21 Eylül 2019 Cumartesi

AD ASTRA


 Brad Pitt'in kariyerinin en iyi performansını sergilediği sloganıyla lanse edilen 'Ad Astra' izleyiciyi görsel açıdan etkisi altına alacak güzel bir bilim kurgu yapımı. Ad Astra'nın merkezinde arayış ve bir yolculuk hikayesi bulunuyor. Filmde astronot Roy McBride'in (Brad Pitt), yıllar önce çıktığı uzay yolculuğundan haber alamadığı astronot babası H. Clifford McBride'in (Tommy Lee Jones) izini sürmesi anlatılıyor. Hikaye ve yolculuk boyunca Roy'a iç sesi ve flashbacklerle tanıdığımız eski eşi Eve (Liv Tyler) eşlik ediyor. Aynı zamanda efsane oyuncu Donald Sutherland'ın hayat verdiği Thomas Pruitt karakteri Roy'un destek aldığı insanlar arasında bulunuyor. 

Senaryosunu James Gray ve Ethan Gross'un kaleme aldığı filmin yönetmen koltuğunda James Gray yer alıyor. Oyuncu kadrosunda; Brad Pitt, Liv Tyler'ın yanı sıra usta  oyuncular Tommy Lee Jones ve Donald Sutherland bulunuyor. Filmin bütçesi 80 milyon dolar.


Yıldızlara Doğru

Film çok uzak olmayan bir yakın gelecekte geçiyor şöyle ki güneş sistemimizdeki gezegenlere örneğin Kızıl Gezegen diye anılan Mars'a insanlık artık iyice yerleşmiştir ve diğer gezegenlerde başka yaşam formları arayışındadır. Bu atılımın da en büyük öncüsü H. Clifford McBride'dir. Fakat film süresince yönetmen hangi zaman diliminde geçtiğine pek değinmiyor. Daha çok izleyiciyi olaya yani hikayeye dahil etmek isteyen deneyim sinemasına odaklanıyor.




Yıldızların Sonsuz Feryadı
 Ad Astra'da yerçekimsiz ortamda yapılan yolculuğun insan bedeni üzerindeki mental ve fiziksel yıkımına (Tommy Lee Jones'un müthiş performansı sayesinde) H. Clifford McBride karakteri üzerinden tanık oluyoruz. Karakter evreni insanın emrine zapt etme uğraşısının tüm felaketini izleyiciye gösteriyor. Öyle ki bakışlarında dahi bu hissiyatı size adeta yaşatıyor. İzleyici uzaydaki hiçliğin sonsuzluğunu ve yalnızlığını tüm boyutlarıyla kucaklıyor. Brad Pitt'in büyük bir ustalık sergilediği karakter oğul Roy McBride ise babasının karakterine tam bir tezat oluşturarak adeta bağırarak değil sessizliğimle direneceğim diyor. Roy'un iç sesi size yalnızlığın uzaydaki egemenliğini daha da kucaklatıp benimsetiyor.




Astral Bir Kahramanın Sonsuz Yolculuğu
Germen kökenli olan Rus Biçimcilerinden Vladimir Propp; semiyotik, etnoloji, halkbilim, anlatı çözümlemesi vb. alanlarda önemli çalışmaları bulunan çağımızın önemli bilim adamlarındandır. Propp, Masalın Biçimbilimi adlı çalışması çok büyük önem taşır çünkü onun işlev kavramı anlatı türler için bulunmaz bir nimettir. Propp burada 31 işlev belirler ve bu işlevlerin alt türleri vardır. Benim değinmek istediğim Propp'un 'XI. Kahraman Evden Ayrılır' başlığı burada; kahramanın (bizim öykümüzde Roy McBride) gidişi yani evden ayrılışının burada başka bir şeyi sembolize ettiğini belirtir. Birinci anlamı arayış, ikinci anlamı ise araştırma amacı olmaksızın yola çıkarken kendisini her çeşit serüven beklemektedir. Tıpkı Ad Astra filminde Roy McBride karakterinin babasını bulma umuduyla evden ayrıldığında başına gelenler ve bu uğurda atıldığı maceralar gibi.



Zaman Fenomenolojisi
Fransız felsefeci Paul Ricoeur, "Tarih, geçmişteki insanların yarattıklarının bilinmesidir"der. Ancak 'Ad Astra' filminde baba H. Clifford McBride karakteri adını tarihe yazdırmak için geleceğe uzanıyor ve adını insanlık tarihine kazımak için her şeyini feda ediyor. Paul Ricoeur'un zaman fenomenolojisini anlattığı başyapıtı 'Zaman ve Anlatı; anlatıların varoluşunu, işleyişini çözümlemeyi amaçlayan yorumbilim ve anlatıbilim araştırmalarının temel kitaplarındandır. Kitabın ikinci cildi olan 'Tarih ve Anlatı'da "Tarihçi açısından zamanı yaratacak olanın tam da zamanın temsili olması"ndan bahseder. Filmde H. Clifford McBride aslında zamanın temsilidir. Çünkü neyin kalıcı olup olmayacağına zaman karar verir. Tıpkı tarih yazma çabasında kendisini zamanın içerisinde kaybeden ve benliğini yitiren H. Clifford McBride gibi.


Film genel olarak bilim kurgu filmi olmasının yanı sıra alışa gelenin aksine fazlasıyla yoğun bir işleyişe sahip. Bu da izleyiciyi yoruyor. Ad Astra'da Kubrick vari deneyim filmine kayan bir anlatı mevcut. Açılış sekansı (istasyon kazası ve düşüş) klasik tabirle yürekleri ağıza getiriyor. 

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder