7 Ekim 2020 Çarşamba

MIDNIGHT IN PARIS

 



PARİS'TE POSTMODERN BİR GECE YARISI

Sinemada rüya imgesini ustalıkla işleyen auteur yönetmenlerden birisi Woody Allen'dır. Bu imajı büyük bir ustalıkla uyguladığı filmi Paris'te Gece Yarısı, gerçeklik ve hayal dünyası arasında sıkışan bir adamın hikayesini işliyor. Filmin konusu kısaca şu şöyle; Amerikalı yazar Gil, nişanlısı Inez'in babasının işi dolayısıyla Paris'e gelmek zorunda kalır ve bu durumu bir fırsata çevirip tatile dönüştürürler. Ancak Gil, Paris'in büyüleyici sokaklarında geceleri sürreal bir zaman yolculuğuna çıkar ve bu durum çiftin hayatını derinden etkiler. 



PARİS'İN SEMBOLÜ EIFFEL KULESİ

Film boyunca görüyoruz ki; Paris imgesi izleyiciyi zihinsel temsillerden, düşsel metaforlara, nostaljik imajlardan, sanatsal görsellere kadar ilerledikçe artan bir göstergeler evrenine ulaştırıyor. Açılış sekansında Eiffel Kulesi'ni birçok açıdan beyazperdeye taşıyan yönetmen, bu görselin alt metninde aslında izleyiciye farklı bir mesaj iletiyor. Fransız göstergebilimci ve filozof Roland Barthes'in 1964'te yayımlanan 'Eiffel Kulesi' adlı denemesinde belirttiği gibi "Kule'yi görmemek için bitmez tükenmez önlemler almak gerekir." sözünün altını yönetmen görsel olarak çiziyor. Çünkü Eiffel Kulesi, Paris'in kaçınılmaz sembolü ve simgesidir. Hatta bundan da öte adeta kalbidir. 




ROMANTİK HAYAL YANILSAMASI VE TAVŞAN DELİĞİ

Owen Wilson'ın canlandırdığı Gil karakteri; 1920'lerin nostaljik Paris'inde yaşamayı hayal eden ve o dönemin klasik sanatçıları arasında bulunma düşlemlerine dalan sade bir yazar. Nişanlısı Inez ise, tam tersine ona zıt birisi ve Gil'in yaptıklarından hiç bir zaman hoşlanmayan ve memnun kalmayan gösterişe ve lükse bağımlı bir karakter. Hikayede çok önemli bir kırılma anı yaşanıyor ve Gil'in nişanlısı Inez üniversite yıllarından aşık olduğu yakışıklı dostu Paul ve eşi Carol'u görmesiyle başlıyor bu kırılma. Paul'un, dünyanın en seçkin eğitim kurumlarından birisi olan Sorbonne Üniversitesi'nde seminer vermesi ve daha birçok konuda baskın olan karakteri Gil'in ezilmesine ve kıskançlıkla birlikte çaresizliğe kapılıp kaçış yolları aramasına sebep oluyor. Ardından kendi başına çıktığı buhranlı bir yolculuk sırasında geçmişin gizemli sayfalarından sıyrılarak gelen ve karşısında beliren klasik bir araç, onu (bir nevi Alis'in tavşan deliğinden geçirerek) zamanda geçmişe doğru yolculuğa çıkartıyor ve hayalini kurduğu nostaljik rüyalar alemine götürüyor. Gil bu noktadan sonra; gerçeklikle arasına bir bariyer koyuyor ve geçmişe yaptığı bu sıra dışı yolculuk onun için adeta gerçek dünyadan hayal dünyasına bir kaçış noktası oluyor. Bu bariyer aslında Fransız düşünür ve sosyolog Jean Baudrillard'ın Simülakrlar ve Simülasyon adlı kuram kitabında bahsettiği simülasyon evreninin ta kendisi. Sanatçı ve edebiyatçı bir kimliğe sahip olan Gil'in, kafasında yarattığı bu evrende karşısına tarihteki sanatçı isimler; Ernest Hemingway, Pablo Picasso, F. Scott Fitzgerald, Salvador Dali gibi ünlüler çıkıyor. Burada yer alan tarihsel kişiliklerle karşılaşan ve onlarla sohbet eden Gil karakterinin, Jean Baudrillard'ın kitabında bahsettiği hipergerçeklik yani simülasyon evrenine girdiğini görüyoruz. Baudrillard kitabında; "Bir köken ya da bir gerçeklikten yoksun gerçeğin modeller aracılığıyla türetilmesine hipergerçek yani simülasyon denilmektedir." der. Bu sürece girme sebebi ise; kendi gerçekliğini hayal aleminde bulması ve asıl benliğine burada kavuşup bu sayede de gerçekleri görmesi. 





VAROLUŞUN FANTAZMATİK ANLATISI

Paris'te Gece Yarısı'nın ana karakteri Gil, girdiği zaman boyutunda fantastik unsurlarla bezeli bir çağa adım atıyor ve o dönemi benimsiyor. Hikaye aslında eşiyle sorunları olan ve bunun farkında olmayan bir adamın dramını anlatıyor. Ancak yönetmen Woody Allen, fantastik anlatıyı mizahla bütünleştirerek farklı bir açıdan işliyor. Fantastik anlatıyı neden kullandığına gelirsek karakterin varoluşunu ve kendi kimliğini yeniden keşfedişini fantastik anlatıya dayandırıyor. Sloven filozof Slavoj Zizek''Hiçten Az'' adlı kitabında günümüz ideolojik felsefesinin kapsamlı bir eleştirisini yapar ve demokratik materyalizm ve söylemsel tarihselcilik konularını derinlemesine irdeler. Hiçten Az'ın anlama ve algılama yetisi için olan bölümü Anlama Yetisi'ne Övgü kısmında ise fantastik anlatıya da değinir. Zizek; "Fantazmatik anlatı daima bir imkansız bakışı beraberinde getirir ki öznenin kendi yokluğunun sahnesinde var olmasını sağlayan bir bakıştır bu." der. Ayrıca Zizek, bu bakışın dönüşümlü gerçeklik yanılsamasıyla aynı olduğunun altını çizer. Filmde ise Gil karakterinin tıpkı Zizek'in kitabında bahsettiği gibi kendi yokluğunun sahnesinde gerçekleri algılayarak tekrardan var olduğunu görüyoruz. 

Fantastik unsurlarla bezeli romantik türdeki Paris'te Gece Yarısı filmi, özellikle sanat severlerin ve özellikle de edebiyat aşıklarının soluksuz izleyeceği bir yapım.

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY


Kaynakça:

Roland Barthes, Bir Deneme Bir Ders: Eiffel Kulesi ve Açılış Dersi, çev. Mehmet Rifat, Sema Rifat, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2008

Jean Baudrillard, Simülakrlar ve Simülasyon, çev. Oğuz Adanır, Ankara: Doğu Batı Yayınları, 2003

Slavoj Zizek, Hiçten Az: Hegel ve Diyalektik Materyalizmin Gölgesi. Çev. Erkan Ünal, İstanbul: Encore Yayınları, 2015

The Matrix, Yön. Lana Wachowski, Lilly Wachowski, DVD, 1999  




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder