8 Ekim 2017 Pazar

Anne (Mother)





Ekofeminist Şair Aronofsky

Anne/Mother, tek mekânda geçen dini alegorik anlatıma sahip bir film. Genç bir kadın ve ondan yaşça büyük bir şairin  ilişkilerini konu alıyor. Genç kadının tek derdi; evini güzelleştirip kocasına huzurlu bir yaşam ve çalışma ortamı sağlamaktır. Kocası ise, büyük başarılar elde edecek ilhamın gelmesini bekleyen bir yazardır. Evlerine gelen davetsiz misafirler, kurulu düzenlerini bozarak çiftin hayatlarını alt üst eder.
Filmin başrollerinde Oscar ödüllü Jennifer Lawrence ile yine Oscar Ödüllü Javier Bardem ile Ed Harris ve Michel Pfeiffer gibi dev isimler yer alıyor. Darren Aronofsky'nin yazıp yönettiği film, dram, gizem ve korku türünde.




Anne (Mother)


Darren Aronofsky, filmlerini genellikle dini öğelerle işler ve eserlerini açık okumaların yapılabileceği bir türde sergiler. Anne/Mother, çok basit bir konuyu (ilişki konusunu) içerse de aslında alt metninde seyirciye birçok mesaj iletiyor. Yapımda bulunan karakterlerin isimsiz olması, bize sadece bir konuyu değil aslında tüm bir dünya tarihini işlediği mesajını veriyor. Sadece oyuncu Jennifer Lawrence 'Anne/Mother' ve Javier Bardem 'O/Him' olarak anılıyor. Aslında buradaki Anne karakteri- Doğa Ana’yı ‘O’ ise Tanrıyı temsil ediyor. Filmin son 30 dakikasında Javier Bardem’in canlandırdığı karakterin söylediği “Ben, benim” sözü Tanrı’nın kutsal kitapta kullandığı satırdan alınmadır. Burada Bardem’in Tanrı’yı canlandırdığına kesin kanıtına bir kez daha tanık oluyoruz. Eve gelen insanların yazarı taparcasına sevmesi ve evi alt üst etmesi de işte bu nedenden kaynaklanıyor. Seyirciye yazarın yeni bir kitap yazma sürecini anlatırken aslında Tanrı’nın yeni bir kutsal kitap yazmasını anlatıyor. Filmde eve gelen davetsiz misafirlerin oğullarının ettiği kavgada bir kardeşin ötekinin kafasını taşla ezdiğini gösteriyor seyirciye. Aslında bu da tarihte bulunan Habil-Kabil kavgasına bir göndermedir. 


Kadının Yaratılışı

Yunan Mitolojisi’nde bulunan Tanrılar tarafından kadının kilden yaratılışı filmde çok iyi yansıtılmış. Anne karakterinin başta doğurganlığa sahip olmaması bundan 1000 yıl öncesine dayanan bir Sümer şiirinde işlenmiştir. Şiirde yer alan insan yaratılışı onuruna tanrılara verilen ziyafet filmde karşımıza çıkıyor. Hikâye izleyiciye tam rüya dilinde aktarılıyor. Seyirci, aniden odalarda beliren insanlar ve durumlar karşısında adeta rüyadaymış hissiyatını yaşıyor. Bu tarz sahneler bana James Joyce’un rüya dilinde yazdığı ‘Finnegans Wake’ romanını anımsattı. Tıpkı Amerikan edebiyatının ‘Nobel Edebiyat Ödülü’ sahibi yazarı William Faulkner’ın ‘Ses ve Öfke’ eserinde, hikâyenin dörtte birlik kısmını özürlü bir adam olan Benjy Compson’ın ağzından (bilinç akışı tekniğiyle) anlatması gibi. Çekim tekniği ise ağırlıklı olarak, ana karakter olan anneyi merkeze alıyor ve çevresinde yaşanan olayların gelişmesini izliyoruz. Burada çekim açısından esin kaynağı ise Alfonso Cuaron’un 2006 yapımı ‘Children of Men’ filmi. Cuaron, burada ana karakteri odağa yerleştirerek tıpkı ‘Anne’ filmindeki gibi aksiyonu çevreye yani arka plana bırakmıştı.
‘Anne’ filmi çok okumalı ve din ağırlığı olan bir konuyu anlatıyor. Ancak 33 milyon dolarlık bütçesiyle hazırlanan görsel efektleri izleyiciye adeta Cennet’i ve Cehennem’i yaşatıyor. ‘Anne’, ağır film severlerin, sinemaya sanat olarak yaklaşanların kaçırmaması gereken bir yapım.

İyi Seyirler Dilerim

Efe TEKSOY

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder