10 Ağustos 1971 doğumlu Cezayir asıllı İtalyan film
yönetmeni Luca Guadagnino,
Palermo'da doğdu ve çocukluğunun bir bölümünü Etiyopya'da geçirdi. Etiyopya İç Savaşı'ndan kaçmak için
ailesiyle birlikte İtalya'ya göç etmek zorunda kaldı. Kariyerine kısa filmler
ve belgeseller çekerek başlayan sinemacı, ilk uzun metrajlı filmini, Oscar ve BAFTA ödüllü oyuncu Tilda
Swinton'la yaptığı birçok ortak çalışmanın ilki olan 1999 yapımı The Protagonists ile yaptı. İtalyan
yazar Melissa Panarello'nun kitabına
dayanan 2005 yapımı filmi ‘’Melissa P.’’
İtalya'da ticari bir başarı yakaladı, ancak karışık eleştiriler topladı. Guadagnino, Arzu Üçlemesi olarak
bilinen; I Am Love (2009), A Bigger
Splash (2015) ve Call Me by Your
Name (2017) filmlerinden oluşan serisiyle büyük beğeni topladı. Filmleri
genellikle duygusal karmaşıklıkları ve gösterişli görselleriyle karakterize
edilen Guadagnino, kariyeri boyunca bir Akademi
Ödülü adaylığı ve üç BAFTA Ödülü
adaylığının yanı sıra uluslararası çapta çok sayıda ödül aldı.
KEMİKLER
VE HER ŞEY
Metro
Goldwyn Mayer Pictures yapımı Kemikler ve Her Şey, İtalyan yönetmen Luca Guadagnino’nun, 79.
Venedik Film Festivali’nde En İyi Yönetmen dalında Gümüş Aslan ödülüne layık görüldüğü aşka dair sıra dışı bir filmi.
Film bizlere; toplumun kıyılarında hayatta kalmayı öğrenen genç bir kadın olan
Maren (Taylor Russell) ile dışlanmış
ve hakları elinden alınmış bir serseri olan Lee (Timothée Chalamet) arasındaki ilk aşkın hikayesini anlatıyor. Amerikalı
yazar Camille DeAngelis’in romanına
dayanan senaryosunu David Kajganich
(“Suspiria”, “A Bigger Splash”) kaleme aldığı yapım; iki aşığın tanışmalarının
ardından Ronald Reagan dönemi
Amerika'sının ıssız arka yollarından, gizli geçitlerinden ve tuzak kapılarından
geçerek bin beş yüz kilometrelik bir serüvene çıkışını konu alıyor. Genç
aşıkların bütün çabalarına rağmen, tüm yollar onları korkunç geçmişlerine,
ötekiliklerine rağmen aşklarının sürüp sürmeyeceğini belirleyecek son bir
hesaplaşmaya götürüyor. Yapımcılığını;
Luca Guadagnino, Theresa Park, Marco Morabito, David Kajganich, Francesco Melzi
d’Eril, Lorenzo Mieli, Gabriele Moratti, Peter Spears ve Timothée Chalamet ve yönetici
yapımcılığını ise Giovanni Corrado,
Raffaella Viscardi, Moreno Zani, Marco Colombo ve Jonathan Montepare üstleniyor. Kamera arkası ekibi; görüntü
yönetiminde Arseni Khachaturan
(“Eyimofe (This Is My Desire)”, “The Idol”), yapım tasarımında Elliot Hostetter (“Beckett”, “Waves”),
kurguda Marco Costa (“We Are Who We
Are”, “Suspiria”) ve kostüm tasarımında Giulia
Piersanti’den (“Suspiria”, “Call Me by Your Name”) oluşuyor. Filmin müziği
ise besteciler Trent Reznor ve Atticus Ross’un (“Soul”, “Mank”)
imzasını taşıyor. Bir Frenesy Film
Company ve Per Capita Productions
yapımı olan film, The Apartment
Pictures, A Freemantle Company, Memo Films, 3 Marys Entertainment, Elafilm,
Tenderstories işbirliğiyle gerçekleştirildi.
HİKAYE HAKKINDA NOTLAR
Usta yönetmen Luca
Guadagnino Sinemaseverlere karanlık ve tekinsiz olduğu kadar olağanüstü
şefkatli de olan bir aşk hikâyesi sunuyor; bu aşk hikayesinin iki Amerikalı
aykırı kahramanı ait olabilecekleri bir yuva bulmayı arzularken, onları
başkalarından farklı kılan ve kaçmak için yollara düşüren, şiddetli, her şeyi
tüketen bir iştahı paylaştıkları bir kendini keşif yolculuğuna beraberce
çıkarlar. Bir kanundan kaçış serüveni olan bu yolculuk, 1980'lerde, bir sırla
doğan ve tüm normal insan sınırlarının dışında açıklanamaz bir açlıkla hareket
eden genç Maren ile başlar. Diğerlerinden farklı olan, kasabadan kasabaya
taşınan Maren, uzun zamandır kendini iflah olmaz bir dışlanmış gibi
hissetmektedir. Kalbi kırık babası artık ona yardım edemeyeceğine karar
verdiğinde, Maren'in kendi başına yola çıkmaktan başka çaresi kalmaz. Sonra
yalnız olmadığını keşfeder. Onun gibi başkaları da vardır. Aynı ezici ihtiyacı
bilen başkaları. Maren'in hayatta kalmasına yardım eden, ona giderek daha da
yakınlaşan, birbirlerine karşı tehlikeli bir şekilde savunmasız hâle
geldiklerinde bile yasak arzularının ötesini gören küçük kasaba asisi Lee gibi
diğerleri. İçinde bulundukları durum tüyler ürpertici bir korku olsa da,
Guadagnino, filmde, Maren ve Lee'nin hikayesini türün sınırlarının çok ötesine
taşıyor. Arzuları ne canavarca ne de gotik olarak ele alınıyor, sadece
kaçınılmaz kaderleri olarak görülüyor. Ve macera ilerledikçe, süperstar Timothée Chalamet ve yükselen yıldız Taylor Russell'ın etkileyici duygusal
performanslarıyla hayat bulan hikayeleri başka bir şeye dönüşüyor: Onların
yaradılışlarına tahammül edemeyen tehlikeli bir dünyada kimliklerini arayan ve
güzelliğin peşinde iki gencin özgürleştirici yol macerası. Guadagnino'ya göre,
karakterlerin ete olan açlığı ani ve tehditkâr olsa da, asla çarpıcılık uğruna tabuları
yıkmakla ilgili değil; hatta tam tersiydi: Kaybolanlara, uyum sağlayamayanlara
ve sınırlarda dolaşmak zorunda kalanlara, toplum tarafından tamamen reddedilen
ama birbirleri tarafından kabul görenlerle empati kurmakla ilgiliydi. "Bones and All/Kemikler ve Her
Şey", yönetmenin ifadesiyle; "İmkansız
aşkı, hakları ellerinden alınanları ve bir yuva bulma hayalini’’ konu
alıyor. Yönetmen ayrıca şunu da ekliyor: "Bu,
iki gencin kendileri için yuva diye bir şey olmadığını fark etmelerinin ve bu
yüzden yuvayı yeniden keşfetmelerinin hikayesi. Maren ve Lee kimliklerini
olağanüstü koşullar altında arıyorlar ama sordukları sorular evrensel: ‘Ben
kimim, ne istiyorum?’ Taşıdığım bu kader duygusundan nasıl kaçabilirim? Başka
biriyle nasıl bağlantı kurabilirim?”
FİLMİN KÖKENLERİ
İtalyan yönetmen Luca
Guadagnino'nun en içgüdüsel, tarif edilemez duyguları yakalayabilen, son
derece hümanist filmleri birçok konuyu ele aldı. Fakat belki de yönetmenin en
çok sevilen filmi, yaz aşkının güneşli hikayesi "Call Me By Your Name"dir. "Bones and All/Kemikler ve Her Şey" de sürükleyici bir gençlik
aşkını konu alsa da, bu aşk neredeyse zıt bir dünyada şekilleniyor. Bu,
Guadagnino'nun Amerika'da çektiği ilk film ve Amerikan geleneği olan
dönüştürücü yolculuğa bir gönderme. Öte yandan, söylencedeki bir dönüşümle, bu
Amerika'da, "Öteki" olmakla
lanetlenmiş ve belli bir geleceği olmayan bu iki insan, kaçış ve kabul görmeye
dair ışıltılı bir hayalin peşine düşüyorlar.
Guadagnino'nun bu öyküyle ilk karşılaşması en sevdiği
yazarlardan birinin senaryo uyarlamasıyla oldu: David Kajganich, daha önce de, Guadagnino imzalı romantik komedi
"A Bigger Splash"i ve
korku klasiği "Suspiria"nın
yeni uyarlamasının senaryosunu yazmıştı. Yönetmen, birden fazla yoruma yer
bırakan bu çok farklı öykünün kendisini mıknatıs gibi çektiğini fark etti. David'in
senaryoları kalıpların o kadar dışında ve insan davranışlarına o kadar uyumlu
ki, her zaman bir hazine değerinde. Seyirciyi asla ikinci plana atmıyor. ‘’Çok hızlı bir şekilde, kendimi
bilinçsizce bu dünyanın içine çekilmiş hissettim." diyor Guadagnino.
Bu dünya, Camille
DeAngelis'in 2015 tarihli aynı adlı genç yetişkinlere yönelik romanından farklı
olsa da ondan esinlendi; Bu romanda, genetik bir ihtiyaçla doğan bir gencin
diğer insanları tüketmesi konsepti, bir ergenliğe giriş hikayesini tamamen
altüst etmek için kullanılmıştı.
KIRSAL KESİMDE AŞK
Kajganich şöyle
diyor: "1980'lerin Ortabatı'sında
kapalı bir kırsal kesim ergenliği yaşamış biri olarak, Camille'in romanını ilk
kez okumak bana beklenmedik ve canlandırıcı bir şekilde dokundu. Başkalarının gözünde
'Öteki' olarak görülmenin ne demek olduğunu çok fazla insan bilir ve ergenlik
dönemi bu 'ötekileştirmenin' çokça yaşandığı bir dönemdir. Dolayısıyla, kitabın
bir şeyleri aktarmaya çalışırken bende bu deneyime dair uyandırdığı his
asillikti, ancak tamamen yeni bir pencereden." Kajganich, Maren'in
gücünü bulan her kızın son derece özdeşleşilesi endişeleriyle nasıl mücadele
ettiğine odaklandı: Aşk ve ahlakın belirsizlikleri; bedenin gizemleri ve
yükleri; isyanın cazibesi ve bedelleri; ve sadece bir benlik duygusu
oluşturmanın değil, ne kadar karmaşık olursa olsun kimliğinize sahip çıkma
cesaretinin zorlukları. Ancak Maren'in durumunda, tüm bunlar tek bir kapsayıcı
soruna bağlıydı: Sevdiklerini, iliklerine kemiklerine varana kadar yutmaya
yönelik ürpertici içgüdülerine rağmen herhangi biriyle yakınlaşıp
yakınlaşamayacağı.
BEDEN MODİFİKASYONU
Kajganich
senaryoyu yazarken nelere zaman harcadığını şu şekilde açıklıyor: "İster yeme bozukluğu, ister beden
modifikasyonu ve benzeri olsun, genç kadınların bedenleriyle yaşadıkları
uyumsuzlukları okudum. Pek çok kadın arkadaşımla ergenlik dönemleri hakkında
konuştum. Ama aynı zamanda arkadaşlarımla ilk aşkın her birimiz için nasıl bir
his olduğu üzerine kafa yorarak da epey zaman geçirdim. Senaryoya yön veren
içgörülerin çoğu arkadaşlarımdan geldiği için ki onları yargılamaktan kaçınmak
benim için bir onur ve görevdir. Maren'e bir tür arkadaş olarak yaklaşmama da
yardımcı oldu. Senaryoyu yazarken bu karaktere kendimi çok yakın hissettim ve
umarım filmi izleyen genç kadınların onda kendilerinden anlamlı parçalar
bulacakları kadar iyi bir iş çıkarmışımdır." Guadagnino'ya göre, senaryonun en ilham verici yanı, karakterlerin
güçlü arzuları değil, Kajganich'in
çizdiği tüm o karakter portreleriydi: Derbederler, serseriler ve alışılmışın
dışında, görünmez hayatlar süren yalnız ruhlar. Bu filmde farklılığın,
yalnızlığın, görünmeyen Amerika'nın irdelenişini gördü, ama özellikle de bizi
birbirimizden ayırmakla tehdit eden onca şey varken insanoğlunu birbirine
bağlayan şeyin geniş kapsamlı şekilde irdelenişini. "Beni, belki de isteyerek, olayların merkezinde olmayanlar
çekiyor. Benim için 'Bones and All/Kemikler ve Her Şey' sosyal dünyanın
kıyılarında yaşamak zorunda olan iki insanın hikayesi" diyor
Guadagnino ve ekliyor: "Bunu asla
korkutucu olarak görmedim. İnsanların bu karakterleri sevmelerini,
anlamalarını, onlara destek olmalarını ve onları yargılamamalarını istedim.
Maren ve Lee'de insan olarak bizi oluşturan tüm olasılıkların sinematik bir
yansımasını görmelerini istedim."
FANTASTİK KORKU TEMASI
Kajganich
senaryosunun temalarıyla Guadagnino'nun
bu kadar uyumlu olmasına şaşırmadığını ve onun senaryoyu beyaz perdede nereye
götüreceğini görmek için sabırsızlandığını şu sözlerle aktarıyor: "Bu hikayenin Luca'nın arzu ve
kimlik konusundaki gözü kara tutumuyla gerçekten daha da cesur olabileceğini
düşündüm ve kesinlikle öyle de oldu. Senaryonun, izleyicileri, Maren ve Lee'yle
ilişkilerine önce zorlu, hatta dehşet verici bağlamlarda başlamaya, sonraysa genç
bir aşk hikayesinin beklenmedik zemininde onlara gitgide daha yakınlaşmaya
davet etme ısrarının Luca'yı korkutmayacağını biliyordum. Luca sayfa üzerindeki
hiçbir şeyden korkmuyor, belki asılsız olanlar hariç." Tüm bu
yamyamlık Guadagnino'ya bir provokasyon olarak değil, daha çok bir atmosfer
olarak göründü. Yönetmen, et yiyip kan içmenin uzun zamandır dini ve edebi bir
metafor olduğunu belirtiyor. Öte yandan, karakterlerin rahatsız edici
iştahlarına hayatlarının bir gerçeği, uyku kadar hakiki ve zaruri bir
gereksinim olarak yaklaşmaya karar verdiğini ifade ediyor. Daha da önemlisi,
onların bu gerçeği aslında bir hastalık: Korku, utanç, zorlama ve önyargıyı
dayatan, onları dışlayan ve insan doğasının ilkel yanıyla, hepimizin
verebileceği zararla sürekli ve elle tutulur bir şekilde yüzleşmeye zorlayan
bir hastalık. Guadagnino, beslendiklerinde bunun "onlar için zor ve
üzücü" olduğunu, gerekli ve doyurucu olsa da her zaman pişmanlığa yol
açtığını vurguluyor. Bu da gerçekçiliğe katkıda bulunuyor. Guadagnino, "Bu,
kontrol edemedikleri belli bir koşula maruz kalan insanların hikayesi ve başka
pek çok koşulu da akla getirebilecek bir şey. Ama en başından itibaren bu
insanların varlığına inandım. Ve seyircinin de fantastik unsurları işin içine
katmadan onların varlığına inanmasını istedim" diyor. Kajganich hikayenin sinemada tam da bu
şekilde hayat bulmasını umuyordu; puslu bir peri masalı olarak değil, tamamen
gündelik dünyamızdan bir kesit olarak.
"Sinema bir empati dilidir, bu yüzden her zaman seyircinin duygusal
zekasına güvenirim. Her ne kadar bunu bir korku filmi olarak düşünmesem de, bu
karakterlerin ilk başta 'ötekileştirebileceği' zemin konusunda görsel olarak
samimi olmasaydık, seyirci için empati eğrisi çok daha az olurdu."
diyor Kajganich ve ekliyor: "Seyircilerin bu karakterlere karşı
geliştireceklerini umduğum gerçek sevginin yanı sıra gerçek bir tiksinti
hissetme fırsatına da sahip olmalarını istedim.” Her zaman güçlü kadın karakterlere ilgi duyan
Guadagnino, tam anlamıyla bir yetişkin olmayan Maren'in, arzu etmediği kaderine
yaklaşımındaki zengin giriftliği ortaya çıkarmaya gayret etti. Maren
dürtülerini asla kabullenmez, her fırsatta, başkalarına zarar vermeden bu
hayattan çıkamamanın etik açmazıyla boğuşur.
BONES AND ALL
ABD'nin
daha önce hiç görmediği bölgelerinde bir yabancı olarak çekim yapma ve 80'lerin
Amerika'sını yeniden yaratma fikrinin de kendini heyecanlandırdığını belirten
yönetmen, şunları aktarıyor: "80'ler
büyük çelişkilerin yaşandığı bir dönemdi. Amerikan ekonomisinin bir kısmı
büyürken diğer bir kısmı yoksullaşıyordu, iyimserlik yükselirken bazıları
resmin dışında kalıyordu. Dönemin bu karakterlerin iç çelişkileriyle, uzlaşma
arayışlarıyla ve bunun imkansızlığıyla paralel olduğunu hissettim."
Çekimleri ABD’nin Kentucky
ve Ohio eyaletlerinde gerçekleşen Bones and All, korku, dram ve romantik
türünde sıra dışı bir yapım.
İyi Seyirler Dilerim
EFE TEKSOY