26 Ekim 2021 Salı

DESTANSI BİR SEKSENLER BAŞYAPITI “SCARFACE’’

 




YARALI YÜZ

Usta yönetmen Brian De Palma imzasını taşıyan 1983 yapımı Scarface, tüm zamanların en iyi mafya filmleri arasında gösterilen başyapıtlardan biri olma özelliğini taşıyor. Senaryosunu Oliver Stone’un, Amerikalı yazar Armitage Trail’in 1929 tarihli aynı adlı romanından uyarladığı film, Fidel Castro dönemi’nde Küba’dan Miami’ye göç ederek suç imparatorluğunun başına geçen sinemanın mihenk taşı karakterlerinden Tony Montana’nın ihtiras dolu hikâyesini konu alıyor. Yirminci yüzyılın önemli düşünürlerinden olan postmodern felsefenin öne çıkan isimleri Gilles Deleuze ve Félix Guattari‘nin “Yersiz-Yurtsuzlaşma” kavramını merkezine alan yapımda, Tony Montana üzerinden görüyoruz ki; kapitalist sistemin belli bir paradigması ya da merkezi tarafından yönlendirilemeyen karakterin, hedeflediği suç iktidarına doğrudan bu minvalde ilerler. Ayrıca Tony Montana, zirveye ulaşmak için istek güdüsüyle dolu olan bir karakterdir ve bu istenç onun tüm yapısına nüfuz etmiştir. Güç arzusunun beraberinde güç istencini de getirdiği karakter üzerinden görülmektedir. Alman felsefesinin en büyük filozoflarından Friedrich Nietzsche, yaşamın en temel gerçeği olarak adlandırdığı bir düşünce öğretisi olan ‘’Güç İstenci’’nde, mikro ve makro kozmosu kaplayan bu kavramın, canlıların daha fazlası olmak ve hâkimiyeti elinde bulundurmak için arzuladığını eserinde her yönüyle derinlemesine işler.



FİLMİN KONUSU

Yaralı Yüz filmi; 1980’li yıllarda Miami’de Kübalı bir mülteci olan Tony Montana’nın, suç dünyasındaki hızlı yükselişini, hırs ve açgözlülüğe nasıl yenik düşüşünü anlatmaktadır.

Yönetmen koltuğunda Brian De Palma’nın oturduğu yapımın oyuncu kadrosunda; Al Pacino, Michelle Pfeiffer, Steven Bauer, Mary Elizabeth Mastrantonio, Robert Loggia, Miriam Colon, F. Murray Abraham, Paul Shenar, Harris Yulin, Ángel Salazar, Arnaldo Santana, Pepe Serna, Al Israel, Dennis Holahan, Mark Margolis, Michael Alldredge, Ted Beniades ve Michael P. Moran yer alıyor.



ŞEYTANİ KÖTÜLÜĞÜN SIRADANLIĞI

Acımasız Tony Montana, suç dünyasında yükselebilmek için her tür tehlikeye karşı gözü kapalı dalarak, hiç çekinmeden onlarca kötülüğü ve gaddarlığı adeta bir canavarmışçasına gözler önüne seriyor. Yirminci yüzyılın önde gelen filozoflarından Almanya doğumlu Yahudi kökenli Amerikalı siyaset bilimci Hannah Arendt, düşünme ve muhakeme yeteneğinin yok olmasıyla beraber kötülüğün nasıl sıradan hale geldiğini irdelediği eseri “Kötülüğün Sıradanlığı”nda, Nazi Almanyası’nda Yahudileri toplama kamplarına ve gettolara nakil işlemlerinden sorumlu ve Yahudi soykırmının mimarı olarak anılan SS yetkilisi Adolf Otto Eichmann ı ele alır. Aslında Eichmann’ın duygusuz ve bilinçsiz bir şekilde sadece verilen emirleri hiç çekinmeden yerine getiren bir görevli olduğunu; “Davalının kendisini bir insan olarak değil de sadece bir görevli olarak hareket etmesine, bu görevde kendisinin yerine kuşkusuz başka birisinin de olabileceğine dayanak savunması… Sadece istatiksel olarak bekleneni yaptığını.” Sözleriyle açıklar. Filmdeki Tony Montana karakterinin de, (tıpkı Arendt’in eserinde belirttiği gibi) büyük bir soğukkanlılıkla ve acımasız bir biçimde sadece ‘’Suç imparatorluğu’’na hâkim olabilmek için tüm kötülükleri yaptığını ve bu doymak bilmez hırsın sonunda onu yıkıma götürdüğünü görüyoruz.




KUSURSUZ DÜNYA

Usta oyuncu Al Pacino’nun inanılmaz bir performans sergilediği filmde Tony Montana karakterinin girdiği dünya, acımasızlığın ve kötülüğün adeta şekil bulmuş bir hali olarak karşımıza çıkıyor. İktidarı elde edebilmek için geçilmesi gereken çetrefilli ve tehlikeli yollarla bezeli olan filmdeki bu kötülük evreni, adeta içerisine giren her bireyi tutsağı haline getiriyor. Fransız sosyolog ve filozof Jean Baudrillard; gerçekliğin katlinin öyküsü olarak yorumladığı “Kusursuz Cinayet” adlı eserinde, kötülüğün şeffaflığını ve cinayetin öğelerini sergilemektedir. Baudrillard; “Eğer her şey kusursuz olsaydı, açıkçası dünya var olmazdı ve kötü bir rastlantıyla kusursuzluk niteliğine yeniden kavuşsaydı, varlığı açıkça son bulurdu.” diyerek eksiksiz bir dünyanın imkânsızlığını belirtir. Filmde de aynı şekilde doğruluk ve dürüstlükten uzak olan Scarface evreninin, Baudrillard’ın bahsettiği kusursuzluk olgusunu yansıttığı görülüyor.




AMERİKAN RÜYASININ ÇÖKÜŞÜ

Sinema tarihinin unutulmaz klasik yapımları arasındaki anıtsal yerini almış olan dram ve suç türündeki epik film Scarface, güçlü oyuncu kadrosu ve Amerikan rüyasının hazin sonuna abidevi bir örnek teşkil eden finaliyle hafızalardaki yerini almış durumda.

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY


KAYNAKÇA:

1.Hannah Arendt, Kötülüğün Sıradanlığı-Adolf Eichmann Kudüs’te, çev. Özge Çelik, İstanbul: Metis Yayınları, 2017.

2. Jean Baudrillard, Kusursuz Cinayet, çev. Nevmettin Sevil, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2012.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder