YARALI YÜZ
Usta
yönetmen Brian De Palma imzasını
taşıyan 1983 yapımı Scarface, tüm
zamanların en iyi mafya filmleri arasında gösterilen başyapıtlardan biri olma
özelliğini taşıyor. Senaryosunu Oliver
Stone’un, Amerikalı yazar Armitage
Trail’in 1929 tarihli aynı adlı romanından uyarladığı film, Fidel Castro dönemi’nde Küba’dan
Miami’ye göç ederek suç imparatorluğunun başına geçen sinemanın mihenk taşı
karakterlerinden Tony Montana’nın ihtiras
dolu hikâyesini konu alıyor. Yirminci yüzyılın önemli düşünürlerinden olan
postmodern felsefenin öne çıkan isimleri Gilles
Deleuze ve Félix Guattari‘nin “Yersiz-Yurtsuzlaşma” kavramını
merkezine alan yapımda, Tony Montana
üzerinden görüyoruz ki; kapitalist sistemin belli bir paradigması ya da merkezi
tarafından yönlendirilemeyen karakterin, hedeflediği suç iktidarına doğrudan bu
minvalde ilerler. Ayrıca Tony Montana,
zirveye ulaşmak için istek güdüsüyle dolu olan
bir karakterdir ve bu istenç onun tüm yapısına nüfuz etmiştir. Güç
arzusunun beraberinde güç istencini de getirdiği karakter üzerinden
görülmektedir. Alman felsefesinin en büyük filozoflarından Friedrich Nietzsche, yaşamın en temel
gerçeği olarak adlandırdığı bir düşünce öğretisi olan ‘’Güç İstenci’’nde, mikro ve makro kozmosu kaplayan bu kavramın, canlıların
daha fazlası olmak ve hâkimiyeti elinde bulundurmak için arzuladığını eserinde her
yönüyle derinlemesine işler.
FİLMİN KONUSU
Yaralı Yüz filmi; 1980’li yıllarda Miami’de
Kübalı bir mülteci olan Tony Montana’nın, suç dünyasındaki hızlı yükselişini,
hırs ve açgözlülüğe nasıl yenik düşüşünü anlatmaktadır.
Yönetmen
koltuğunda Brian De Palma’nın
oturduğu yapımın oyuncu kadrosunda; Al
Pacino, Michelle Pfeiffer, Steven Bauer, Mary Elizabeth Mastrantonio, Robert
Loggia, Miriam Colon, F. Murray Abraham, Paul Shenar, Harris Yulin,
Ángel Salazar, Arnaldo Santana, Pepe Serna,
Al Israel, Dennis Holahan, Mark
Margolis, Michael Alldredge, Ted Beniades ve Michael P. Moran yer alıyor.
ŞEYTANİ KÖTÜLÜĞÜN SIRADANLIĞI
Acımasız Tony Montana, suç dünyasında
yükselebilmek için her tür tehlikeye karşı gözü kapalı dalarak, hiç çekinmeden
onlarca kötülüğü ve gaddarlığı adeta bir canavarmışçasına gözler önüne seriyor.
Yirminci yüzyılın önde gelen filozoflarından Almanya doğumlu Yahudi kökenli
Amerikalı siyaset bilimci Hannah Arendt,
düşünme ve muhakeme yeteneğinin yok olmasıyla beraber kötülüğün nasıl sıradan
hale geldiğini irdelediği eseri “Kötülüğün
Sıradanlığı”nda, Nazi Almanyası’nda
Yahudileri toplama kamplarına ve gettolara nakil işlemlerinden sorumlu ve
Yahudi soykırmının mimarı olarak anılan SS
yetkilisi Adolf Otto Eichmann ı
ele alır. Aslında Eichmann’ın duygusuz ve bilinçsiz bir şekilde sadece verilen
emirleri hiç çekinmeden yerine getiren bir görevli olduğunu; “Davalının kendisini bir insan olarak değil
de sadece bir görevli olarak hareket etmesine, bu görevde kendisinin yerine
kuşkusuz başka birisinin de olabileceğine dayanak savunması… Sadece istatiksel
olarak bekleneni yaptığını.” Sözleriyle açıklar. Filmdeki Tony Montana
karakterinin de, (tıpkı Arendt’in eserinde belirttiği gibi) büyük bir
soğukkanlılıkla ve acımasız bir biçimde sadece ‘’Suç imparatorluğu’’na hâkim olabilmek için tüm kötülükleri
yaptığını ve bu doymak bilmez hırsın sonunda onu yıkıma götürdüğünü görüyoruz.
KUSURSUZ DÜNYA
Usta oyuncu Al Pacino’nun inanılmaz bir performans
sergilediği filmde Tony Montana
karakterinin girdiği dünya, acımasızlığın ve kötülüğün adeta şekil bulmuş bir
hali olarak karşımıza çıkıyor. İktidarı elde edebilmek için geçilmesi gereken
çetrefilli ve tehlikeli yollarla bezeli olan filmdeki bu kötülük evreni, adeta
içerisine giren her bireyi tutsağı haline getiriyor. Fransız sosyolog ve
filozof Jean Baudrillard;
gerçekliğin katlinin öyküsü olarak yorumladığı “Kusursuz Cinayet” adlı eserinde, kötülüğün şeffaflığını ve
cinayetin öğelerini sergilemektedir. Baudrillard; “Eğer her şey kusursuz olsaydı, açıkçası dünya var olmazdı ve kötü bir
rastlantıyla kusursuzluk niteliğine yeniden kavuşsaydı, varlığı açıkça son
bulurdu.” diyerek eksiksiz bir dünyanın imkânsızlığını belirtir. Filmde de
aynı şekilde doğruluk ve dürüstlükten uzak olan Scarface evreninin, Baudrillard’ın bahsettiği kusursuzluk olgusunu
yansıttığı görülüyor.
AMERİKAN RÜYASININ ÇÖKÜŞÜ
Sinema
tarihinin unutulmaz klasik yapımları arasındaki anıtsal yerini almış olan dram
ve suç türündeki epik film Scarface,
güçlü oyuncu kadrosu ve Amerikan rüyasının hazin sonuna abidevi bir örnek
teşkil eden finaliyle hafızalardaki yerini almış durumda.
İyi Seyirler
Dilerim
EFE TEKSOY
KAYNAKÇA:
1.Hannah
Arendt, Kötülüğün Sıradanlığı-Adolf Eichmann Kudüs’te, çev. Özge Çelik,
İstanbul: Metis Yayınları, 2017.
2. Jean
Baudrillard, Kusursuz Cinayet, çev. Nevmettin Sevil, İstanbul: Ayrıntı
Yayınları, 2012.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder