatıyor. Calvin’in gelişim süreci; 2009 yılında çekilen ‘Deney: DNA (Splice)’ filmindeki Dren adlı yaratığı anımsatıyor. Aynı gelişim dönemlerine ‘Yaşam’da da tanık oluyoruz. Film klasik korku- bilimkurgu türündeki yapımlara bir yenisini ekliyor. Eğer uzay istasyonunda kovalamaca sahnelerine meraklıysanız tavsiye edebileceğim bir yapım. Ama midesi sağlam olanlar için diyerek bir parantez açmak istiyorum. Zira filmde epey kan ve gerilim sahneleri mevcut.


FİLMİN KONUSU

‘Uluslararası Uzay İstasyonu’ üyesi 6 astronot, Mars’tan getirilen bir örneği inceler. Bu örnek Mars’ta yaşam olduğuna dair bir kanıttır. Araştırmalar ilerledikçe, beklenmedik sonuçlar ortaya çıkar. Zira mürettebat ölüm kalım mücadelesi verecektir. Yönetmen koltuğunda Daniel Espinosa’nın oturduğu filmin başrollerinde; Rebecca Ferguson, Ryan Reynolds, Jake Gyllenhaal var.



KAMERA ARKASI

- Ryan Reynolds, ‘Yaşam’da ana karakteri canlandırmayı istedi. Ama çekimleri aynı dönemde oynadığı ‘The Hitmans Bodyguard (2017)’ filmiyle çakışınca, yan rolü kabul etmek zorunda kaldı.
- ‘Yaşam’, Jake Gyllenhaal’ın oynadığı ilk uzay filmi.
- ‘Yaşam’, ‘Karayip Korsanları Salazar’ın İntikamı (2017)’ filmiyle rekabetten kaçınmak için vizyon tarihinde değişiklik yaptı. ‘Columbia Pictures’ yapım şirketi 24 Mart 2017 tarihini uygun gördü.

İyi Seyirler Dilerim
Efe TEKSOY

BU DÜNYANIN DIŞINDA (THE SPACE BETWEEN US)



Mars’ta doğan ve büyüyen ilk insan Gardner Elliot’ın hayatının anlatıldığı film, bilim-kurgu ve romantik tür arasında gidip geliyor. ‘Bu Dünyanın Dışında’, temel olarak 16 yaşına kadar Mars’ta yaşayan Gardner’ın, sonrasında sevdiği kızı internet sayesinde Dünyadan bulmasını konu alıyor. Burada verilen “aşk mesafe tanımaz”mesajı filmin en önemli yerini oluşturuyor. Çünkü sevgi söz konusu olduğunda, mesafe gezegenler arası olsa da… Engel teşkil etmediğini görüyoruz. Ama Mars gezegeninin yer çekimi koşullarına alışık olan Gardner, Dünya’ya geldiğinde bir takım sorunlar yaşıyor. Hikayenin burasında yönetmen ‘tersine çevrilme’ yapıyor. Yani izleyicinin duygu, ruh hali ve heyecan kutuplarını tersine çevirerek beklentisini bozuyor. Bir nevi izleyiciyi ters köşeye düşürüyor.
‘Bu Dünyanın Dışında’ büyük beklentilere girmezseniz izleyebileceğiniz güzel bir film.


FİLMİN KONUSU


Mars’ta insan kolonisi kurmak için yola çıkan uzay mekiğinin içinde Sarah Eliot adlı hamile bir kadın vardır. Sarah,  Mars’a iniş yapıldıktan sonra çocuğu Gardner Eliot’ı doğurur ve ölür. Mars’ta kalan ve 16 yaşına gelen Gardner, dünyaya dair okudukları dışında hiçbir bilgisi olmasa da meraklı bir gençtir. Dünyaya gönderilen Gardner, bünyesinin dünya atmosferine uygun olmadığını öğrenir. Ama tanıştığı güzel kız Tulsa, kendisinde var olduğunu bilmediği duyguları keşfetmesini sağlar. Peter Chelsom’un yönetmen koltuğunda oturduğu filmin bütçesi 30 milyon dolar. Filmin başrollerinde; Asa Butterfield (Ender’s Game), Britt Robertson (Tomorrowland) ve Gary Oldman yer alıyor.


KAMERA ARKASI

-Okul çekimleri New Mexico- Albuquerque’ da bulunan Highland Lisesi’nde yapıldı.  Bazı sahnelerin çekiminde okul yöneticileri ile ‘Devlet Film Komisyonu’ arasında anlaşmazlıklar yaşandı.
 
- Çekimlerin bir kısmı New Mexico- Spaceport Amerika’da yapıldı. Burada 400’den fazla çalışan, mürettebat ve oyuncu yer aldı.
 
-Filmin ‘Youtube’da yayınlanan tanıtım videolarında; internet ünlüsü Lele Pons ve oyuncu Joey Graceffa görünüyor.

İyi Seyirler Dilerim
Efe TEKSOY

HİZMETÇİ (THE HANDMAIDEN)

Galli yazar Sarah Waters’ın romanından uyarlanan Hizmetçi vizyondaki yerini aldı. Ünlü Güney Koreli yönetmen Chan-Wook Park’ın yönettiği film bizi 1930’ların Kore’sine götürüyor. Film genel olarak gotik bir atmosfere sahip. Ayrıca bu atmosferi pornografik öğeler ve eşcinsel eğilimler katarak farklı bir noktaya taşıyor. Yönetmen kendine has tarzıyla 3 bölümden oluşan hikayeyi her bölümde farklı karakterin bakış açısından veriyor. ‘Hizmetçi’, gizem ve intikam filmi severler için kaçırılmayacak bir yapım.


FİLMİN KONUSU

1930’ların Kore’sinde, dolandırıcı Fujiwara kendisini kont olarak tanıtarak leydi Hideko’nun servetini ele geçirmeye çalışır. Yankesici Sook-Hee’yi tutarak Hideko’yu kendisine aşık etmesi konusunda anlaşır. Ama işler hiç de planladığı gibi gitmez. Yönetmenliğini Chan-Wook Park’ın yaptığı film Galli yazar Sarah Waters’ın ‘Fingersmith’ adlı romanından uyarlandı.


KAMERA ARKASI
 

- Filmin Korece adı (Ah-Ga-Ssi) ‘Leydi’ anlamına geliyor. Bu anlam Lady Hideko karakterine yapılan bir atıftır.
- Koreli oyuncuların; senaryoyu okuyabilmesi ve Japonca konuşabilmesi için Japon bir öğretmen ders verdi.
- Sook-He karakterini canlandıran oyuncu Tae-Ri Kim,1.500 kişi arasından seçildi.
- Filmin 1. bölümünde görün ahtapotlu pornografik tablo, Japon sanatçı Katsushika Hokusai’nin 'The Dream of the Fisherman's Wife’(1814) tablosudur. Ayrıca 2. bölümde okunan öykü ‘Jin Ping Mei’ adlı Çin klasik erotik öyküsüdür.
- Lezbiyen sevişme sahnelerinde tüm çalışanların seti terk etmeleri istendi. Sadece bir kadın personel mikrofonu tuttu. Çekim uzaktan kumandalı bir kamera ile yapıldı.

İyi Seyirler Dilerim
Efe TEKSOY

Aşkın Krallığı ( A United Kingdom)

Film Bostwana devletinin ilk Başkanı Seretse Khama ve karısı Ruth Williams’ın biyografik yaşam hikayesini konu alıyor. Burada gerçek sevginin gücüne tanık oluyoruz. Her ne kadar çıkan engeller diplomatik olsa da aşk hepsinin üstesinden gelmeyi başarıyor. ‘Aşkın Krallığı’na sadece aşk filmi demek haksızlık olur. Çünkü hikayede aşkın yanı sıra siyasetin insan yaşamı üzerindeki etkisine tanık oluyoruz. Ayrıca beyaz bir kadının siyah bir adama aşık olduğu için halkın tepkisiyle karşılaşması izleyici için gerçekten yürek burkan bir olay. Oyuncu David Oyelowo ‘Selma’(2014) filmindeki ‘Marthin Luther King Jr.’ rolüyle biyografik yapımlarda ne kadar başarılı olduğunu göstermişti. ‘Aşkın Krallığı’nda ise oyunculuk performansını daha da arttırdığına tanık oluyoruz.



FİLMİN KONUSU


1947 yılında Bostwana’nın prensi Seretse Khama, Londra’ya eğitim görmek için gider. Bir partide tanıştığı İngiliz kadın Ruth Williams ile ilişkisi, diplomatik engellere rağmen evlilikle sonuçlanır. Bu durum Birleşik Krallık’ın himayesinde bulunan Bostwana’nın kral veliahtı Seretse için birçok sorun çıkartır. Karısı Ruth’un beyaz olması hem Bostwana’da hem de İngiltere’de tepkiyle karşılanır. Seretse’nin yönetimde olan amcası tahttan feragat etmesini ister. Üstüne İngiltere’ye sürgüne gönderilir. Ama Seretse, aşkından vazgeçmeyecektir. Film Bostwana devletinin ilk Başkanı Seretse Khama ve karısı Ruth Williams’ın gerçek yaşam hikayesini konu alıyor. Başrollerinde David Oyelowo ve Rosamund Pike yer alıyor.


KAMERA ARKASI

- Gerçek hayatta yaşamış olan prens Seretse Khama’nın torunu, filmde kısa bir rol alıyor.

- Bostwana halkı yapım şirketinin filmde görünme teklifine sıcak baktı. Çekimin ilk gününde 3.000 kişi başvurdu.

- Filmde görünen Seretse ve Ruth’un yaşadığı ev, gerçek hayatta yaşamış olan Seretse ve Ruth’un eviydi.

İyi Seyirler Dilerim
Efe TEKSOY


Baraka (The Shack)

20 milyon dolar bütçeyle çekilen ‘Baraka’ vizyondaki yerini aldı. Filmde, küçüklüğünde babasından gördüğü eziyetler ve yetişkinliğinde yaşadığı travmatik olay (kızının kaybolması/kaçırılması) sebebiyle Tanrıya inancını kaybetmiş bir adamı (Mack Philips) görüyoruz. Sonrasında gelişen olaylarda Tanrıdan gelen bir davet ve ‘Kutsal Üçlem/Teslis’ şeklinde yani baba-oğul ve kutsal ruh olarak belirmesine tanık oluyoruz.

Bu temanın 2007 yılındaki ‘Dünyalı (The Man From Earth)’ filminden alıntı yapıldığı belli oluyor. ‘Dünyalı’ filminde Tanrı, insan suretine karşımıza çıkıyor ve bilinen gerçeklerin aslında göründüğünden farklı olduğunu anlatıyordu. Tıpkı ‘Baraka’ filminde olduğu gibi. Yapımda görünen Tanrı ve ‘Kutsal Üçlü’; Mack Philips’in babası ve kızını kaçıran adamın aslında göründüğünden farklı olduklarını söylüyor. Ayrıca izleyiciye insanları yargılamadan önce durup düşünmesi gerektiği konusunda mesaj veriyor. 

Film genel olarak merak uyandırıcı bir hikâye anlatıyor. Yer yer durağan olması seyirci üzerinde olumsuz etki yaratsa da izlemeye değer olduğunu düşünüyorum.



FİLMİN KONUSU

Mack Philips, karısı ve 3 çocuğuyla mutlu bir aile hayatı yaşar. Gittikleri kampta, küçük kızı Missy kaçırılır. Kızının öldüğünü düşünerek inzivaya çekildiği sırada bir mektup alır. Gönderenin Tanrı olduğundan şüphelenir. Mektupta Missy’nin kaybolduğu yer olan barakaya dönmesi istenir. Mack, her şeyi göze alır ve barakaya doğru yola çıkar. Orada bulacakları hayatını tamamen değiştirecektir. Sam Worthington ve Octavia Spencer’ın başrollerinde oynadığı filmin yönetmeni Stuart Hazeldine.


KAMERA ARKASI

- Çekimler 8 Haziran 2015’te Kanada-Vancouver’da başladı.
- Film, Kanadalı yazar William P. Young’ın aynı adlı romanından uyarlandı.
- 2005 yılında William P Young, 3 işte çalışıyor ve 6 çocuğundan 4’üyle 900 m karelik bir evde oturuyordu. Her gün yaptığı 40 dakikalık tren yolcuğunda çocuklarına Tanrı hakkındaki düşüncelerini anlatacağı bir roman yazmaya başladı. Çocuklarına bir armağan alacak parası olmadığı için bu kitabı hediye etti. Sadece ailesi ve birkaç arkadaşının okuyacağını düşünüyordu. Ama  ‘Baraka’ kitap olarak basıldı ve dünya çapında 20 milyondan fazla satış rakamına ulaştı.

İyi Seyirler Dilerim...
Efe TEKSOY

PATRON BEBEK (THE BOSS BABY)

‘Patron Bebek’, hem küçüklere hem de büyüklere hitap eden eğlenceli bir animasyon. Film, çocukların ebeveynlerine yönelttiği ‘Bebekler nereden geliyor?’ sorusunu çok güzel işlemiş ve ilginç bir hikâye ortaya çıkarmış. Yapım, aslında bebeklerin (normal bebekler ve patron bebekler olmak üzere) ikiye ayrıldığını anlatıyor. Patron bebekler, küçük bir bebek görüntüsünde olmasına rağmen aslında ‘Baby Corp’ adlı şirkette çalışan birer iş adamı. İçtikleri özel formül içeren süt, onların büyümesini engelliyor ve küçük kalmalarını sağlıyor. Burada, İskoç roman yazarı ‘J.M Barrie’nin ‘Peter Pan’ romanında bulunan temadan yararlanıldığı belli oluyor. Peter Pan karakteri, olmayan ülke/neverland adındaki bir yerde hiç büyümeden yaşar. Tıpkı ‘Patron Bebek’te olduğu gibi. Yapım birçok çocuk filmi ve çizgi filme gönderme yapıyor. Kovalamaca sahnelerinde, karakterlerin giydiği kıyafetler arasında: ‘Mary Poppins’, ‘Teletabiler (Teletubbies)’, ‘Powerpuff Girls’ gibi filmlere göndermeler olduğunu göreceksiniz.


PATRON BEBEK (THE BOSS BABY)
 
Tim Templeton, 7 yaşında anne ve babasıyla mutlu bir hayat sürmekteyken kardeşi olacağı haberini alır. Bu haber mutlu günlerinin sonu olur. Ama doğan kardeş hiç de diğer bebeklere benzemez. Giyim kuşamı, konuşması ve hareketleri büyük insan gibidir. Tim Templeton, kardeşiyle güçlerini birleştirerek ‘Puppy Şirketi’ başkanının kurduğu planları alt üst edecektir.


KAMERA ARKASI 
 
-Patron Bebek’in ilk fragmanı/tanıtım filmi 29 Mart Dünya Patronlar Günü’nde yayınlandı.
 
-Patron Bebek’, Dream Works yapım şirketinin yaptığı 34. Uzun metrajlı animasyon filmi.
 
-Filmde patron bebeğin söylediği “Kurabiyeler iş bitirenler içindir!” sözü aslında bir göndermedir. Patron Bebeğin orijinal seslendirmesini Alec Baldwin yaptı. Alec Baldwin’in, 1992 yapımı ‘Glengarry Glen Ross’ filminde oynadığı karakter “Kahve iş bitirenler içindir!” der.

İyi Seyirler Dilerim
 
Efe TEKSOY

OTOPSİ (THE AUTOPSY OF JANE DOE)


Film, içerisinde yoğun olarak barındırdığı kesme-biçme sahneleriyle midesi sağlam bir izleyici kitlesine hitap ediyor. Baştan düşük bütçeli olduğunu kabul ederek ve beklentiye girmeden izlerseniz sıkılmayacağınıza eminim. Filmin aslında en büyük esin kaynağı David Cronenberg’in 1988 yapımı ‘Ölü İkizler (Dead Ringers)’. ‘Ölü İkizler’ filmindeki otopsi uzmanı ikiz kardeşler ‘Otopsi’ filminde baba-oğul olarak karşımıza çıkıyor. Elbette çok daha basite indirgenmiş bir versiyonu olarak. Filmin neredeyse tamamının tek mekânda geçmesi doğal olarak korku unsurlarını azaltıyor. Korku olarak başlayan film zamanla gerilim türüne dönüşüyor. Usta oyuncu Brian Cox ve Emile Hirsch her ne kadar mükemmel bir rol çıkarsalar da… Yönetmen filmi biraz aceleye getirmiş gibi gözüküyor.


FİLMİN KONUSU

Tommy ve oğlu Austin birlikte çalışan adli tıp memurudur. Austin, babasını yalnız bırakmak istemese de kız arkadaşıyla hayatını birleştirmek için planlar yapar. Bunu babasına açıklayacağı akşam evlerinde bulunan morga bir ceset getirilir. Vücudunda hiçbir iz ve yaraya rastlanmayan kadın cesedi hakkında her şey belirsizdir. Cesedin kimliğini tespit etmek için çalışmaları onları tehlikeli ve gizemli bir yolculuğa çıkaracaktır. Yönetmenliğini Andre Ovredal’ın yaptığı filmin oyuncuları arasında Biran Cox, Emile Hirsch ve Ophelia Lovibond yer alıyor.


KAMERA ARKASI

-Brian Cox’un oynadığı Tommy rolü başta Martin Sheen’e teklif edildi. Ama zaman çatışmaları nedeniyle teklifi reddetmek zorunda kaldı.
-Stephen King, yapım için: “Alien (Korku filmi serisi)’ ve David Cronenberg’in erken dönem filmlerine rakip bir korku filmi. İzleyin, ama yalnız değil!” dedi.
-Norveçli yönetmen Andre Ovredal, izlediği 2013 yapımı ‘Korku Seansı’ filmi korku filmi yapmasına en büyük esin kaynağı oldu. ‘Korku Seansı’nı izledikten sonra hemen ajansını aradı ve onlara iyi bir korku filmi senaryosuna ihtiyacı olduğunu belirtti. Ajans,1 ay sonra ‘Otopsi’ filminin senaryosunu Andre Ovredal’e sundu. Ovredal hemen çalışmalara başladı.

İyi Seyirler Dilerim
Efe TEKSOY

'Şirinler 3: Kayıp Köy (Smurfs: The Lost Village)'

Belçikalı çizer Pierre Culifford’un popüler çizgi serisi Şirinler, bir kez daha beyazperdeye uyarlandı. Bu defa yapımcılar serinin önceki bölümlerinde olduğu gibi canlı oyuncular/live action kullanmak yerine tamamen animasyon olmasını uygun gördü.Hikaye, şirinlerin kayıp bir köyü gösteren bir harita bulması ve yol boyunca başlarına gelen maceraları konu alıyor.
Sıkılmadan izlenebilecek bir yapım olduğunu söyleyebilirim. Daha önce hiç şirinler izlemediyseniz endişe etmenize gerek yok. Çünkü film, karakterleri ve genel olarak şirinlerin temasını baştan anlatıyor/tanıtıyor ve çok güzel bir giriş yapıyor. Şirinlerin tek dişi/kadın karakteri ‘Şirine’nin nasıl dünyaya geldiğini açıklayarak merak edilen soruya cevap veriyor. Şirine, Gargamel adlı kötü adamın şirinleri ele geçirmek için bir plan için yaratıldığı anlatılıyor.



Burada ‘Yunan Mitolojisi’nden yararlanılmış. Şöyle ki, Yunan tanrılarının başı Zeus, Hephaistos adlı tanrıdan kil ve su kullanarak bir kadın yaratmasını ister ve kadının yaratılışı mitolojide bu şekilde anlatılır. ‘Tıpkı Şirinler 3: Kayıp Köy’ filminde olduğu gibi. Filmde de Şirine (yani ilk kadın şirin), Gargamel tarafından kilden yaratılır.

FİLMİN KONUSU

Şirinler Köyü’nde her şey normal giderken bir harita ortaya çıkar. Bu harita şirinlere benzer yaratıkların olduğu Kayıp Köy’ün yerini gösterir. Şirin baba, kayıp köy efsanesine inanmaz, ama Şirine, Sakar ve Güçlü Şirin’i yanına alarak yasak ormana doğru yola çıkar. Haritayı haber alan kötü kalpli Gargamel, ‘Kayıp Köy’ün peşine düşer. Şirinlerin, Gargamel’den önce köye ulaşması gerekir.‘Şirinler 3: Kayıp Köy’ toplamda 911 milyon dolar gişe yapan Şirinler serisinin yeni filmi. 60 milyon dolar bütçeyle çekilen animasyonun yönetmenliğini Kelly Asbury yapıyor.


ŞİRİNLER VE KOMÜNİZM TARTIŞMASI

Şirinler filminin yıllarca komünizm propagandası yaptığı söylenerek birçok ülkede yasaklandı…Peki Şirinler’de yer aldığı öne sürülen komünizm işaretleri nedir?... Hemen söyleyeyim; Şirinler’in orijinal adı ‘Smurfs’ aslında ‘Socialist Mens Under Red Father’ (Kızıl Baba’nın Yönetimi Altındaki Sosyalist Adamlar) ifadesinin baş harfleridir denir. Kızıl baba burada Şirin baba oluyor. Yani ‘Komünizm’in kurucusu Karl Marx ( şirin babanın taktığı şapkanın komünizmin rengi kırmızı olması bu iddiaları güçlendird). ‘Gözlüklü Şirin’ ise Lev Troçki adlı siyasetçi ( gözlüklü şirin, eski fikirlerle hareket ettiği için sık sık şirinler köyünden kovulur, tıpkı Lev Troçki’nin SSCB’den kovulması gibi). Aynı kıyafetleri giymeleri eşitlik ilkesini savunuyor denildi. Şirinler köyünde tek bir ibadethane (cami, kilise vs.)  bulunmaz. Peki bu düşünceler/dedikodular nereden çıkıyor. Hemen söyleyeyim; Şirinler’in yaratıcısı/çizeri Pierre Culifford, Şirinler’i çizdiği dönemde Amerika ve Sovyet Rusya arasında gerginlik vardı. Bu da iki farklı kutubun oluşmasına yol açtı. Pierre Culifford, Amerika’ya mesaj vermek için çizdiği öne sürüldü. Üstüne Amerika’da da Şirinler’in yasaklanması bu iddiaları daha da güçlendirdi.



KAMERA ARKASI

-Başta Şirin baba karakterini John Goodman’ın seslendirmesi düşünülüyordu.
 
- Serinin önceki 2 filminde mavi olan ‘Şirin Meyveleri’ bu filmde mor renkte. 1980’lerde ‘Şirinler’ çizgi roman serisinde ise kırmızıydı.
- Serinin 2. Filmi vizyona girmeden önce Şirinler 3’ün çalışmalarına başlanmıştı.
 
Film, ailecek gidip eğlenerek izleyebileceğiniz bir yapım. 3 boyutlu olması bu eğlenceyi daha da arttırıyor.

İyi Seyirler Dilerim
Efe TEKSOY

Sessizlik (Silence)


Oscar ödüllü yönetmen Martin Scorsese’nin son filmi ‘Sessizlik/Silence’ vizyondaki yerini aldı. Japon yazar Shusaku Endo’nun çok satan romanından uyarlanan yapım 46 milyon dolar bütçeyle çekildi. Film başladığı an, adının neden ‘Sessizlik’ olduğunu anlıyorsunuz. Scorsese, izleyiciyi öyle bir ruh durumuna sokuyor ki, izlerken kıpırdasanız sanki Japonlar sizin burada olduğunuzu anlayacak ve saldıracak/ yakalayacak hissi yaşatıyor. Baştan söyleyeyim film fazlasıyla ağır ilerleyen bir yapım.

Film Hristiyanlığın yasak olduğu dönemde, Japonya’ya Hristiyanlığı tanıtmak için giden 2 cizvit papazını anlatıyor. Burada yaşadıkları zorluk, eziyet ve işkenceleri çok derin bir şekilde işliyor. Filmde Cizvit papazlarının gördükleri işkenceler için bir nevi inancın sınanması diyebiliriz. Shusaku Endo, burada bulunan inancın sınanması temasını Fransız yazar Alexandre Dumas’tan almış. Dumas'nın, 1844’te yazdığı ‘Monte Kristo Kontu’ kitabında Edmond Dantes karakteri işkence görür ve bir nevi inançla imtihan olur. Tıpkı ‘Sessizlik’ filminde Rodrigues ve Garupe karakterlerinin sınanması/imtihanı gibi. Filmde Garupe karakteri zorla inançsızlığa itilir ve Hristiyanlığı reddetmesi istenir. Sonrasında kendisine giydirilen Japon kimonosunda/giysisinde haç işaretine benzer desenler olduğu görülüyor. Burada, ne kadar baskı yapılırsa yapılsın insanın yüreğinde bulunan inancı elinden alamazsınız, etki edemezsiniz mesajı veriliyor.

Filmin Konusu

17. yüzyılda 2 rahip onlara akıl hocalığı yapan Ferreira adlı rahibin Japonya’da dinini reddettiği haberini alır. Bu iddiaya inanmayan rahipler hocalarını bulmak ve kendi gözleriyle durumu görmek için Japonya’ya gider. Burada inançlarını gizleyen Hristiyanlarla karşılaşırlar ve onlara yardım eli uzatırlar. Ama Japonlar, rahipleri beklediklerinden çok daha farklı bir şekilde karşılayacaktır. Yönetmenliğini Martin Scorsese’nin yaptığı filmin senaryosu Jay Cocks’a ait. ‘Sessizlik’ Japon yazar Shusaku Endo’nun aynı adlı romanından beyazperdeye uyarlandı.


Kamera Arkası

-Filmin çekimleri 72 günde tamamlandı.
-Oyuncu Adam Driver, rol için (13 kilo çekim öncesi ve 9 kilo çekim sırasında) 22 kilo verdi.
-Liam Neeson rol için 9 kilo verdi.
-Film Roma’da 400 cizvit rahibe izletildi.
-Filmin prömiyeri Vatikan’da yapıldı.

Scorsese filmleri uzun süreye sahip olur ve konuları yoğun bir şekilde işler. Eğer sabırlı ve dikkatli bir izleyiciyseniz bu film tam size göre. Martin Scorsese’nin başyapıtlarına bir yenisini eklediğini söyleyebilirim.

İyi Seyirler Dilerim
Efe TEKSOY

KAPAN (GET OUT)


5 milyon dolar bütçeyle çekilen korku filmi ‘Kapan’ vizyondaki yerini aldı. ‘Kapan’, yönetmen Jordan Peele’in ilk uzun metraj film çalışması. Buna rağmen çok büyük bir başarı elde etti. Şöyle ki; Jordan Peele, ‘Kapan’ın 100 milyon dolar gişe hasılatını (ilk uzun metraj filmiyle) aşan başarısı sayesinde ilk Afro-Amerikalı yazar/yönetmen oldu.


Filmin Konusu

Siyahi genç Chris, beyaz kız arkadaşı Rose ile mutlu bir ilişkisi vardır. Rose, birgün Chris’i ailesiyle tanışmak için davet eder. Chris, gittiği kasabada siyahilerin birer birer kaybolduğunu fark eder. Bunun üzerine bir adam Chris’e bir an önce kaçması öğütünde bulunur. Ama bu çok kolay olmayacaktır. Filmin yönetmenliğini ve senaristliğini Joran Peele yapıyor. Başrollerinde; Daniel Kaluuya, Allison Williams ve Bradley Whitford var.


Irkçılığın Soğuk Yüzü

‘Kapan’, her ne kadar korku/gerilim türünde bir yapım olsa da aslında alt metninde ırkçılık konusunu işliyor. Filmde bazı ırkçılık mesajları doğrudan/yüzeysel olarak verilirken bazı mesajlar ise alt metinde/saklı veriliyor. Örneğin; ‘Kapan’ filminin posteri, 1995 yapımı ‘Protesto/La Haine’ filminin posteri referans alınarak yapıldı. Bunun sebebi her iki filmde de ırkçılık konusunun işlenmesi. Bir diğer önemli detay ‘Kapan’ın açılış jeneriğinde çalan müzik. Şarkının sözleri Svahili dilinde “Skiliza Kwa wahenga” yani “ Atalarınızı dinleyin” anlamına geliyor. Ardından şarkının sözleri “ Kötü şeyler geliyor” sözleriyle devam ediyor. Burada filmin daha başında kötü şeylerin olacağı mesajı izleyiciye veriliyor. Bir başka ayrıntı ise Chris, yatak odasında kız arkadaşı Rose ile konuşurken omuzunun üzerinde “Chris ölmüş” yazısı görülür.


Renklerin Önemi

Bir başka ayrıntı Chris’in kız arkadaşı Rose’un “Armitage” soyadı. Yönetmen burada 20. Yüzyıl Amerikalı korku yazarı Howar Philips Lovercraft’a saygı duruşunda bulunmuş. Lovercraft, 1929’da yayınlanan ‘Dunwich Dehşeti’ adlı korku hikayesinde bulunan bir karakterin soyadı “Armitage”dır. Peki yönetmen neden onca korku yazarından Lovercraft’ı seçti. Sebebini hemen söyleyeyim, çünkü Lovercraft eserlerinde ırkçı bir tutuma sahip olarak bilinir ve bu yüzden birçok tartışmanın merkezinde kalmış bir yazardır. ‘Kapan’da ırkçılık konusunu merkeze aldığından Lovercraft’ın burada ne kadar büyük bir anlam ifade ettiği görülüyor. Filmde siyahlara karşı ırkçı bir tutum sergileyen Rose Armitage karakteri, bir sahnede süt ve renkli mısır gevreğini karıştırmadan yer. Burada Rose’un renklilerle, renksizleri karıştırmaması ırkçılığa dair bir mesaj veriyor


‘Kapan’ korku/gerilim türü hayranlarının severek izleyeceği ve hayran kalacağı bir yapım. Müzikleri korku yönetmeni Alfred Hitchcock’un klasik filmlerini anımsatıyor. Eğer klişe korku filmlerinden bıktıysanız  ‘Kapan’ tam size göre bir film…
 
İyi Seyirler Dilerim
Efe TEKSOY
 

‘Kayıp Şehir Z (The Lost City of Z)’


‘Kayıp Şehir Z’, efsane film serisi ‘Indiana Jones’a esin kaynağı olmuş bir adamın 1. Dünya Savaşı öncesinde geçen gerçek yaşam öyküsünü anlatıyor. Film boyunca İngiliz kaşif Percy Fawcett, Amazon’un balta girmemiş ormanlarında ölüm ve yaşam arasında bulunan ince çizgide ilerliyor. Amazon’a yolculuk, başta macera içerdiği için kulağa hoş/güzel geliyor. Ama filmi izlediğinizde ne tür zorluklar içerdiğini görüyorsunuz. Percy Fawcett, kayıp ve keşif edilmemiş bir medeniyetin peşine düşüyor. Hatta keşfetme amacı bir süre sonra saplantı haline geliyor. Öyle ki, bu uğurda ölümü bile göze alacak kadar. Film macera tutkunlarının severek izleyeceği bir yapım. Ama uzun süresi izleyiciyi yer yer sıkabiliyor. Amazon ormanında ve nehrinde geçen sahneler 1979 yapımı Francis Ford Coppola’nın Kıyamet/Apocalypse Now filmini anımsatıyor. 


Filmin Konusu

Percy Fawcett, amazon ormanlarının balta girmemiş bölgelerini araştıran bir kaşiftir. Keşif gezisi sırasında gelişmiş bir medeniyete ait izlerle karşılaşır. Bulduğu kanıtlar, bilim çevrelerinde farklı tepkilerle karşılanır ve alay konusu olur. İddiasını kanıtlamak için araştırmalara devam eden Percy Fawcett, yanına eşi Nina, oğlu Jack ve yardımcısı Henry’i de alarak Z adı verilen kayıp şehre doğru yolculuğa çıkar. Filmin senaristliği ve yönetmenliği James Gray’e ait. David Grann’in aynı isimli romanından uyarlanan film, Percy Fawcett’ın gerçek öyküsünü anlatıyor. Başrollerinde; Charlie Hunnam, Robert Pattinson ve Sienna Miller yer alıyor.


Yitik Medeniyet

‘Kayıp Şehir Z’, her ne kadar gerçek bir hikaye olarak tanıtılsa/lanse edilse de, anlattığı hikaye edebiyat eserlerinden ve kült filmlerden büyük oranda esinlenmiş. En büyük esin kaynağı ise, 1979’da yönetmen Coppola’nın beyazperdeye aktardığı İngiliz yazar Joseph Conrad’ın ‘Karanlığın Yüreği’(1899) adlı kitap. Eğer Coppola’nın ‘Kıyamet’ filmini izlerseniz benzer sahnelerin ne kadar çok olduğunu göreceksiniz. Filmde görülen Amazon nehri sahneleri Conrad’ın kitabında Kongo gölü olarak verilmişti. İlkel görünen ama aslında ileri bir medeniyetin temsilcisi kabile reisi, ‘Karanlığın Yüreği’nde Kongo’da ilkel kabileler arasında yaşayan Kurtz karakterinden esinlenilmiş. 


Filmin alt metninde anlatılan bir başka ayrıntı ise şu şekilde; Percy Fawcett’ın keşifleri bilim çevrelerinde alay konusu oluyor. Burada Percy Fawcett, aydın bir toplumun göstergesi konumunda yer alıyor. Fawcett’a, inanmayan bilim adamları ise burjuva sınıfının çöküşünü temsil ediyor. Çünkü, inanılmayan/dalga geçilen Fawcett’ın keşifleri gelecekte dünyayı bir adım ileri götürüyor ve kayıp bir medeniyetin varlığını ortaya çıkarmasına öncü oluyor. 



Kamera Arkası

-Film çekiminde çok fazla silah sesi ve patlama vardı. Rahatsız olan halk/çiftçiler, yerel gazete ve TV kanallarına şikayette bulundu.
- Charlie Hunnam, rol için 19 kilo verdi.
-Yönetmen James Gray, Amazon ormanlarında geçen çekim sahnelerine tavsiye almak için Francis Ford Coppola’ya yazdı. Coppola, bu soruya çok kısa bir cevap verdi; “Gitme!”. Copplola, 1979 yapımı ‘Kıyamet’ filmi için Roger Corman’a danıştığında aynı tavsiyeyi almıştı.

​İyi Seyirler Dilerim

Efe TEKSOY

15 Nisan 2017 Cumartesi

Hızlı ve Öfkeli 8 (The Fate Of the Furious)





 ‘Hızlı ve Öfkeli’ serisinin 8. filmi hız tutkunlarıyla vizyonda buluşuyor. Çekimleri New York, İzlanda ve Küba’da gerçekleştirilen filmin bütçesi 250 milyon dolar. Aksiyon meraklılarının bir an önce filme gitmelerini tavsiye ediyorum. Zira ‘Hızlı ve Öfkeli 8’ izleyiciye hayal edebileceğinin ötesinde bir heyecan/adrenalin yaşatıyor. Yüksek bütçeli patlama sahneleri izleyiciyi adeta koltuğa çiviliyor. Bir diğer dikkat çeken detay ise Deckard (Jason Statham) ve Hobbs (Dwayne Johnson) karakterlerinin aralarında yaşadığı mizahi rekabet. Bu sahneler seyirciyi gülmekten kırıp geçiriyor. Öyle ki hem aksiyon keyfi yaşayıp hem de kahkahalara boğuluyorsunuz. “Serinin önceki filmlerinden iyi mi?” diye soracak olursanız. Rahatlıkla söyleyebilirim ki bu film aksiyon çıtasını olabilecek en üst seviyeye yükseltmiş.


ADRENALİN PATLAMASI

Yıllarca suça bulaşmış olan ekip, artık sakin ve suçtan uzak bir hayat sürer. Ekibin yavaş yavaş dağılmaya başladığı sırada Dom ve Letty evlenip balayına gider. Ardından Chiper adlı tehlikeli bir kadın, Dom’u hedef alır. Onu ailesinden ve sevdiği insanlardan uzaklaştırır. Tekrardan suça bulaşmaya ikna eder. Dom’u durdurmanın ve ailenin dağılmasını engellemenin tek yolu ekibin tekrardan bir araya gelmesidir. Toplam 3.896 milyar dolar gişe yapan ‘Hızlı ve Öfkeli’ serisinin 8. filmi vizyonda. Filmin oyuncu kadrosunda; Vin Diesel, Dwayne Johnson, Jason Statham, Luke Evans ve Charlize Theron yer alıyor. Yönetmenliği F. Gary Gray’in yaptığı yapımın senaryosu Chris Morgan ve Gary Scott Thompson’a ait.


KAMERA ARKASI

-‘Hızlı ve Öfkeli 8’, bu güne kadar İzlanda’da çekilen en büyük aksiyon ve patlama sahnesini içeriyor.
-Filmin bir sahnesinde Deckard (Jason Statham), Hobbs (Dwayne Johnson) karakterine “Herkül!” diye sesleniyor. Bu bir göndermedir. Dwayne Johnson, 2014 yılında ‘Herkü (Hercules) adlı gişe rekorları kıran filmde başrol oynamıştı.
-Filmde, Hobbs(Dwayne Johnson) karakteri 16 yıl aradan sonra polisliğe geri dönemeyeceğini belirtir. Bu 16 yıldır devam eden ‘Hızlı ve Öfkeli’ serisine bir göndermedir.
- ‘Hızlı ve Öfkeli’ serilerinde film bitiminde çıkan ek sahne bu filmde yer almıyor.

İyi Seyirler Dilerim
Efe TEKSOY