Winchester filmi 3,5 milyon dolarlık düşük bütçeye sahip
bir yapım. İlginç konusu ve gerçek yaşama ve olaylara dayanması nedeniyle
izleyicinin ilgisini çekebilecek bir film. Usta oyuncu Helen Mirren ve Jason Clarke’ın
başrollerini paylaştığı filmin yönetmen koltuğunda Michael Spierig ve Peter
Spierig kardeşler oturuyor.
MALİKÂNENİN
ARDINDAKİ GİZEM
Dünyaca ünlü Amerikan Winchester tüfeklerinin varisi
Sarah Winchester, 1884 yılında Kaliforniya eyaletinin San Jose şehrinde toplumdan
soyutlanmış bir arazide kendisine devasa ve eşi benzeri görülmemiş bir malikâne
yaptırmaya başlar. Yıllar boyunca (38 yıl) 7 gün ve 24 saat süresince inşaatı
devam eder. 160 odalı konağın içerisinde; 2000 pencere, 40 merdiven, 47 şömine
bulunur. Çıkmaz koridorları, gizli geçitlere ve tavana açılan kapılarıyla
karmaşık bir yapıya sahiptir. Ancak Sarah Winchester bu köşkü, akıl
hastalığından mustarip olduğu için kendisi için yaptırmamıştır. Rivayete göre;
evin içerisinde Winchester tüfeklerinin sayısız ölüme sebep olduğu ruhlar ve
hayaletler bulunur ve Sarah’nın peşini bırakmaz. Sarah ise bu varlıkların
kafasını karıştırmak için gizemli Winchester malikânesini inşa ettirmiştir. Doktor
Eric Price, akıl sağlığından şüphe edilen Sarah’nın, ‘Winchester Repeating Arms Şirketi’ni yönetebileceğine uygun olup
olmadığını araştırmak üzere malikâneye gönderilir. Fakat karşılaşacağı şey
aradığından fazlası olacaktır.
HAYALETLERİN
KAYNAĞI
Amerikalı korku yazarı Howard Philips Lovercraft şöyle der; “İnsanlığın en eski ve en güçlü duygusu korkudur, en eski ve en büyük
korku da bilinmeyenin korkusudur.”
Korku, Prehistorya denilen
yani tarih öncesi çağlara kadar gider.
Şeytan- ruh çağırma ayinleri, Avrupa’daki Ortaçağ korku atmosferi,
Mistik Kuzey İskandinav Edda ve Sagaları, Kıta Avrupası’nda 1. James’in Cadı
avı seferleri, ardından gelen 17. ve 18. Yüzyılda karanlık oyun baladları,
kaçak efsaneleri ve aynı zamanlara denk gelen Amerikan ve İngiliz romancılığına
özgün olan ‘Gotik Roman’ türü. Fakat burada bir es vermemiz gerekiyor. Çünkü
filmde kullanılan ortam/atmosfer tam olarak bu dönemleri kapsıyor. Sarah Winchester’ın
efsanevi malikânesinin hikâyesi gerçek olmasına rağmen bugün izlediğimiz film,
edebiyattan oldukça beslenmiş durumda. Winchester filmi ‘Gotik Roman’ türünün atmosferine
sahip bir yapım. Howard Philips
Lovercraft’ın deyimiyle “Edebi korku hikayesinin kurucusu” olan İngiliz
yazar Horace Walpole, 1764’te Otranto Şatosu’nu yayınladı. Kitapta
kullanılan korku ve gerilim unsurlarına Winchester filminde de tanık oluyoruz. Winchester
malikânesi, yıllardır birçok filme ve kitaba ilham kaynağı olmuştur. Amerikalı
korku yazarı Shirley Jackson, 1959’da yayınlanan ‘Tepedeki Ev’ adlı eserinde Winchester efsanesinden yararlanmıştır.
Ardından günümüz korku edebiyatının sembol ismi Stephen King’in 2002 yılında diziye çekilen ‘Rose Red Konağı’ önemli örneklerdendir.
RUHLARIN
HESAPLAŞMASI
Filmde Sarah Winchester ve ailesine musallat olan bir
hayaletin geçmişte yaşananlardan dolayı hesaplaşmaya çalışmasına tanık oluruz.
Gelmiş geçmiş en büyük İngiliz yazarlarından birisi olan Virginia Woolf, 1921 yılında İngiliz The Times gazetesinin “The
Times Littery Supplement” adlı edebiyat eki için ‘Henry James’in Hayalet Hikayeleri’ adlı bir makale yazar. Buradaki
yazısında “Bir hayalet hikâyesinin
özelliklerinin yanı sıra aynı zamanda sembolik olma özelliğine de sahip olması
hayaletin tutku veya vicdan krizlerine alışık olduğunu bize hissettirir.” der.
Bu sebeple, filmdeki ruhun (ölmüş olmasına rağmen), halen (Woolf’un bahsettiği)
insani özellikler (vicdan, hesaplaşma, intikam gibi) barındırdığını görüyoruz.
Bu kalıplaşmış sembolün hayalet hikâyelerinin içerisinde yıllardan beri var
olduğu aşikâr.
MÜHÜRLÜ
ODA
Filmde Sarah Winchester, ruhları hapsedebilmek için 13
adet çivi kullanılarak kapattığı mühürlü odalar kullanıyor. Öncelikler 13
sayısı gerçek Winchester malikânesinde çok kullanılan bir rakam. Köşkün
içerisindeki çoğu motife 13 rakamı işlenmiş. Hikaye bazında bakacak olursak ‘mühürlü oda’ teması Ortaçağ’ın geç
dönemlerine ait İngiliz Anglikan rahip ve roman yazarı Sabine Baring-Gould’un eserlerinde kullanılmıştır. Filmde
kullanılan bir başka tema ise bir tür ‘Metampsikoz’ yani ruhun başka vücuda
geçmesi. Filmde kullanılan çeşidi ise Reenkarnasyondan farklı olarak bedenin
iletişim aracı olarak kullanılması.
MEDYUM’UN
SEZGİLERİ
Sarah Winchester’ın malikânesini inşa ederken medyumlarla
görüştüğü rivayet edilir. O medyumlardan biri, ruhlardan korunabilmesi için
yaşadığı köşke sürekli odalar eklemesini bu şekilde ruhlardan kaçabileceğini
söyler. Filmde de bu diyaloğun (farklı şekilde de olsa) işlendiğini görüyoruz. Fransız
antropolog Claude Lévi-Strauss, etnoloji ve antropoloji alanlarına getirdiği
yeni bakış açısıyla büyük bir ün kazanmıştır ve bu alanda verdiği eserlerle “Modern Antropolojinin Babası” olarak
anılmaktadır. Claude Lévi-Strauss, ‘Yapısal
Antropoloji’ adlı eserinde (kabaca söylemek gerekirse) antropolojinin,
toplumsal gerçekliği ve insan ilişkilerinin ortaya koyabileceğini anlatır. Kitabın
‘Büyü ve Büyücü’ başlıklı bölümünde;
“Büyüye maruz kaldığını bilen bir birey,
bağlı olduğu grubun törelerine göre ölüme mahkûm olduğuna içtenlikle inanır; bu
inancı yakınları ve arkadaşları da paylaşır. O andan itibaren, topluluk ondan
uzak durur ve onu çoktan ölmüş biri ve etrafı için bir tehlike kaynağı olarak
görmeye başlar” der. Sarah
Winchester, kendisini ve ailesini tehdit eden lanetin ve ruhların etkisinde
yaşar. Kendisini izole ettiği Kaliforniya’daki malikânesinde Strauss’un
bahsettiği etkileri görebiliriz.
Winchester, düşük bütçeye sahip olması nedeniyle görsel
efekt ve korku unsurları anlamında seleflerine karşı yavan kalmış bir yapım. Bu
tip filmler hikâye odaklı yapımlar kategorisindedir ve genellikle tek mekânda
geçer. O yüzden büyük beklentilerin hüsranla karşılaşabileceğini baştan
söylemeliyim. Ancak ben yine de bir göz atmanızı tavsiye ediyorum çünkü film,
Amerika’nın en perili evlerinden birisini konu alıyor. Ayrıca Winchester malikânesi
günümüzde de gezilip görülebilen bir müze. Elbette yüreği yetenler için…
İYİ SEYİRLER DİLERİM
EFE
TEKSOY