Ekofeminist Şair Aronofsky
Anne/Mother, tek mekânda geçen dini alegorik anlatıma sahip bir film. Genç bir kadın ve ondan yaşça büyük bir şairin ilişkilerini konu alıyor. Genç kadının tek derdi; evini güzelleştirip kocasına huzurlu bir yaşam ve çalışma ortamı sağlamaktır. Kocası ise, büyük başarılar elde edecek ilhamın gelmesini bekleyen bir yazardır. Evlerine gelen davetsiz misafirler, kurulu düzenlerini bozarak çiftin hayatlarını alt üst eder.
Anne/Mother, tek mekânda geçen dini alegorik anlatıma sahip bir film. Genç bir kadın ve ondan yaşça büyük bir şairin ilişkilerini konu alıyor. Genç kadının tek derdi; evini güzelleştirip kocasına huzurlu bir yaşam ve çalışma ortamı sağlamaktır. Kocası ise, büyük başarılar elde edecek ilhamın gelmesini bekleyen bir yazardır. Evlerine gelen davetsiz misafirler, kurulu düzenlerini bozarak çiftin hayatlarını alt üst eder.
Filmin başrollerinde Oscar ödüllü Jennifer
Lawrence ile yine Oscar Ödüllü Javier
Bardem ile Ed Harris ve Michel Pfeiffer gibi dev isimler yer
alıyor. Darren Aronofsky'nin yazıp
yönettiği film, dram, gizem ve korku türünde.
Anne (Mother)
Darren Aronofsky, filmlerini genellikle dini öğelerle işler ve eserlerini
açık okumaların yapılabileceği bir türde sergiler. Anne/Mother, çok basit bir
konuyu (ilişki konusunu) içerse de aslında alt metninde seyirciye birçok mesaj
iletiyor. Yapımda bulunan karakterlerin isimsiz olması, bize sadece bir konuyu
değil aslında tüm bir dünya tarihini işlediği mesajını veriyor. Sadece oyuncu
Jennifer Lawrence 'Anne/Mother' ve Javier Bardem 'O/Him' olarak anılıyor.
Aslında buradaki Anne karakteri- Doğa Ana’yı ‘O’ ise Tanrıyı temsil ediyor. Filmin
son 30 dakikasında Javier Bardem’in canlandırdığı karakterin söylediği “Ben,
benim” sözü Tanrı’nın kutsal kitapta kullandığı satırdan alınmadır. Burada
Bardem’in Tanrı’yı canlandırdığına kesin kanıtına bir kez daha tanık oluyoruz.
Eve gelen insanların yazarı taparcasına sevmesi ve evi alt üst etmesi de işte
bu nedenden kaynaklanıyor. Seyirciye yazarın yeni bir kitap yazma sürecini
anlatırken aslında Tanrı’nın yeni bir kutsal kitap yazmasını anlatıyor. Filmde
eve gelen davetsiz misafirlerin oğullarının ettiği kavgada bir kardeşin ötekinin
kafasını taşla ezdiğini gösteriyor seyirciye. Aslında bu da tarihte bulunan Habil-Kabil kavgasına bir göndermedir.
Kadının Yaratılışı
Yunan Mitolojisi’nde bulunan Tanrılar tarafından kadının kilden yaratılışı
filmde çok iyi yansıtılmış. Anne karakterinin başta doğurganlığa sahip olmaması
bundan 1000 yıl öncesine dayanan bir Sümer şiirinde işlenmiştir. Şiirde yer
alan insan yaratılışı onuruna tanrılara verilen ziyafet filmde karşımıza
çıkıyor. Hikâye izleyiciye tam rüya dilinde aktarılıyor. Seyirci, aniden
odalarda beliren insanlar ve durumlar karşısında adeta rüyadaymış hissiyatını
yaşıyor. Bu tarz sahneler bana James Joyce’un rüya dilinde yazdığı ‘Finnegans Wake’ romanını anımsattı. Tıpkı
Amerikan edebiyatının ‘Nobel Edebiyat Ödülü’ sahibi yazarı William Faulkner’ın ‘Ses ve Öfke’ eserinde, hikâyenin
dörtte birlik kısmını özürlü bir adam olan Benjy Compson’ın ağzından (bilinç
akışı tekniğiyle) anlatması gibi. Çekim tekniği ise ağırlıklı olarak, ana
karakter olan anneyi merkeze alıyor ve çevresinde yaşanan olayların gelişmesini
izliyoruz. Burada çekim açısından esin kaynağı ise Alfonso Cuaron’un 2006
yapımı ‘Children of Men’ filmi.
Cuaron, burada ana karakteri odağa yerleştirerek tıpkı ‘Anne’ filmindeki gibi
aksiyonu çevreye yani arka plana bırakmıştı.
‘Anne’ filmi çok okumalı ve din ağırlığı olan bir konuyu anlatıyor. Ancak
33 milyon dolarlık bütçesiyle hazırlanan görsel efektleri izleyiciye adeta
Cennet’i ve Cehennem’i yaşatıyor. ‘Anne’, ağır film severlerin, sinemaya sanat
olarak yaklaşanların kaçırmaması gereken bir yapım.
İyi Seyirler Dilerim
Efe TEKSOY