15 Nisan 2023 Cumartesi

DAMIEN CHAZELLE SİNEMASI VE SOFİSTİKE BİR AMERİKAN RÜYASI “BABİL (BABYLON)”

 


Paramount Pictures, Marc Platt, Wild Chickens, Organism Pictures yapımı Babylon, 95. Akademi Ödülleri’nde 3 dalda Oscar ve 76. BAFTA Ödülleri’nde 3 dalda adaylıkla yılın öne çıkan yapımlarından birisi. Whiplash (2014), La La Land (2016) ve First Man (2018) filmleriyle adını duyuran Oscar ödüllü sinema yapımcısı Damien Chazelle’in yazıp-yönettiği 1920’lerin Los Angeles’ında geçen film; büyük bir hırs ve muazzam bir aşırılık hikayesi olarak Hollywood’un ilk zamanlarında, kontrolsüz bir çöküş ve ahlaksızlık döneminde birkaç karakterin yükselişini ve düşüşünü konu alıyor.

Yıldız isimlerden oluşan güçlü oyuncu kadrosunda; Oscar Ödüllü aktör Brad Pitt, BAFTA ve Oscar adayı oyuncu Margot Robbie, Diego Calva, Jean Smart, Jovan Adepo, Li Jun Li, P.J. Byrne, Lukas Haas, Olivia Hamilton Tobey Maguire, Max Minghella, Rory Scovel, Katherine Waterston, Flea, Jeff Garlin, Eric Roberts, Ethan Suplee, Samara Weaving ve Olivia Wilde bulunuyor.



YAPIM HAKKINDA

Yazar ve yönetmen Damien Chazelle için Babil, ilk taslağını yazmasından ve uzun süredir tasarladığı efsaneyi hayata geçirmesinden çok uzun süre birçok karakteri çölün kıyısına çeken, önce zihninde kurmaya başladığı, 15 yıllık araştırmanın sonucuyla ilgili Chazzelle şunları söylüyor; “Bir sanat biçimimin, bir sektörün daha yeni ayakları üstünde durmaya başladıkları ilk günlerine mikroskop altında bakmak istedim. Daha derin bir düzeyde ise değişen bir topluma bakma fikrini sevdim. Hollywood, 1920’lerde hızlı ve bazen de sarsıntılı görünen bir dizi değişimden geçmiş. Bazıları kurtulmuş ama birçoğu başaramamış. Günümüzde buna bozulma diyoruz. Bu insanların yaşadıklarına bakınca size o dönemde Los Angeles’ta birçok kişiye cazip gelen türden bir hırsın eşlik ettiği insan bedeli hakkında bir fikir veriyor. O dönüşüm hikayesinin daha önce gördüğümden daha karanlık bir hikayesi var. Sesin gelmesiyle yeni ahlak kurallarının eklenmesinin çok ötesine geçmiş. Nihayet 30’ların Yapım Kuralları zirveye ulaşmış ve serbest bir biçim yeniden düzenlenmiş ve kuralsız camia bugün bildiğimiz küresel kurumsal sektöre dönüşmüş. Bunların hepsi, Los Angeles’ın çoğunlukla kırsal çöl kasabasından 20’lerin başında dünyanın en büyük megapollerinden birine dönüşmesine rastlıyor. Küllerden birçok yeni bina ve stüdyo doğmuş ama insan enkazı da hatırı sayılır orandaymış.”

TRAJİ KOMİK DESTANSI ESER

Sonunda ‘’Babil’’ olacak fikir 2009’da hala kafasında oluşurken Chazelle ilk filmi ‘’Guy and Madeline on a Park Bench’’i yapmış. Focus Features’da Mattthew Plouffe adındaki genç bir yöneticinin ilgisini çok çekmiş. O kadar ki Chazelle’i arayıp görüşmek istemiş. Chazelle’in toplantıda Plouffe’a sunduğu üç fikirden biri sessiz sinemada döneminin doğuşunda geçen, çok karakterli trajikomik bir destansı eser olmuş. Babil’in yapımcısı Plouffe ise  şunları ekliyor; “O zamanda  böyle bir film yapma amacı, sadece boyutu ve maliyetiyle bir kariyer kadar uzakta gibi hissettirmişti. Ama gençtik ve büyük hayaller kurduk. Sonraki yıllarda da dostluğumuz ve kariyerlerimiz gelişirken de ondan bahsetmeyi hiç bırakmadık.”

FİLM ÇILGINLIKLARI

2018 sonbaharından 2019 ilkbaharına kadar Chazelle ve Plouffe boş sinema salonlarında kendilerine ilham vereceğini düşündükleri filmlerin 35 mm kopyalarını özel gösterimlerle izlemişler.Yönetmenlerin sürekli sınırları aşma istemleri, deneyimlerini oldukça büyütmeye zorlamış, Pauline Kail’in “Film Çılgınlıkları” dediği türden filmleri ve yönetmenlerini şöyle açıklıyor: D. W. Griffith’in ‘’Intolerance’’, William Wellman’ın ‘’Wings’’, Jean Renoir’ın ‘’Oyunun Kuralı’’, Robert Altman’ın Nashville, Luchino Visconti’nin ‘’The Leopard’’, Michael Cimino’nun ‘’Avcı’’, Federico Fellini’nin ‘’Tatlı Hayat’’, Orson Welles’ın ‘’Yurttaş Kane’’, Francis Ford Coppola’nın ‘’God Father II ve Apocalypse Now’’, Paul Thomas Anderson’ın ‘’Ateşli Geceler’’ ve Martin Scorsese’nin ‘’Sıkı Dostlar’’. Yapıma yakın bu gösterimlere yapımcı Olivia Hamilton, yapım tasarımcı Florencia Martin, görüntü yönetmeni Linus Sandgren ve kostüm tasarımcı Mary Zophres da dahil olacak ve liste büyüyerek Martin Scorsese’nin ‘’Arka Sokaklar’’, Roman Polanski’nin ‘’Chinatown’’, Wong Kar Wai’nin ‘’Aşk Zamanı’’, Orson Welles’in ‘’Bitmeyen Balayı’’, Terrence Malick’in ‘’Days of Heaven’’, Stanley Kubrick’in ‘’Barry Lyndon’’, Paul Thomas Anderson’in ‘’Kan Dökülecek’’, G. W. Pabst’ın ‘’Pandora’s Box’’, Bob Fosse’nin ‘’Cabaret’’ ve Bernardo Bertolucci’nin ‘’Konformist’’ gibi sinemaseverlerin belleklerinde yer alan filmler de dahil olacaktı.

BİR AMERİKAN DESTANI

Plouffe, filmleri birlikte büyük ekranda izleme deneyiminin çok önemli olduğunu vurgulayarak şunları söylüyor; “Bizim için bu seanslar, kendimize öylesine bir tutkulu çalışmanın eserlerini, asıl amacında olduğu gibi beyaz perdede görmenin nasıl hissettirdiğini hatırlatmak açısından çok önemliydi. Amacımız Hollywood’un ilk dönemi hakkında büyük bir Amerikan destanı yapmaktı.” Chazelle, sessiz film dönemi tarihinin derinliklerine indikçe 1920’lerde yaşayanların geçmişte resmedilenden çok farklı bir şekilde yaşadıkları izlenimine sahip olmuş. Yapımcı Olivie Hamilton o dönem  için şunları söylüyor: “Araştırmaların çoğu beni şoke etti. O dönemin insanları hakkındaki birçok varsayımımı yok etti. Özellikle ollywood, insanların bildiklerinden daha çılgın, daha gürültücü, daha farklı ve daha özgürmüş.”



YAPIM ARAŞTIRMASI

Ortak yapımcı Padraic Murphy, Chazelle’e ön araştırmalarında; zor bulunan unutulmuş röportajları, bilinmeyen sözlü tarihi, film kliplerini ve fotoğrafları bularak çok yardımcı olmuş. Getty Muzesi de Chazelle fotoğraf arşivini açmış. USC’de William Deverell gibi tarihçiler ve Sherwin Dunner gibi müzik koleksiyonerleri Chazelle ve Murphy’e araştırmalarını güçlendirecek ana dokümanları ve kayıtları sağlamış. Sonuçta dönemin Los Angeles’ına ait daha bütüncül bir portre ortaya çıkmış. Bir çöl toplumundan birinci sınıf bir şehre dönüşüm, bazı açılardan bir ‘’Mikrokozma Amerikan Deneyi’’ olmuş. Chazelle tüm bu gelişmelerle ilgili olarak şunları söylüyor; “O açıdan tam bir Amerikan hikayesi. Yabancılardan, satıcılardan, haydutlardan, serserilerden, hayalperestlerden, patent görevlerinden kaçanlardan, şehirlerinden kaçanlardan oluşan bir grup bir çadır kurup sektörü sıfırdan inşa ediyor ve o sektör küresel bir deve dönüşüyor. Ve ondan ortaya çıkan zafer ve trajedi.” Chazelle araştırmasının ilk turunu bitirdiğinde Plouffe’nin espriyle “Bitirme Projesi” dediği 100 sayfalık Word Belgesi olmuş. Film için tüm tohumlar, karakterler için kaynaklar, sahneler için ilhamlar, hikayenin anlatılacağı daha geniş bir tarih tümüyle oradaymış. Chazelle, Aralık 2018’de ve Ocak 2019’da 100 sayfalık o belgeden Babil’in senaryosunun ilk taslağını yazdı. Ardından sonraki birkaç ay boyunca da revize ederek geçirmiş ve Mayıs 2019’da tamamlamış. Plouffe ile Hamilton’a Mayıs’ta yapımcı olarak katılan Marc Platt, bu dev projete nasıl dahil olduğunu şöyle açıklıyor; “Senaryoyu okuduğumda Damien Chazelle dışında kimsenin beni çıkaramayacağı bir yolculuğa çıkmıştım.20’lede ve 30’larda Los Angeles’ta, Hollywood’un sessiz sinema dönemine, konuşmalı film dönemine gittim ve o dünyaya daha önce hiç deneyimlemediğim açıyla baktım. O döneme uygun görünüyordu ama bugüne de uygundu.” Plouffe araya girerek önemli bir ekleme yapıyor: “Covid’in bir kabus gibi geldiğini ve filmde kimlerin olacağını bilmiyorduk. Sadece Hollywood’un en çılgın, yapılması en imkansız senaryosuna sahip olduğumuzu ve ekip olarak onu yapmak için gereken her şeyi yapacağımızı biliyorduk.” Çekimler 12 Temmuz ile 20 Ekim 2021 arasında yapılmış. Film daha önce çalıştıklarına oranla en büyük ölçekli film olmasına rağmen ekip ve çalışanlar Chazelle’le emin ellerde olduklarının bilincindeydi. Film her zaman Damien’ın kafasındadır. Gerçekten tüm kareleri, hikayesini, kamera tasarımıyla bir araya getirme konusunda ve o parçaları her karede bir hikaye anlatacak şekilde birleştirme konusunda eşsiz ve özel bir yeteneğe sahip. Kameradan oyunculuk, müzik ve görsel anlayışı çok az yapımcının yapabileceği biçimde entegre edildi. Onun gerçekten yaratıcı bir yönetmen olduğunu Babil’in her karesinde hissediyorsunuz.



 

BABİL’İN MÜZİĞİ

Babil’in kameraları kayda girmeden yıllarca önce Chazelle uzun süredir birlikte çalıştığı Justin Hurwitz’den Babil’in film müziğini yapmasını istedi. Chazelle, Hurwitz’le ilk olarak ikisi de Harvard Üniversitesi’nde öğrenciyken, Chazelle ilk sinema filmi ‘’Guy and Madeline on a Park Bench’’i yönettiğinde tanıştı. Film aynı zamanda Hurwitz’in ilk film bestesini yapma denemesi olmuştu. Hurwitz o zamandan beri Chazelle’in ‘’Whiplash, Aşıklar Şehri ve Ay’da İlk İnsan’’ filmlerinin müziklerini besteledi. Hurwitz filmin müzikleriyle ilgili olarak şunları söylüyor; “Babil’e kendine özgü bir müzik evreni vermek istedik. Herhangi birini 1920’lerden çıkaracak kadar kronolojik hatası olmayan bir ses olmasını ama aynı zamanda 20’lerin ilginç cazının genel tarifinden de çok farklı olmasını istedik. Çok daha vahşi ve agresif. Kaydedilen ve 20’lerden kalan müziğin o dönemde Los Angeles’ta çalınan müziğin çok küçük bir kesiti olduğunu da unutmamak gerekir. Hiçbir zaman kaydedilmemiş gizli müziği varmış. Olabilecek seslerin derinliğini, çeşitliliğini ve vahşiliğini hayal etmek istedik. Ama hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Hissettiğimiz müzik daha önce sinemada betimlenmedi.”

AVANGART SENFONİ 

Hurwitz ve Chazelle, dönemin müziğini araştırmak için oldukça uzun zaman harcadı. Hem kalan kayıtları hem de nelerin çalındığına dair sözlü tarifleri araştırmışlar. Los Angeles’ın genelde düşünüldüğünden çok daha çeşitli müziklerle ve müzikal tarzlarla dolu olduğunu gördüler. Sadece geleneksel 20’lerin cazı değil aynı zamanda Küba, Meksika, Çin, Orta Doğu, Hawaii, Trinidad, Yunanistan ve diğer yerlerden müziklerle ‘’Avangart Senfoni’’ derlemeleri ve Afrika tarzı vurmalılar, İtalyan operası ve Latin ritimleri ve hatta zaman zaman yeni icat edilen teremin gibi elektronik enstrümanlar yer alıyordu. Chazelle şunları ekliyor; “Filmin müziği için duyulan heyecan kostümler, saç ve makyajlar ve setler için duyulanın benzeriydi. Zamana uygun olmalıydı, kronolojik olarak hatasız olmalıydı ve normalde o dönemden bekleyeceğimiz sınırları gerçekten zorlamalıydık. Daha önce hepimizin gördüğü Çarliston ve Fokstrot danslarının tipik film tasvirlerinin ötesine geçmeliydik. Müzik için ilkemiz şuydu; Bunu önceden gördük mü? Daha önce yapılmış mı? Öyleyse farklı bir şey yapmalıyız.”

HEDONİSTİK DÜNYASINA GEÇİŞ

Sidney’in orkestrası ve müziklerin büyük çoğunluğu için Hurwitz, 1920’ler cazın enstrümantasyonunu kullanmış ama zamansız bir duygu vermek için modern yollar seçti. Diğer parçalarda 100 kişilik orkestra ve sirk müzikleri kullanılmış. Hurwitz; “Bazen House Müzik duygusu vermek için 808 kullandım. Ama diğer zamanlarda duyduğunuz farklı yönlerden gelen o döneme ait enstrümantasyondu. İnleyen trompetler, bağıran saksafonlar, rock’n roll nakaratları ve modern dans ritimleri ile müzik filmin vahşi, hedonistik, dünyasına yeni bir karışım. Sonuç, insanların ‘Babil’ dönemi gibi müzikler duyacağını umuyorum.” Geliştirme sırasında bir senaryodan ve resimli taslaktan çalışan ve daha sonra filmin müziğini yaparken kurgu odasının yanındaki bir ofise taşınan Hurwitz, uzun yıllar birlikte çalıştığı Chazelle ile alışkanlığa dönüşen bir iş birliği tarzıyla iki saatlik orijinal müziği yaratmak için üç yıl harcadı. Hurwitz, bu yoğun çalışmalarıyla ilgili olarak şunları söylüyor; “Bazen Damien’ın tamamladığı senaryoyla ve resimli taslaklarla çalışıyordum. Bazen de yaptığım demolara dayanan resimli taslaklar yapıyordum. Böylece sahnelerin yapımında müzik ile film arasında başından itibaren karşılıklı bir alışveriş söz konusuydu.”



 

DANS İLE BİR KARAKTER YARATMAK

Filmdeki tüm dans sahnelerinin koreografisi Chazelle, Ryan Gosling ve Emma Stone’la birlikte Akademi Ödüllü ‘’Aşıklar Şehri’’nde birlikte çalışan Mandy Moore’a ait. İlk sahnelerden birinde Nellie, sadece ona özel bir dans hareketi sayesinde Wallach’ın partisindeki heyecanlı kalabalık arasında öne çıkmanın bir yolunu bulur. Moore bu konuda şunları söylüyor; “Damien’la birlikte çalışmayı çok seviyorum çünkü hikaye, duygu ve anlatım üzerinden birçok şeyi birbirine bağlamak için dansı kullanır. Ev partisi kargaşa gibi görünse de her şeyin zamanı kamerada ayarlanmıştı ve tüm karakterlerin ne yaptığını bilmesi gerekiyordu bu yüzden aslında her şeyin koreografisi vardı.” Margot Robbie Dans sahneleri, Nellie’yi tanıtmanın ilk yollarından biriydi. Bir karakterle tanışmanın hoş bir yoluydu Chazelle, Robbie ve Moore’a Nellie’nin karakteri için doğru hareketleri bulma özgürlüğünü verdi. Ama bir uyarıyla; genelde 20’lerin pop kültürüyle ilişkilendirilen Çarliston olmayacağını belirten Moore ek olarak şunları söyledi: “Film hakkında ilk konuşmamızda Damien, dansın 20’lerden bekleyeceğimiz gibi olmasını istemediğini belirtti. O yüzden de Çarliston, Swing, Caz, Flapper gibi türleri aklımdan çıkardım.” Robbie için koreografisine giriş, Çarliston gibi aynı Afrikalı tarihi köklere sahipti. Robbie başarısı için şunları söylüyor; “20’lerle ilişkilendirdiğimiz dans hareketlerinin hepsi Afrika dansından alındı. Yani parti sahnesinin temeli buydu. Vinçler ve kameraların çalışması için blokajın koreografisi olsa da özgün Nellie enerjisine sahip başka bir şey bulmayı başardım.”




GEÇMİŞE NOSTALJİK BİR YOLCULUK

Chazelle filmin birçok efektinde uygulamalı yaklaşımda ısrarcı olması gibi setlerin ve mekanların da olabildiğince özgün ve gerçek olmasını istedi. Bu görev için Yapım tasarımcı Florencia Martin’e güvendiğini açıklayan Chazelle şunları söylüyor; “Florencia’nın bu filmin sadece o dönemin Los Angeles’ını değil her stüdyo deneyimini yeniden yaratmak gibi zor bir işi vardı. Bunun içinde de her bir kurgusal film setini yeniden yaratıyorduk. Yani setlerin içinde setlerden bahsediyoruz.’’.Martin ise, History for Hire’in aslında Los Angeles’ta bir aksesuar evi olduğunu, 1920’lerde ışık, kamera ve setlerin nasıl inşa edildiği konularında kitaplarla dolu muazzam bir kütüphanesi bulunduğunu, dönemle ilgili kitaplara bakmanın ve kullandıkları kerestenin ve alçı işinin türünü görmek çok ilham verici olduğunu, filmin geri kalanının yaratımındaki metodolojiye yardımcı kaynak oluşturduğunu açıklıyor. Nellie’nin çekimin ilk gününde adım attığı Kinoscope Stüdyosu Peru’da boş bir toprak alanda sıfırdan inşa edildi ve döneme ait gerçek açık hava stüdyo setlerine göre yapıldı. Martin yoktan var edilen setle ilgili olarak şunları söylüyor; “Kinoscope, bir Yoksulluk Sokağı denilen türden bir stüdyo. O yüzden o günlerde köhne, plansız bir yaklaşımın nasıl olabileceğini göstermek istedik. Sadece aylar veya haftalar önce hiçbir şey yokken, çölde filizlenen bir hayali bir mekandı. Film setindeki herkes, her boyanmış arka plan, hepsi sıfırdan inşa edildi. Daha büyük bir zorluk da hikaye boyunca film yapımına bu açık havada derme çatma yaklaşımın yerini giderek bugünkü devasa sesli çekim stüdyolarına nasıl dönüştüğünü göstermekti.’’

LOS ANGELES SİNEMASI

Chazelle,  Los Angeles şehrinin filmde bir karakter olduğunu ve tüm karakterler gibi kendi içinde bir ayrı bir hikayesi olduğunu vurgulayarak şunları söylüyor: “Florencia ve ekibinin setler ve filmin tasarımı üzerinden şehrin gelişimini göstermeleri gerekti. İnsan hikayelerinin altında, yarı kırsal kasabaların ve köylerin bir araya gelerek dünyanın en büyük metropollerinden birine dönüşümünü ve bu sirk tarzı, itişip kakışan topluluğun dev bir kurumsal sektöre dönüşümünü anlatan bir hikaye var. Bu da film setlerinin, mekanların ve tasarımın 20’lerin toprak ve çalılık alanlarından 50’lerin başındaki büyük binalara ve yollara kadar uzanması gerektiği demekti. Ayrıca dönemin abartılı eşitsizliklerini göstermek de kaçınılmazdı. İster zengin bir adamın parti sarayının savurganlığı olsun, ister Nellie’nin yıldız olmadan önceki küçük dairesinin sefaleti olsun Martin izleyicinin 20’lerin Los Angeles’ındaki zıtlıkları görmesini istedi. Martin şunları söylüyor; “Bazıları vodvil tiyatrosu döneminde inşa edilmiş ve sinema salonlarına dönüştürülmüş. Jack ve Nellie’nin film galalarını Los Angeles Sineması’nda çektik. Dış cephesini ve girişini 1926 tarzına uygun şekilde dönüştürdük. Martin’in ekipleri bazen eski sinema mekanlarını banyolarda, bekleme salonlarında ve vestiyerlerdeki orijinal ışıklarından ve aksesuarlarından dolayı karakterlerin evleri olarak da kullandı.’’




PARTİYE HOŞ GELDİNİZ

Chazelle’in ‘Babil’de resmetmek istediği ahlaki çöküşü hiçbir şey Hollywood yapımcısı Don Wallach’ın (Jeff Garlin) ilk parti sahnesindeki gibi yakalayamaz. 20’lerdeki hayatı ne kadar hayal etmiş olsanız da Chazelle ve yapım ekibi gündüz çok çalışan, gece daha da çok çalışan insanlara yaklaşımı hiç sınır tanımadan başka bir düzeye taşıyor. Chazelle ön araştırma çalışmalarıyla ilgili olarak şu açıklamalarda bulunuyor: “Hollywood’un o ilk günlerini araştırdıkça dönemin ne kadar çılgınca olduğunun daha çok farkına vardım. Bir grup uyumsuzun bir araya gelip sıfırdan bir şehir ve sektör inşa etmesiymiş. Bu tür çılgın bir davranışa daha önce kesin bir şekilde filmde yer verildiğini sanmıyorum. hayatlarını ve hayat tarzlarını yalın ve arındırılmadan sunmak istedim.” Matthew Plouffe ise şunları söylüyor; “Filmi yaparken Hollywood’un o ilk günlerini bir Punk Sirki gibi tanımladık. Hollywood, kitlesel pazarlar için hit filmler yapıyormuş ama aynı zamanda hala uçta ve en uçtaki sirk halkıyla doluymuş. O dönemdeki seksi, uyuşturucuyu ve rock’n roll ruhunu daha önce filmde doğru olarak hiç yer verilmemiş bir şekilde yakalamak istedik.” Chazelle gelinen aşama ve çekimleri şöyle açıklıyor: “Başta filme tüm parti sahnelerini aşan, dev bir parti sahnesiyle başlamamız gerektiğini düşündüm. Sinema tarihinde bazı çok güzel parti sahneleri olmuştu ve onlar aşılması gereken büyük gölgeler.Wallach malikânesinin dış mekanı için Florencia Martin ve Süpervizör Lokasyon Müdürü Chris Baugh, Shea’nın Şatosu’nu Los Angeles’ın 100 kilometre kadar dışında Palmdale’in batısındaki dağ eteklerinde buldu. Baugh, bölgeyi ücra bir yerde olduğu ve manzara için olduğu kadar yıldızlar için bir oyun alanı geçmişi olduğu için de seçti. Shea’nın Şatosu başta Tommy Lee adlı bir girişimci tarafından 1920’lerde Babil’deki gibi partiler için yaptırılmış. Eve Los Angeles’tan gidiş birkaç saat sürdüğü için Lee bir iniş pisti yaptırmış. Böylece insanlar Los Angeles’tan partiye uçarak gelebilecekmiş. Sosyetikler buraya uçup hafta sonu kalır ve kimse görmezken istediklerini yapıyormuş. Filmdeki parti sahneleri hikayeyle bir bütün çünkü bir toplum hakkında öğrenebileceğiniz her şeyi partilerle öğrenebilirsiniz. Bir Hollywood partisinde insanlar göz açıp kapayana kadar yükselebilir veya düşebilir.”








DÜNYA’NIN EN SİHİRLİ YERİ

Babil’in en detaylı yaratımlarından biri de dört sessiz filmin aynı anda yan yana çekildiği Kinoscope Stüdyoları’nın seti olmuş.Setler hiçbir modern sanayicilik izi olmadan el değmemiş 360 derecelik bir bakış açısıyla inşa edildi. 

Süpervizör Lokasyon Müdürü Chris Baugh, inşa yapının şöyle açıklıyor: “Orijinal sinema çalışanları, Kaliforniya’da çekim yapmak için Doğu Kıyısının sınırlandırmalarını ve kurallarını bıraktığında çiftliklere ve ahırlara taşınıp film stüdyolarına dönüştürmüşler. Kinoscope mekanında bizim yaptığımız da buydu. Ahırların ve atların arasında dolaşıyorsunuz, toprak ayakkabılarınıza giriyor ve kilometreler boyunca başka hiçbir şey yok. Gerçekten o ilk film önderlerinin hissettiklerini anlıyorsunuz.” Yapım Tasarımcı Florencia Martin şunları söylüyor; “Piru’da hiç bina olmayan, tamaman ücra bir lokasyon bulduk. Çünkü sessiz sinema döneminde sıfırdan başladıklarında stüdyolar öyleymiş. Hazırlık için 14 haftamız vardı ve çekimden altı hafta önce inşa etmeye başladık. İşçilerden, aksesuar ustalarında, set dekoratörlerinden, zanaatkardan ve boyacılardan oluşan müthiş bir ekibimiz vardı.” Yapım ekibi, yeni kurulan bir sektörün sıfırdan inşa edilişini resmetmek için ışık direklerini yerleştirdi, yollar yaptı, ahırlar ve kulübeler inşa etti. İnşaat koordinatörü, eskitmeden keresteleri 1920’lerdeki standartlarda kesimine ve o dönemde vida olmadığı için sadece çivi kullanımına kadar tarihi açıdan doğru olması için çabaladı. Martin şunları söylüyor; “Bir setten diğerine figüranlar ve aksesuarlar çalan insanların müthiş hikayeleriydi. Biz de Kinoscope stüdyosunu öyle yaptık. Damien’ın aklında belirli bir Steadicam çekimi vardı. O yüzden bir orman aksiyon filminden, mutfaktaki ibr aşçıya ve sonra birden eski Çin’e ve ardından Rockies’deki bir sınır barına tek çekimde geçebildik.” Chazelle şöyle söylüyor; “İzleyicinin ses deneyimini gerçekten hissetmesini istedim. Tamamen içine çekildiğinizi hissettiğiniz bir tür üç boyutlu ses deneyimi.”
Chazelle
bu deneyimi yaşamak için ‘’Ay’da İlk İnsan’’ın süpervizör ses editörleri Ai-Ling Lee ve Mildred Latrou Morgan ve Aşıklar Şehri’nde birlikte çalıştığı ses miksçisi Stevenee Morrow ile birlikte çalıştı. Arka plan oyuncularına düzinelerce mikrofon yerleştirmişler. Böylece izleyici ilk kez yoğun bir film setini deneyimlerken neler duyuyorsa izleyici de duyabiliyor. Babil’in süpervizör ses editörü Morgan, ses tasarımcısı Lee ve Morrow çekim sırasında alınan ses kayıtları için şunları söylüyorlar; “Nellie, kalabalığın arasında yürürken tüm insanların seslerini duyuyoruz. Konuştuklarını, kavga ettiklerini, enstrüman çaldıklarını duyabiliyorsunuz ve bunların hepsi sahnenin ses temeli olarak görev yapıyor. Steve’in kaydettiği, Millie’nin temizlediği çoklu kaydı aldım ve sesleri ses ayarlarıyla ve kamera hareketleriyle birleştirdim. Kaosu kontrol etmek gibiydi. Çok belirgin seslerle başlıyor ama sonra sahnede ilerledikçe katmanlar birbirinin üstüne daha çok binmeye başlıyor. Tüm oyunculara istedikleri gibi performans sergileyebilmeleri için çok fazla özgürlük vermeye çalıştık. Şu repliği şu anda söyleyin denmedi çünkü hepsi birbirine girmiş çok fazla üst üste binen diyalog var. Ama amaç her zaman diyaloğu korumak. O yüzden çok dazla radyo mikrofonu ve gürültü var. Bir sahnede bir oyuncu varsa, senaryoya göre konuşmayacak olsa bile ona mikrofon takarız çünkü konuşma ihtimalleri vardır.”

Benzersiz atmosferi ve etkileyici sinematografisiyle, Babylon kesinlikle kaçırılmaması gereken bir yapım.

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder