KABUKTAKİ HAYALET (GHOST IN THE SHELL)
‘Kabuktaki Hayalet’ ilk olarak Masamune
Shirow’un Japon Mangası olarak ortaya çıktı. Ardından 1995’te anime olarak
büyük bir fırtına kopardı. Bu defa karşımıza gerçek oyuncularla (live action)
olarak çıkıyor. Aslında 1995’te çekilen animasyon oldukça ağır bir hikâyeyi
konu alıyordu. Diyaloglar uzun ve felsefi bilgiler içeriyordu. Ama film, geniş
bir kitleye ulaşabilmek için daha basit ve anlaşılabilir yapılmış. ‘Kabuktaki Hayalet’in anlamını en basit
şekilde anlatmak gerekirse; kabuk-beden, hayalet-ruh denilebilinir.
Filmin Konusu
Film öylesine karmaşık bir hikâyeye sahip ki… Ben burada elimden
geldiğince basit şekilde anlatmaya çalışacağım…
Yıl 2030, 3. ve 4. Dünya savaşları yaşanmış
ve bitmiş. İnternet/ sosyal ağ öylesine gelişmiş ki, bedenler, ulaşım araçları,
siyaset, ekonomi, ordu, istihbarat vs... Neredeyse her şeyi etkisi altına
almıştır. Binbaşı Motoko (Major), geçirdiği bir kaza sonrası tüm bedeni (kabuğu)
ağır hasar görmüş, sadece beyni (hayaleti) sağlam kalmıştır. Sağlam kalan
hayaletini de ordunun ürettiği teknolojik ve türünün tek örneği bir robot
bedene naklederler. Binbaşı Motoko, artık kendisini ‘9. Birlik’ adında siber
suçlularla mücadele eden birliğin başında bulur. Sıradaki görevi ise ‘Hanka
Robotik’ şirketinin gizli bilgilerinin çalınmasına engel olmaktır.
Yönetmenliğini Rupert Sanders’ın yaptığı
filmin oyuncu kadrosunda Scarlett Johansson, Takeshi Kitano, Juliette Binoche
ve Michael Pitt yer alıyor.
Siberpunk ve Sanayi Devrimi
‘Kabuktaki Hayalet’ siberpunk/cyberpunk adlı
bir bilim kurgu türü örneğidir. Yani, ileri teknoloji - düşük yaşam kalitesi.
Bunun en iyi örneklerinden bir tanesi Philip K. Dick’in 1968 de yayınlanan
‘Android’ler Elektirikli Koyun Düşler mi?’ romanı diğeriyse William Gibson’ın
1984’te yayınlanan ‘Neuromancer’ adlı başyapıtlardır. Siberpunk türündeki
eserleri incelediğimizde sanayi/endüstri devrimini doğuran nedenlerin
bulunduğunu görürüz (Hızlı nüfus artışı, geniş çaplı yağmalar, sömürgecilik vs…).
Tıpkı Kabuktaki Hayalet’te olduğu gibi. Ayrıca yönetmen siberpunk atmosferi
için Ridley Scott’ın 1982’de Philip K. Dick’in romanından uyarladığı ‘Blade
Runner’ filmini ayrıca 1997’de Fransız yönetmen Luc Besson’un ‘The Fifth
Element’ eserlerini temel almış.
Medya ve McLuhan
Hikaye; sosyal ağ, iletişim, teknoloji gibi
konuları içerdiği için iletişim kuramcılarına da değinmek gerek. İletişim
kuramcısı Prof. Marshall McLuhan, ‘Global Köy’ adlı eserinde; “Elektronik
ortam ve iletişimin yaygınlaşması yoluyla Kapitalizm’den daha iyi işleyen
düzenlemelere erişeceğiz” diye vurgular. Bu sözle ‘Kabuktaki Hayalet’in merak
edilen ana metninin nereden aldığını görebiliyoruz. Bir diğer önemli mesaj Motoko’nun, Hideo Kuze
karakteriyle karşılaştığında diyaloglarında bulunuyor. Kuze, Motoko’yu ikna
etmek için doğru yolun kendisinin çizdiği yol olduğunu vurgular. Motoko’nun
başında olduğu ‘9. Birlik’in ilkel olduğunu belirtir. Burada bulunan
diyaloglarda göndermeler vardır… Yapısalcı Antropoloji’nin en önemli
isimlerinden Fransız Antropolog Claude Levi-Strauss, ‘Yaban Düşünce’ kitabında
“Vahşiler nasıl düşünür?” ve “İlkeller yazmayı (henüz) öğrenmemiş insanlardır.
Sadece konuşabilirler” der.
Film, 3D olması ve görsel efektlerin
kalitesiyle izleyiciyi etkisi altına alıyor. Ama beklentiyi çok yüksek
tutmamakta fayda var. Zira hikâyenin (ne kadar basite de indirgense) ağırlığı
izleyiciyi yoruyor.
İyi Seyirler Dilerim
Efe TEKSOY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder